Biz, Türk Birliği’ni Türkler için bir seçenek değil, tarihsel şartların bizi sürüklediği jeopolitik bir zorunluluk olarak görmekteyiz. Türk Dünyası bir daha büyük güçler arasında parçalanmamak, açık ya da örtülü, ekonomik ya da siyasi boyunduruk altına girmemek için birleşmek zorundadır. Bu entegrasyonun temeli, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ve teşkilata bağlı kurumların kurulmasıyla zaten atılmıştır. Ancak biz bu kazanımı yeterli görmemekteyiz. Bağımsız Türk cumhuriyetlerinin tam bir konfederasyon olarak birleşmeleri, ortak askeri bir güç kurmaları, ortak para birimine sahip olmaları Türk Milleti’nin sahip olduğu zenginliklerin Türkler tarafından kullanılmasını getirerek küresel dengeleri kökünden değiştirecektir.
*****
Coşkun Faik KAVALA
(Türk Dünyası Araştırmaları Merkezi başkanı Coşkun Faik KAVALA’ nın 20.09.2023 tarihinde Azerbaycan – Bakü’deki I. Türkçülük Çalışmaları Sempozyumu’nda yaptığı konuşmadır.)
Türk Birliği’ne neden ihtiyacımız var?
Evrenin dört temel yasasından biri olan kütleçekim yasasına göre bütün cisimler birbirlerini kütlelerinin çarpımı ile doğru orantılı ve aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olan bir kuvvetle çekerler. Bunu basitleştirdiğimizde büyük kütleli cisimlerin, çevrelerindeki küçük kütleli cisimleri çektiği sonucunu görürüz. Cismin kütlesi büyüdükçe çekim gücü de artar. Üzerinde yaşadığımız dünya da, güneşimiz başta olmak üzere yıldızlar ve evrendeki tüm cisimler de bu şekilde oluşmuştur.
Bu bilimsel gerçeği siyaset bilimine indirgersek, milletlerin ve devletlerin ekonomik ve toplumsal açılardan gelişerek büyüdüklerinde, güçlerinin arttığı ölçüde karar verici konuma yükseldiklerini görürüz. İnsanlık tarihi boyunca bilimsel-teknik ilerlemeye, bunun sonucu olan ekonomik atılıma bağlı olarak bazı milletler ya da coğrafyalar güçlenmiş, bazıları ise gerilemiştir.
Türk dünyasına baktığımızda VI. yüzyılda batıda Kırım’dan doğuda Kore’ye kadar uzanan Göktürk Kağanlığı’nı görürüz. XI. yüzyılda Yakındoğu’da Selçuklular, Türkistan’da Karahanlılar, Hindistan’da Gazneliler, Karadeniz’in kuzeyinde Kıpçaklar gibi Türk devlet ve halklarının ne kadar yayıldıklarını görürüz. XVI. yüzyılda Akdeniz coğrafyasında Osmanlı, Kafkasya ve İran’da Safevi, Türkistan’da Şeybani, Hindistan’da Babür Türk imparatorlukları bulunuyordu.
Günümüzün milliyetçilik anlayışından bakıldığında geçmiş asırların güçlü Türk devletlerinin milliyet temelinde işbirliği yapmak yerine birbirleriyle mücadele etmiş olmaları, Türk dünyasının gerilemesinin temel sebeplerinden biri olarak görünür. Elbette önceliğin aynı kökenden gelen ve aynı dili konuşan insan topluluğu olan ‘millet’e değil, hanedana ve devlete verildiği bir çağda bu işbirliğinin gerçekleşmesini beklemek mümkün değildir. Yine de Türk devletlerinin birbirleriyle mücadele değil, işbirliği yaptıkları alternatif bir senaryoyu düşünmek ufkumuzu çok açar. Türkler birlik olabilseydi, buna imkan olsaydı, Timur-Toktamış ve Timur-Bayezid savaşları olmasaydı, Kazan ve Astrahan düşerken Osmanlı ve Safevi imparatorlukları buna engel olabilseydi, Ruslar Türkistan’da ilerlerken Osmanlı Devleti’nin buna engel olacak gücü ve böyle bir girişimi olabilseydi, Nadir Şah Osmanlı Devleti ile işbirliği içine girebilseydi -bunları düşünmek bilimsel tarihçilik adına mümkün olmasa da- bugün çok farklı bir dünyada yaşayabileceğimizi söylemek mümkün. Rekabetin sürmekle birlikte Türklük temelinde ve ortak hedefler doğrultusunda birleşmiş olduğunu bugün ancak hayal edebileceğimiz bu dünya, kütleçekim kuvvetiyle dünyanın tüm zenginliklerini kendi bünyesinde toplamakta zorlanmayabilirdi.
