Dinin kaynağı, hilkat ile başlar. Allah ezelde önce ruhları yaratmış ve onlarla bir sözleşme yapmıştır. Bu sözleşmeye” EZELİ MİSAK” denilir. Ruhlar, Allah’a söz vermiş ve O’na kulluk ve ibadet edeceğine dair.
Ruhlar bedenlenip dünyaya geldiğinde işler değişmeye başlamıştır. Dünya ve nimetleri insanı aldatmış, ezelde verdiği sözü unutturmuştur. İşte Her Peygamber Allah’a verilen sözü hatırlatmaya gelmiştir. Bütün kutsal metinlerin içeriği bu hususla ilgilidir. Son Peygamber Hz. Muhammed’de döne döne bu sözleşme günlerini anlatmış ve insanları Hakk’a davet etmiştir.
Kur’anın merkezinde Allah vardır. Din varlığı ve varoluşu Allah merkezli açıklar. Allah mutlak anlamda “ BİR”, tek ve benzeri olmayan tek ilahtır. Allah hem herşeyi yaratan ve herşeyi her an yönetendir.
2/163: “ Tanrınız tek bir tanrıdır. Ondan başka tanrı yoktur.”
22/62: “ Allah, hakk’tır( gerçek)O’ndan başka taptıklarınız batıldır.( gerçekte olmayanlar).”
88/13:” Bu Kur’an, “ HAK” ile “ Batılı” ayırdedici bir kitaptır.”
İnsan, dünya hayatında yaratılış amaç ve gayesine göre yani hakikate yaşaması zorunludur. Bu nedenle gerçeklere dayanarak yaşamanın yolunu da ancak Kur’an göstermektedir. İsra 9: “ Gerçek şu ki, en doğru yola Kur’an iletir.” Denilir. Şu kadar ki Kur’an hayat kitabıdır. Allah, yarattığı insana bizzat kendisi yol göstermektedir, diyebiliriz. Nitekim 2/ 282 ayette: “ Allah size öğretiyor.” Denilmektedir. İnsan, dünya’da sınırlı aklı ile maddi nesneler alanında hakikati, gerçeği bulması ve ona göre yaşaması asla mümkün değilidir. Çünkü hakikat ve varlık aklı aşkındır. Yani akıl üstüdür. Akıl bu alanda yürrüyemez. Akıl bu alanın mümkün olduğunu kabul edebilir ancak.
İnsanın hayat serüveni işte bu durumdan kaynaklanıyor ve ortaya çıkmaya başlıyor. Hakikat aklın önüne konuyor ve akla iman etmesi öğütleniyor. Çünkü akıl üstü olan bu bilgilere iman zorunludur. Akıl, vahye hakemlik edemez. Bu bilgileri akıl sorgulayamaz. İman karşısında inkar da vardır. O nedenle “ İsteyen iman etsin, isteyen inkar etsin.” Denilmektedir.
İman edenler; “ MÜSLİM”, “ MÜMİN”, “ TAKVA EHLİ” , kateogorilerine ayrılıyor. İnkar edenler ise “ KAFİR”, “ MÜŞRİK”, MÜNAFIK” kateogorilerine ayrılıyor.
Hakikati kabul etmeyenler, inkar edenler “ hakk”ı değil “ batıl” a taraf olanlardır. Bunlar niçin inkar yoluna giriyorlar? Kur’an bunların nedenlerini bir bir sayıyor, döküyor. Fakat aynı zamanda da döne döne bunların inkar argümanları ile ikna yoluyla mücadele ediyor.
Batıl yolları seçenlerin de dinleri ortaya çıkıyor. Yani “ kafirlerin dini”, “ münafıkların dini”, “ müşriklerin dini” ortaya çıkıyor. Bu bağlamda Allah’ın dininin karşısında kullarının dinleri oluşuyor.
İnsan bilen bir varlıktır, aynı zamanda inanan bir varlıktır. İnanmak doğrudan insan fıtratından gelen bir zorunlu eylem biçimidir. Allah’ın bildirdiği gerçeklere inanmayanlar bunun yerine kendi zihinlerinin kuruntularından kaynaklanan inanç sistemlerini kuraralar. Yani inançsız bir insanın olduğuna tarih şahit olmamıştır. Hakkı kabul etmeyenler batıl inançları üretirler. Nitekim de öyle olmuştur. Batıl inançlar,hakkati kabul etmeyenlerin dinidir.
Kur’an şöyle söyler bu konuda. “ Allah katında din İslamdır.”, “ Kim İslam’dan başka din ararsa o din kabul edilmeyecektır.”, “ Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?.” 9/29 ayette de “ Gerçek dini din edinmeyenler” ifadesi geçiyor ki, kafirlerin, münafıkların, müşriklerin dini, gerçek dini din edinmeyenlerdir.
Gerçek dini din edinmeyenler niçin bu hallere düşüyorlar? Denildiğinde, Kur’an bu soruya şöyle cevap veriyor. 25/ 43 ayette: “ Kendi istek ve arzularının etkisiyle ( hevasını) ilah edineni gördün mü? “ diye cevap veriyor. Bütün sorun buradan çıkıyor. Nefsin dipsiz arzuları işleri bozuyor. Öyle ki insan nefsine tapar hale geliyor. Burada şunları rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsan Allah’a kul olmazsa, nefsine kul oluyor. Zaten yapacağı başka bir şey de yoktur. Hakk’ın dostluğunu kabul etmeyenler, şeytanın dostları oluyorlar.
İnsanlık tarihi; Allah’ın kulları ile nefsin kullarının hallerinden ortaya çıkmaktadır. Dün böyle idi, bugün de durum böyledir. Bu hiç değişmez varoluş kanunudur. Peki bu durumlar değişmeyecek midir? Kur’an bu soruya tek bir şartla diyor. 5/68: “ De ki: “ Ey Kitap ehli, siz Tevratı, İncili ve Rabbinizden indirilene uymadıkça bir esas üzere değilsiniz.” Şu kadar ki her ümmet, kendi kitabına uymadıkça bu işler düzelmeyecektir. NEFSİYE DOST OLANLAR, HAKK’I KAYBEDERLER..