A.Yağmur TUNALI
Amerika yirmi yıldan beri dünyanın tek gücü değil.
Ama dünyanın en büyük gücü olma vasfını henüz kaybetmiş de değil.
Çin, dev adımlarla gelirken onu durdurmak için aldığı tedbirler ancak beş-on yıl zaman kazandıracak.
Rusya’ya uyguladığı ve uygulattığı yaptırımlar devam ediyor.
Avrupa ve başka ülkeler de bu yaptırımlara uyuyor.
Rusya, yüksek siyasi-diplomatik ve askerî güç görüntüsünün aksine ekonomik açıdan zor durumda.
Suriye politikası büyük başarı getirmesine rağmen ekonomiyi zorluyor.
Amerika ve dünya bunu biliyor.
Şangay Beşlisi, özellikle Çin olmasa Rusya yönetimi bu şartlarda ayakta kalamayacak gibi.
Putin’in dehası mağlubiyeti galibiyete taşıyor görüntüsü devam ediyor.
Yani Amerika hala Amerika.
Fakat, her istediğini yaptıracak veya istemediğini yaptırmayacak gücü artık yok.
Dolayısıyla dünya eski dünya değil.
Türkiye de değil.
Bu denge değişikliğinde fırsatlar vardı.
Ne kadar değerlendirdiğimiz tartışılır.
Cumhuriyet’ten beri, hatta son iki yüz yılda en avantajlı dünya şartları önümüzde.
Kanaatim şudur:
Bu şartlar Menderes devrinde önümüze çıksa çok şey başka türlü gelişirdi.
İnönü, Demirel ve Özal bu uygun şartlarda başta bulunsalar, bugünkünden farklı ve daha ileri bir memleket haline gelmemiz ihtimali büyüktü.
Bunlar gelecekte çok konuşulacak işlerdendir.
Bunlar bir kenara şimdi geldiğimiz yere bakmak lazımdır.
Herşeye rağmen fırsatlar devam ediyor.
Gerçi Türkiye, en zayıf dönemlerinde bile görmediği bir aşağılanma yaşıyor.
Çok şey var, madem Amerika konuşuyoruz, oradan örnek verelim:
Amerika Temsilciler Meclisi, 403 oyla Ermeni Soykırım kararını onaylıyor.
Sadece 11 kişi hayır diyor veya çekimser kalıyor.
Türkiye’ye yaptırım kanunu da yakın oy dengeleriyle geçiyor.
Bunlar bugüne kadar gördüğümüz işler değildi.
Daha düşündürücü durumlar da var:
Filistinli milletvekili karşımızda oy kullanıyor.
Temsilciler Meclisi’nin diğer tek müslüman hanım milletvekili de çekimser oy kullanıyor.
Aklımız başımıza devşirelim: Geldiğimiz yer budur.
Durumu anlamak için hatırlatıyorum:
Türkiye hiçbir zaman bu duruma düşmemek bir yana, her zaman bu tür tasarıların görüşülmesini engellemişti.
Bu siyasi-diplomatik gücü vardı.
Çünkü mekanizmayı idare edenlerle yakın çalışırdı.
Kavga dilini değil akıl ve diplomasiyi kullanırdı.
Bıçak kemiğe dayandığında da tarihe geçen çıkışları kimseyi şaşırtmazdı.
Büyük küçük örnek çoktur.
Şu günlerde çok konuştuğumuz o utanç verici mektubun bir benzeri Johnson tarafından yazıldığında verdiğimiz cevap muhteşemdi.
O durumlarda susulmazdı.
Susmazdık
1964 yılıydı.
Yoksul bir Türkiyeydi.
Buna rağmen, İnönü tarihe geçen o meşhur cevabı vermişti:
“Dünya yeniden kurulur ve Türkiye de o dünyada yerini alır.”
Çok şey yaşamış, ülkeler kaybetmiş ve Türkiyeyi yeniden kurmuş nesilden gelen İnönü çok temkinli, ihtiyatlı bilinir.
Hatta bu aşırı dikkatinden dolayı zaman zaman korkak dendiği de olmuştur.
Buna rağmen bıçak kemiğe dayanınca, haysiyetimize saldırılınca bu çıkışı yapmıştı.
Yapar, yapılır.
Bunları niye anlatıyorum?
Yeniden devlet aklına dönme eğilimleri gördüğümüz aylardayız.
Bunu pekiştireceğiz.
Kişileri değil ülkeyi ve devleti düşüneceğiz.
Kurum ve kuralları yeniden çalıştıracağız.
Türkiye o zaman tarihi köklerine daha yakın hale gelir.
Ve Amerika bu çok kan kaybetmiş halinde bize soykırım kararını dayatamaz.
Gerçi bu kararın bir hukuki temeli ve sonucu yoktur.
Şimdilik yoktur.
Böyle de olsa Türkiye Amerika’da bu yolu açtırmazdı.
Bu, hiç şüphesiz tedbir alacağımız vahim bir durumdur.
Çünkü devamı gelecektir.
Bu yazdıklarımı şu veya bu partiyi tutmakla değerlendirenler yanılırlar.
Parti işi değildir.
Parti ve ideoloji körlüğüyle bunlar konuşulmaz ve anlaşılmaz.