İç çatışmanın güç, dolayısıyla kütleçekim kaybına yol açmasına Avrupa tarihinden de örnek verebiliriz. Avrupa’nın Otuz Yıl Savaşları ile sarsıldığı XVII. Yüzyıl başında Osmanlı Devleti de ağır bir iç bunalımdan geçmekteydi (Celali İsyanları) ki Avrupa bundan yararlanamamıştır. İngiltere ve Rusya arasındaki uzun süren mücadele Osmanlı Devleti’nin ömrünü uzatmıştır. Oysa 1815 Viyana Kongresi ile oluşturulan ve 1914’e kadar süren ‘Concert Europeen’, aynı yüzyılda hızla sanayileşen Avrupa güçlerinin dünyaya yayılmalarına ve büyük koloni imparatorlukları kurmalarına olanak tanımıştır. Avrupa’nın iç çatışma içine girdiği I.Dünya Savaşı sonrasında ise Türk Kurtuluş Savaşı mümkün olmuş, Rus İmparatorluğu parçalanınca Azerbaycan Demokratik Cumuriyeti, İdil-Ural Cumhuriyeti, Alaş Orda ve Türkistan Muhtar hükümeti gibi devletler kurulabilmiştir.
Konuyu yine kütleçekim kuvveti açısından değerlendirirsek, yıkılma dönemlerinde büyük kütleçekime sahip ülkelerin Türk devlet adamlarını ve entelijansiyasını kendilerine çektiğini görürüz. Osmanlı’nın küresel bir güce sahip olduğu XVI. yüzyılda ‘Fransızcı’ ya da ‘Rusçu’ devlet adamları görülmezken, XIX. yüzyılda bu devletlerin politikalarını destekledikleri için ‘İngilizci’ ya da ‘Rusçu’ olarak tanınan (Kamil Paşa ya da Mahmut Nedim Paşa gibi) devlet adamları ortaya çıkmıştır. Büyük güçlerin yandaşlığını elde etme düşüncesi, içinde yaşadığımız dönemde de devam etmekte ve gerek Türkiye’nin gerek diğer Türk cumhuriyetlerinin geleceğini ABD’nin, Rusya’nın ya da Çin’le tam bağımlılık ilişkisinde gören kişi ve siyasi oluşumlar varlıklarını korumaktadır.
İşte bu durumda bizim önerimiz, ABD, Rusya ya da Çin gibi emperyal güçlerin kütleçekimine kapılarak yörüngelerine yerleşmek yerine Türk dünyasındaki bağımsız cumhuriyetleri büyük bir siyasi üst organizasyonda birleştirerek kendi kütleçekimimize sahip olmaktır. Bu gerçekleştiğinde Türk devletleri ayrı ayrı emperyal güçlerin yörüngelerine yerleşmeyecek fakat diğer ülke ve halklar Türk kütleçekimine kapılıp Türk Birliği’nin çevresinde yörüngeye yerleşeceklerdir.
Türk Birliği Türkiye açısından,
Türkofobi’nin çok güçlü olduğu Batı’ya karşı destek;
Türkiye’nin, Avrupa ile Türk dünyası arasında köprü rolü görerek Avrupa ile jeopolitik sorunlarını çözmesi
Azerbaycan-İsrail ilişkilerinden yararlanarak İsrail’in Ortadoğu’da parçalanması için uğraştığı ülkeler kapsamından çıkmak
Rusya’nın çok güçlenerek tehdit oluşturmasının önüne geçmek
Türk ürünleri için pazar, üretimleri için hammadde,
Azerbaycan açısından,
Büyük bir ittifakta merkezi rol,
Ermeni konusunda güçlü bir birliğin ve askeri gücün daimi desteği, böylece Ermenistan’dan ve onu ayakta tutan küresel Ermeni lobilerinden kaynaklanan güvenlik risklerinin ortadan kalkması
Başta Hazar petrolleri olmak üzere, Azerbaycan’ın hammadde kaynaklarının dünya pazarlarına ucuz ve kolay ulaşımı
Uluslararası sulara çıkacak Azerbaycan donanması,
Kazakistan açısından,
Aktav bölgesindeki petrol olmak üzere Kazakistan’ın zengin hammadde kaynaklarının dünya pazarlarına ucuz ve kolay ulaşımı,
Kazakistan’ın kuzey bölgesine yönelik potansiyel Rus tehdit ve emelleri karşısında destek
Uluslararası sulara çıkacak Kazak donanması,
Özbekistan açısından,
Özbek sınai ve ulaşım altyapısının yenilenmesi
Özbekistan’ın Vahabi-Selefi akımlarla mücadelesinde destek
Özbek pamuğunun Türk tekstil sektörünün kuracağı fabrikalarda işlenmesi
Hızla artan Özbek nüfusunun Özbekistan’da kurulacak fabrikalarda istihdamı
Özbekistan’a yönelik potansiyel Tacik hak taleplerine karşı destek
Uluslararası sulara çıkacak Özbek donanması,
Kırgızistan açısından,
