1040’da kazanılan Dandanâkan Zaferi ile 1075’deki İznik’in fethi arasında geçen 35 sene; plânı, programı Çağrı ve Tuğrul Beyler tarafından yapılmış bir füsûnlu fetih yürüyüşünü içine alır. Türkiye Devleti’nin ilk hükümdârı olan Kutalmışoğlu Süleymanşâh, Malazgird Zaferi sonrasında giriştiği ve yıldırımları, şimşekleri kıskandıracak sür’atteki askerî harekâtı, İznik sâhilinde noktaladığında, belindeki kınından çıkardığı kılıcını, Marmara’nın sularına daldırmış ve ardından yukarı kaldırmıştı. Çeliğine vuran Güneş ışığı altında parıldayan bu Şâh kılıcının üstünde, ter ü tâze Türk vatanının kumları vardı. Kutalmışoğlu, kumlu kılıcı dudaklarına götürüp arka arkaya üç def’a öpmüştü. Bu bûse seanslarından birincisi, Malazgird’in serdârı şânlı Sultan Alp Arslan içindi. İkinci def’a öpülen kumların ithâf hânesinde, Ulu Türk Sultânı Melikşâh’ın adı yazılıydı. Üçüncü kum-dudak buluşması ise, o muazzez kılıcı tutan ellerin sâhibi Kutalmışoğlu Süleymanşâh’ın kendisine tahsîs edilmişti.
Böylesine mukaddes bilinen Anadolu toprağı, bundan sonra, alın yazısını Türk’le birleştirecektir. Türkiye târîhi “İlk Beylikler, Anadolu Selçuklu, İkinci Beylikler, Osmanlı ve Cumhûriyet” devrelerine ayrılır. Bu safhaların ikinci ve dördüncüsü, Anadolu dışında da geniş coğrafî bölgelerin hâkimiyet altına alındığı ihtişâm asırlarına şâhit olmuştur. İkinci safha Selçuklu, dördüncü safha da Osmanlı dönemleridir. Hem Selçuklu’nun, hem de Osmanlı’nın târîhe vedâ ettikleri sahnede, elde kalan son vatan parçası, Anadolu olmuştur. Bilhassa Osmanlı döneminde, Eski Dünyâ denilen Asya, Avrupa ve Afrika kıt’alarının en mühim arâzileri, bizim elimize geçmişti. Târîhin ve de tâlihin yazdığı senaryo tatbîk edildiğinde, inkârı mümkün olmayan ihmâllerimiz yüzünden, Anadolu hâricindeki yerleri kaybetmiştik.
Hem Selçuklu, hem de Osmanlı inkırâzında, nefs-i müdâfaa mekânı olarak Anadolu’nun görülmesi, aslâ bir tesâdüf eseri değildir. Türk’ün, son sözünü burada, yâni Anadolu’da söylemiş olması, bahsedilen toprağın, vatanlaştığını gösterir. “Ana vatan” tâbiri, işte bu yüzden sarfedilmiştir. Kazâ ve kaderin sâikiyle, bâzı topraklar terkedilebilir, ama ana vatan bilinen ve bu vasfı taşıyan yer, ne olursa olsun, kimseye bırakılamaz.
Türk’ün, eğitim-öğretim programına, en sağlam temellerle koyması gereken husûs, Anadolu’nun ana vatan olduğu hakîkatidir. Yahyâ Kemâl, “26 Ağustos 1922” başlıklı şiirinde, bu yüce ana vatan hissini şöyle dile getirmişti:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbî
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbî
Tâ ki yükselsin ezânlarla müeyyed nâmın
Gaalib et çünkü bu son ordusudur İslâmın”