Hilmi YAVUZ
İstanbul’un adı değişmeli! Benim bulduğum ad şu: Arabistanbul!
Evet, Arabistanbul! Yani, Arabistan ile İstanbul’un ya da arab ile İstanbul’un yapıştırma bıyık hâli…
İstanbul’un bugün bir arap şehrine dönüştüğünü, sanırım kimse görmezden gelemez. İstiklal Caddesi’nde Türkçe konuşanlara rasladıkça, kendimi yabancı bir ülkede bir caddede yürürken, bir yurttaşımla karşılaşmış gibi hissediyorum,-öyle ki zaman zaman, Oxford Street’de mi yoksa Boul Mich’de mi yürüyorum zehabına kapıldığım oluyor: dükkânların, özellikle kebabcı ve tatlıcıların vitrinlerinde Türkçe yazılar da olmasa, bu defa insana, Kahire’de Tahrir Meydanı’a çıkan caddelerden birinde yürüyormuş gibi gelebilir… Sadece Taksim ve İstiklal Caddesi mi, bir arkadaşım Adalar’da da Arapça’nın handiyse resmî lisan[!]’ olduğunu söyledi…
Nedense kimlik değiştirmeye o kadar hazırız ki! Çok uzun bir süre, tanıtım levhalarında İngilizce yazılar görmeye alışmıştık, şimdi onlara Rusça yazılar da eklendi., ama Arapçalar hepsini bastırdı. Nerdeyse tabelalardan Arapça öğrenmek mümkün hale gelecek!
İstanbul, bir göç şehridir. Malum. Anadolu’dan yıllardır göç aldığı bir gerçek. Anadolu göçleri, İstanbul’un sosyolojisini radikal bir dönüşüme uğrattı. Son 50 yılda İstanbul’a Anadolu’nun değişik şehirlerinden 11milyon insanımızın göç ettiği, TÜİK’in verileri ile sabit. İstanbul’da yaşayan Kastamonu’luların sayısının 520 bin, Giresun’luların sayısının 460 bin, Tokat’lıların sayısının ise 400 bin’i bulduğunu bildiriyor. Tuhaf ve manidar: Sivas’ın toplam nüfusu 640 bin, ama İstanbul’da yaşayan Sivas’lıların sayısı, 680 bin!
Şimdi asıl meseleye geliyoruz. İstanbul’un aldığı göçler dolayısıyla, erken dönem İslam şehirlerinin yapısını edindiği anlaşılıyor: Prof. Dr. W. Barthold’ün ‘İslam Medeniyeti Tarihi’nde belirttiğine göre, ‘Araplar medenî hayata [şehir hayatına H.Y] geçtikten sonra uzun zamanlar kendilerinin klan ve kabile hayatlarını muhafaza’ etmişler ve ‘bir şehir inşa olunduğu zaman her kabile için ayrı mahalleler tesis’ etmişlerdir. Barthold, ‘Birçok şehirlerde mesela Şam’da, şehrin umumî surundan başka ayrı mahalleler, hatta caddeler arasında kapılı duvarların bulunuşu’ndan da söz ediyor.
İstanbul’un durumu da bundan temelde farklı değil. Erken İslam şehirlerinde yerleşim mekânı farklılığını belirleyen kabile ilişkisi idiyse, bugün İstanbul’da yerleşim mekânı farklılığını belirleyen hemşehrilik ilişkisidir: Gaziosmanpaşa’da Sivas’lılar, Avcılar ve Küçükçekmece’de Tokat’lılar, Bayrampaşa ve Fatih’te Kastamonu’lular, Bakırköy’de Malatya’lılar! Bugün İstanbul’da mekansal yerleşimi belirleyen, taşralılık hassasiyetidir. Ama asıl ilginç olan, İstanbul’luların da Kadıköy’de yaşamayı tercih edişleri…
Şunu söylemek istiyorum: Anadolu’dan aldığı göçler dolayısıyla mekânsal yerleşim konumlarına göre İstanbul, Barthold’un dediği gibi, erken dönem Arap şehirlerine dönüşmüşse, arapların İstanbul’a yerleşmeleri ile İstanbul’un demografik olarak da bir Arap şehrine dönüşmesi, Arabistanbul sürecinin tamamlandığını gösterir. Arap hemşehrilerimiz de, şimdilik dağınık bölgelerde geçici olarak konaklamışken, pek yakında kendi mahallelerini oluşturacaklardır;- kimsenin şüphesi olmasın!
Turgut Uyar’dan özür dileyerek söylersem: ‘Dünyanın en Güzel Arabistanbul’u burası mı oldu yoksa?’
Hilmi YAVUZ