Kırgızistan’dan doğan su kaynaklarının ortak ve dengeli kullanımı
Tacikistan’ın toprak iddia ve isteklerine karşı destek
Rusya’da çalışmak zorunda kalan Kırgız Türklerinin Kırgızistan’da kurulacak üretim üsleri ve serbest ticaret bölgelerinde istihdamı
Kurulacak ulaştırma bağlantılarıyla topraklarının çoğu dağlık olan Kırgızistan’ın uluslararası turizm merkezine dönüştürülmesi,
Ve bütün birlik üyeleri açısından;
Etkisini günden güne arttıran iklim krizi ve iklim krizinin sebep olacağı susuzluk, kuraklık, orman yangınları hatta salgın hastalıklar gibi felaketlerin önlenmesi ve yönetiminde işbirliği
İlerleyen süreçte Çin’in artan ekonomik nüfuzuna karşı işbirliği
Çok kutuplu dünya düzeninde alternatif bir kutup haline gelmek
sonuçlarını sağlayacak, bir bütün olarak Türk askeri gücünü yenilmez ve caydırıcı bir güç haline getirecek, Türk dünyasının büyük ekonomik gücünün tamamen Türkler tarafından verimli kullanılmasını sağlayacak, Türkler birleşerek Atatürk’ün dediği gibi ‘atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.’
Türk Birliği’nin önündeki engeller;
Rusya
– Türkiye dışında bütün bağımsız Türk cumhuriyetleri önce Çarlık, ardından da Sovyet egemenliği altında kalmışlardır. Ülkeler bağımsızlıklarını elde etmiş olsalar da Rus nüfuzu belirgin şekilde sürmektedir. Türk cumhuriyetlerinin Türkiye ile entegrasyonu Rusya’nın Kafkasya ve Türkistan’daki siyasi, kültürel ve ekonomik nüfuzuna büyük bir darbe olacağı için Rusya’nın Türk Birliği’ni engellemeye çalışması beklenebilir. Nitekim 12 Kasım 2021’de İstanbul’da gerçekleşen zirve toplantısında Türk Keneşi Türk Devletleri Teşkilatı adını aldığında en büyük tepki Rusya’dan gelmiştir.
– Rusya, Türk entegrasyonunun kendi toprakları dâhilindeki Tataristan, Başkırdistan, Tuva, Hakasya, Altay ve Yakutistan özerk cumhuriyetleri için bir çekim kaynağı olacağı ve SSCB gibi parçalanma sürecine gireceği endişesini taşımaktadır. Bu endişe kendisini yer yer Türklere karşı ‘Siz Turan kurmak istiyorsunuz’ şeklinde ifadelerde göstermektedir.
– Uzun yıllar boyu süren Rus ve Sovyet egemenliğinden dolayı Orta Asya’da gerek Rus kültürel nüfuzu, gerek Rus istihbaratı güçlüdür. Sovyet vatandaşı olarak dünyaya gelmiş Türkistanlı çok sayıda devlet adamı eğitimlerini Moskova ve Leningrad’da almışlardır. Ayrıca en büyüğü Kazakistan’da olmak üzere, Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin tamamında, bu ülkelerin vatandaşı olmakla birlikte Rusya ile bağlarını sürdüren Rus nüfus bulunmaktadır. Rusya, gerek Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin devlet teşkilatında görev yapan Rusofil yetkililer, gerek kültürel nüfuzu, gerek de bölgedeki Rus nüfusunu kullanarak Türk Devletleri Teşkilatı’nın Türk Birliği’ne dönüşmesini önlemeye çalışacaktır.
ABD
– Tek kutuplu dünya düzenini sürdürmekte kararlı olan ABD bir NATO üyesi olan Türkiye’nin liderliğinde kendi silahlı gücü ve ortak para birimi olan Avrupa Birliği ve NATO benzeri bir yapının kurulmasını çıkarlarına tehdit olarak görecektir.
– ABD’de çok güçlü olan Yunan ve Ermeni lobilerinin, Türkiye ve Azerbaycan’ı küresel siyasette daha etkili bir konuma getirecek bir birliğin kurulmasını önlemeye çalışmaları beklenmelidir. ABD, Türkiye’de siyasi çıkar grupları, sol liberal aydınlar, tarikat ve cemaatlere yerleştirilmiş beşinci kol görevlileri aracılığıyla Pantürkist fikir ve çabaları önlemeye çalışabileceği gibi Türk cumhuriyetlerinde renkli devrimlerle iktidar değişikliklerini de hedefleyebilir. ABD nüfuzunun güçlü olduğu iki ülke Türkiye ve Kırgızistan’dır. Özellikle bu iki ülkede Türk Birliği karşıtı ABD faaliyetleri beklenmelidir.
Çin
– Çin Orta Asya, Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar’da istikrarın sağlanmasından memnuniyet duyacak olsa da, Şangay İşbirliği Örgütü’ne bağlı ve Çin ekonomik nüfuzu altına girmekte olan ülkelerin birleşerek güçlenmesinden ve alternatif bir kutup oluşturmalarından rahatsızlık duyacaktır.
– Pantürkist düşüncenin Türk Birliği şeklinde başarıya ulaşması, Çin’in Uygur azınlığı için bir çekim etkisine yol açabilir. Ayrıca güçlenen ve birleşmiş Türk dünyası, Uygur Türklerinin haklarını daha yüksek sesle savunacaktır. Bu durum, ‘Xinjiang’ adını verdiği Doğu Türkistan bölgesindeki kesin hakimiyetini korumaya kararlı Çin yönetimi için endişe verici bir gelişme olarak, Çinli yetkilileri bu senaryonun gerçekleşmemesi için Türk Birliği’ni engelleme çabalarına yöneltecektir. Çin’in bölgede Rusya gibi kültürel nüfuzu ya da etkili bir Çinli nüfusu olmamasına karşın, ekonomik gücünü kullanarak birlik ülkelerini hedef alması beklenebilir.
İç Engeller
Türkiye’de Pantürkizm, toplumun tüm kesimlerince benimsenmiş milli bir hedef olmak yerine, sadece milliyetçi camianın seslendirdiği bir ‘hayal’olarak kabul edilegelmiştir. Özellikle cumhuriyetin kuruluş döneminde Sovyetler Birliği ile iyi ilişkilerin geliştirilmesi zorunluluğu ve Sovyet egemenliği altındaki Azerbaycan ile Türkistan’ı bağımsızlıklarına kavuşturma hedefinin Türkiye’nin imkân ve kabiliyetlerini çok aşması, başta Atatürk olmak üzere cumhuriyetin kurucu kadrosunu o şartlar altında gerçekten maceracılık sayılabilecek siyasi Pantürkizm’den uzak tutmuştur. Yine de Atatürk, kültürel Pantürkizm çabalarını sürdürmüş ve SSCB’nin yıkılacağı muhtemel bir senaryoya hazırlıklı olmak gerektiğini dile getirmiştir.
Pantürkizmin devlet politikası olmaktan çıkması Atatürkçü, uluslararası komünist hareketin bayraktarı olan SSCB’yle mücadele gerektirmesi sosyalist sol, Türkiye’nin doğuya yönelmesini AB üyeliği gibi Batı yönlü hedeflerden vazgeçmek olarak görerek küçümseyen sosyal demokrat ve liberal kesimler Pantürkizm’den uzak durmuştur. Türkistan İstiklal Hareketi’ne katılan Enver Paşa’nın 4 Ağustos 1922’de Çegan Tepesi’nde şehit düşmesi, Pantürkizmin ‘maceracılık olduğunun ve sonunun felaketle biteceğinin’ kanıtını oluşturan bir argüman gibi sunulmuştur. Hâlbuki Enver Paşa’nın yenilgisi Türkistan’da yaşanan Kadimcilik-Ceditçilik parçalanması ve hem Ruslarla hem İngilizlerle aynı anda mücadele ettiği için hiçbir yerden yardım alamaması gibi tarihsel olguların sonucudur. II. Dünya Savaşı’nın sonlarında yaşanan 1944 Türkçülük-Turancılık davası gibi olayların etkisiyle Pantürkizm ideali dar bir siyasi alana hapsolmuştur.
SSCB’nin parçalanması ve Türk cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarının sonrasında kısa süreli bir Pantürkist heyecan yaşanmış olsa da 1990’lı yılların kargaşa içindeki siyasi ortamında Türk Birliği gibi düşünceler geniş kitlelere yayılmamıştır.
Dolayısıyla Türkiye özelinde Türk Birliği’nin önündeki en büyük engel, projeye yönelik yaygın inançsızlıktır. Yaşanan ekonomik darboğazlar, iç siyasi sorunlar ya da hukuksuzluklar nedeniyle milli özgüven eksikliği, bağımsız Türk cumhuriyetlerinin çoğunlukla otoriter rejimler tarafından yönetiliyor olmaları, bu ülkeler hakkındaki bilgi eksikliği gibi nedenlerle özellikle eğitimli kesimde Türk dünyası ya rağbet edilmeyen ya da hor görülen bir coğrafya olarak kalmıştır. Türk Birliği’ni açıktan savunan entelektüeller, yazarlar azdır. Dış Türkler konusu, Karabağ Zaferi gibi başarılar ya da Uygur Türkleri gibi Türk topluluklarının baskı altında olduklarına dair haberlerin yayıldığı dönemler dışında gündemde yer bulamamaktadır. Gerçi Türkiye’den Türk dünyasına yönelik sermaye akışı gerçekleşmektedir, ancak iş adamları dışında çok az Türkiye Türkü, Türk dünyasını gezme ve tanıma imkânı bulmuştur. Bu alandaki tur organizasyonları son derece azdır.
Türk Birliği’ne olan inançsızlık Orta Asya Türk cumhuriyetlerinde de, hatta Türkiye’den daha güçlü şekilde gözlemlenmektedir. Öncelikle bu ülkelerin Türkçü aydınları daha Stalin döneminde kurşuna dizilmek ya da Sibirya’ya sürülmek suretiyle yok edilmiştir. Bugün itibariyle Orta Asya’da Türkçü yazar, düşünür ve aydınlar bulunsa da sayılarının Türkiye’den de az olduğunu söylemek mümkündür.
Orta Asya Türk cumhuriyetleri arasında Türkiye ve Azerbaycan’a dil ve kültür bakımından en yakın olan Türkmenistan sadece Türk dünyasının geri kalanından değil, adeta dünyadan da kopuk durumdadır. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’da Rus kültürel nüfuzu, siyasi nüfuzun çok üstündedir; o kadar ki bağımsızlığın üzerinden otuz iki yıl geçtiği halde bu ülkelerdeki kitapçılarda kendi yerel Türkçelerinde kitap bulunamamakta, Rusya’da basılan ve Rusya’da okunan kitaplar kültür hayatını domine etmekte, sinemalarda filmler Rusça dublajla oynatılmakta, eğitimli kesim Rusça konuşmayı tercih etmektedir. Hatta bazı büyük şehirlerde, iyi seviyede Rusça konuşamamak ‘köylülük’le özdeşleştirilmektedir. Orta Asya Türk cumhuriyetleri diğer BDT ülkeleriyle ortak Rus/Sovyet kültürü üzerinden bir ortak dil geliştirmiş durumdadır; aile içinde, okulda ve işyerinde Rusça konuşulmaya devam edildiği ve her kuşak bir öncesinden bu kültürü miras aldığı için Türkiye ile Orta Asya Türklüğü arasındaki kültürel kopukluk sürmektedir. Bu durum da halk düzeyindeki siyasi muhayyelede Türk Birliği kavramının yerleşmesini zorlaştırmaktadır.
Azerbaycan Türk halkının bu konuda hem Türkiye’den hem de Türkistan Türklüğünden ayrıştığını gözlemlemek mümkündür. Uzun süren ve Karabağ Zaferi ile noktalanan savaş ile Güney Azerbaycan’ın varlığı, Türkiye ile duygu birliği Azerbaycan’ı diğer Türk cumhuriyetlerinin halklarına nazaran Türk Birliği hedefine daha çok yöneltmektedir. Bu da Azerbaycan’ın Türk Birliği’ndeki merkezi ve kilit rolünü güçlendirmektedir.
Türk Birliği’nde neye ihtiyacımız var?
Ulaştırmanın Geliştirilmesi ve Ortak Ekonomi;
Türkiye -Azerbaycan arasında kara Azerbaycan – Türkistan arasında deniz ulaşımının güçlendirilip çeşitlendirilmesine ivedilikle ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bakımdan Hazar Denizi’nin Türk dünyasını bölen bir engel olmak yerine bir köprü haline getirilmesi, Bakü-Aktav ve Bakü-Türkmenbaşı limanları arasında gerek yolcu taşımacılığını gerek tüp geçitlerin inşası, yine bu limanlar arasına hızlı feribot hatları konulması, Türkistan cumhuriyetlerinin tamamındaki demir ve karayolu altyapısının yenilenmesi ve yeni yolların inşa edilmesi zaruriyet arz etmektedir.
Bilindiği gibi önce Alman Gümrük Birliği olan Zollverein kurulmuş, daha sonra Alman Birliği sağlanmıştır. Avrupa Birliği, önce Avrupa Kömür ve Çelik Birliği olarak kurulmuştur. Türk Dünyası’nın ekonomik olarak kenetlenmesi için ilk olarak ülkeler arasındaki ulaşım ağlarının sağlamlaştırılması gerekir ancak bu yeterli değildir. Yasal prosedürler karşılıklı yatırımları kolaylaştıracak hale getirilmelidir. Bütün Türk cumhuriyetlerinde birliğe üye ülkelerin iş adamlarına gerekli kolaylıklar sağlanmalıdır. Çalışma vizelerinin çıkartılması için gereken koşullar hafifletilmeli, tıpkı Avrupa Birliği’nde olduğu gibi tüm üye ülkelerin vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı verilmelidir. Bunların dışında, yatırımlar için gereken kredinin sağlanacağı, Çin’in Kuşak Yol Girişimi için kurduğu Asya Altyapı Yatırım Bankası benzeri bir ortak Türk Bankası kurulmalıdır. Aynı zamanda, yatırımların dengeli organizasyonu için birlik bünyesinde ortak bir planlama teşkilatının kurulması tasarlanmalıdır.
Ulaştırma konusundaki iyileştirme çalışmalarından ve tam gümrük birliği gibi girişimlerin sonucu, ortak merkez bankası ve ortak para birimi olacaktır. Bugün için ütopik olduğu düşünülse de, ortak bir merkez bankasının basacağı ‘Türk Akçesi’, dolar, euro ve renminbi gibi uluslararası ticarette kullanılacak güçlü bir para birimi olabilir ve Türk Birliği’nin siyasi gücünü arttırabilir.
Ortak Simgeler
Üye Türk ülkelerinin halkları arasında birlik ruhunun geliştirilmesi için ortak bayrak ve armanın görünür kılınması önemlidir. Göktürk döneminde kullanılan ‘Bozkurt’, Türkiye’de ve yer yer Azerbaycan’da Türklüğün en başta gelen simgesi olarak kullanılıyor olsa da Türkistan’daki tanınırlığı bu ölçüde değildir. Dolayısıyla mevcut Türk Devletleri Teşkilatı’nın, birlik üyelerinin sembollerinin birleştirilmesinden oluşmuş bayrağı Türk Birliği’nin ortak bayrağı olarak kullanılabilir ve dahası, kullanımı yaygınlaştırılabilir.
Bu konuda yine Avrupa Birliği örneğinden yararlanılabilir. Avrupa Birliği’nde bütün üye ülkelerin devlet dairelerinin önünde, bütün okullarda Avrupa Birliği’nin ünlü 12 yıldızlı lacivert bayrağı dalgalanmaktadır. Türk Birliği’nde de, bugün Türk Devletleri Teşkilatı’nın bayrağı olarak kullanılan ortak bayrak devlet dairelerinde üye devletlerin bayraklarının yanında kullanılabilir. Bu şekilde üye ülkelerin halklarında birlik ruhu geliştirilebilir.
Türk dünyası için anlam ifade eden tarihi zafer ve kuruluş günlerinin bütün birlik ülkelerinde birlikte kutlanması özellikle önem taşımaktadır. Bugün itibariyle böyle bir ortak gün bulunmamaktadır. Her cumhuriyetin milli bayramları farklıdır. Her ne kadar 3 Ekim günü, Türk Keneşi’nin kuruluş günü olarak kabul edilse de üye ülkelerde yaygın bir kutlama sözkonusu değildir. Türkiye’de ‘Türkçülük Günü’ olarak anılan gün, Türkiye’de Türkçü düşünür ve aksiyon insanlarının yargılandığı bir gündür. Türk dünyasında ortak bir anma günü olmaya en yakın, Türkiye dışındaki tüm cumhuriyetlerde kutlanan 9 Mayıs’tır ki o da SSCB’nin Nazi Almanyası’na karşı kazandığı zaferi simgelediğinden Rusya’ya bağlı geçirilen yılları çağrıştırmaktadır; dolayısıyla Türklüğün ortak bir anma günü olmaktan uzaktır.
Bütün Türk dünyasının ortak bayramı olmaya en uygun gün, bir tarihi zafer kutlaması değil, Uygurlardan itibaren Türklerde ‘yeni yıl kutlaması’ olarak kabul edilen Nevruz’dur. Nevruz, hâlihazırda Türkiye dışında bütün Türk dünyasında coşkuyla, tören ve etkinliklerle kutlanmaktadır. ‘Nevruz’ kelimesinin Farsça olması ya da İran halkları tarafından da kutlanılıyor olması bir olumsuzluk olarak görülmemelidir. Türk tarihi boyunca Türk ve İran kültürleri arasında pek çok aktarım yaşanmıştır ve bu normaldir. Herhangi bir zafer günü gibi milli bir gün olmaktan öte, kültürel bir bayram olması, Nevruz’u Çinlilerin Bahar Bayramı gibi bütün dünyaya ortak Türk kültürünü tanıtmamızda da bir araç olabilecektir.
Nevruz dışında, Mete’nin Türk Ordusu’nun temelini attığı tahmin edilen 28 Haziran günü ortak bir Silahlı Kuvvetler Günü olarak tüm cumhuriyetlerde aynı anda törenlerle kutlanabilir. 28 Haziran tarihi aynı zamanda, Rusya ile fazlaca özdeşleşmiş 9 Mayıs’ın alternatifi olabilir. Bakü, Semerkant, Türkistan gibi merkezi ve tarihi/kültürel önem taşıyan yerlerde, üye devlet orduları geçit resimleri düzenleyebilirler.
Bütün Türkler için önem taşıyan büyük tarihi figürlerin tüm birlik ülkelerinde anılması da büyük önem taşımaktadır. Türk tarihi, Mete, Attila, Mukan Kağan, Moyen Çor, Selçuk Bey, Gazneli Mahmut, Tuğrul ve Çağrı Beyler, Alparslan, Özbek Han, Emir Timur, Fatih Sultan Mehmet, Şah İsmail, Muhammed Şeybani Han, Babür, Atatürk gibi büyük komutanlar; Biruni, İbni Sina, Harezmi, Uluğ Bey gibi büyük bilim adamları, Yusuf Has Hacip, Yunus Emre, Ali Şir Nevai, Nesimi, Fuzuli, Mahdumkulu gibi klasik şairler, Abay, Çolpan, Mehmet Akif, Şehriyar, Atsız gibi modern ve milli edebiyatçılar yetiştirmiş bir okyanus gibidir. Bu isimlerin tamamının Türklüğün ortak büyük değerleri olarak okullarda okutulması, şehirlerde adlarına parklar ve anıtlar yapılması, anma günleri düzenlenmesi birlik ruhunu geliştirecektir.
Yine birlik ruhunu güçlendirecek ortak bir Türk Birliği marşına ihtiyaç vardır. Düzenlenmesini öngördüğümüz ortak spor müsabakalarından önce çalınacak, tüm okullarda çocuklara öğretilecek ve her ülkenin yerel Türk lehçesinde söylenecek bir Türk Birliği ortak milli marşı ile üye devlet halklarının birliğe aidiyet duygusu güçlenecektir. Gerçi Türkiye, Azerbaycan ve Türkistan müzik kültürü bakımından çoktan farklılaşmış olsa da, ortak atalara vurgu yapan modern bir marşın bsetelenmesi zor değildir.
Türk Birliği’nde ortak bir eğitim sistemi geliştirilmesi zor bir hedef olarak görülebilir. Türkiye ile, Sovyet geçmişi olan Türk cumhuriyetleri arasında eğitim konusunda ciddi farklılıklar vardır. Bununla birlikte, dil, tarih, coğrafya gibi derslerin ortak komisyonlar tarafından belirlenerek hazırlanması birlik ruhunu güçlendirecek bir olgudur.
Ortak Ordu ve Donanma
Ekonomik birliğin gerçek bir siyasi birliğe dönüştürülmesi hedefi için ortak askeri güç oluşturulması büyük önem taşımaktadır. NATO benzeri bir ortak askeri yapılanma, Batı’nın Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere, İran’ın yayılmacılığına, Ermenistan’a verilen küresel desteğe, Çin’in ekonomik yayılmacılığı askeri yayılmacılığa çevirmesine, Rusya’nın Çarlık ya da Sovyet nüfuz alanında egemenliğini sürdürmesi gibi çevresel ve küresel tehditlere karşı ortak caydırıcı güç sağlayacaktır. Ortak askeri gücün görünür kılınmasının vereceği moral gücü, birlik üyesi ülke halklarındaki ortaklık ruhunu da güçlendirecektir.
Azerbaycan’ın Türk Birliği’ndeki Merkezi Rolü
Azerbaycan, konfederatif yapıya kavuşturulucak bu Türk Birliği’nin jeopolitik merkezidir. Bu durum öncelikle Azerbaycan’ın Türk dünyasının tam ortasında bulunan jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Avrasya haritasına bakıldığında, Azerbaycan’ın iki büyük Türk coğrafyasını, Anadolu ve Balkan Türklüğü ile Türkistan Türklüğünü birleştiren, bunların arasındaki yegâne köprü olduğu görülür. Azerbaycan bağlantısının kesilmesi durumunda, Türkiye ile Türkistan’ı birbirine bağlayan başkaca bağlantı kalmamaktadır. Azerbaycan’ın Kafkas Dağları’nın güneyinde, Hazar Denizi’nin batısında, İran platosunun kuzeyindeki bu konumunun Türk dünyası jeopolitiği içinde bir eşi daha yoktur.
Azerbaycan aynı zamanda, Türkçülüğün ve Türk entegrasyonu düşüncesinin doğmakla kalmayıp, kuvveden fiile geçtiği topraklardandır. Hüseyinzade Ali Turan ve Ahmet Ağaoğlu gibi aydınlar Türkiye Türkçülüğünü etkilemişlerdir. Azerbaycan’ın üç renkli şanlı bayrağı bile Türkçülüğün ‘Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak’ ilkelerini yansıtır. Azerbaycan’da Türklük bilinci daima çok yüksek olmuştur ve bugün de yüksektir. Azerbaycan, Sovyet egemenliği altında kalan Türk cumhuriyetleri arasında Rusça konuşmanın etkisini yitirdiği, dolayısıyla Rus kültürel nüfuzunun en az olduğu ülkedir. Özellikle Karabağ Zaferi sonrasında, Azerbaycan’daki Türklük bilincinin ve Türk Dünyası’na yönelik ilginin sadece halk katında değil, devlet düzeyinde de arttığı gözlemlenmektedir. Sayın cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in bu yöndeki konuşmaları tüm Türk cumhuriyetleri liderlerine örnek teşkil etmektedir.
Ancak bunların ötesinde, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nu bölgeye göndererek o zamanki müttefik Almanlarla çatışma pahasına Bakü’yü kurtarması, böylece Tiflis’te bir sürgün hükümeti olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıkması, Türk devletlerinin yardımlaştıkları, işbirliği yaptıkları takdirde neler başarabileceklerinin açık bir örneğidir. Yine Azerbaycan ordusunun, Türkiye ordusunun desteğinin de etkisiyle 44 günlük savaşta Ermenistan’ı mağlup ederek işgal altındaki Karabağ’ı kurtarması, bir başarı örneği olarak tüm Türk dünyasında Türkçü ve Türk Birliği yolundaki düşüncelerin kuvvetlenmesini sağlamıştır. Bunun tersini düşünmek de mümkündür: 1992’de Ermenistan’ın Karabağ topraklarını ele geçirmesi ve bunun üzerine Türkiye’nin acı durumu değiştirememesinin, 1991’de büyük umutlarla başlayan Türk entegrasyonunun gerçekleştirilememesi üzerinde çok büyük etkisi vardır.
Dolayısıyla Türkiye-Azerbaycan kardeşliği ve dahası ittifakı, Türk dünyası açısından kütleçekime çok iyi bir örnektir. Türkiye-Azerbaycan ittifakının başarısı, diğer Türk cumhuriyetlerine de örnek olmakta, onları birliğe doğru çekmekte, Türk dünyasında işbirliği şevkini arttırmakta, Türk Birliği’ni olanaklı kılmaktadır.
Azerbaycan’ın başkenti olan Bakü şehrinin Hazar Denizi kıyısındaki merkezi konumu, sağlam altyapısı ayrıca burayı Türk dünyasının potansiyel Lüksemburg ya da Brüksel’i haline getirmemize yardımcı olabilir. Türk Birliği’nin ortak kurumlarının İstanbul, Ankara, Türkistan, Almatı, Semerkant, Taşkent ya da Bişkek gibi yine tarihi ve kültürel öneme sahip şehirler yerine, jeopolitik olarak tam merkezde bulunan Bakü’de konuşlanması kanaatimizce daha uygun olacaktır. Türk Ortak Ordusu’nun, Türk Parlamentosu’nun, Türk Birlik Bankası’nın Türkiye’de konuşlanması diğer Türk cumhuriyetlerinde, 1991/1992’de dile getirilen ‘Ankara’nın, Moskova’nın yerine yeni bir büyük ağabey haline geldiği’ kaygısını canlandırabilir; Özbekistan veya Kazakistan’da konuşlanması ise bu iki büyük ve önemli üye ülke arasında rekabet ve anlaşmazlıkları kızıştırabilir. Türkistan ve Türkiye coğrafyalarının ikisine de eşit mesafedeki merkezi konumda konuşlanması ise rahatsızlığa sebep olmayacaktır. Çoğu Avrupa Birliği kurumunun Almanya ve Fransa arasındaki Belçika ve Lüksemburg’da bulunması gibi bir durum sağlanacaktır.
Dolayısıyla Türk Birliği’nin anahtarı, Türkiye-Azerbaycan işbirliği ve Azerbaycan yönetiminin Türk Birliği yönündeki kararlı tutumu olacaktır.
Sonuç
Biz, Türk Birliği’ni Türkler için bir seçenek değil, tarihsel şartların bizi sürüklediği jeopolitik bir zorunluluk olarak görmekteyiz. Türk Dünyası bir daha büyük güçler arasında parçalanmamak, açık ya da örtülü, ekonomik ya da siyasi boyunduruk altına girmemek için birleşmek zorundadır. Bu entegrasyonun temeli, Türk Devletleri Teşkilatı’nın ve teşkilata bağlı kurumların kurulmasıyla zaten atılmıştır. Ancak biz bu kazanımı yeterli görmemekteyiz. Bağımsız Türk cumhuriyetlerinin tam bir konfederasyon olarak birleşmeleri, ortak askeri bir güç kurmaları, ortak para birimine sahip olmaları Türk Milleti’nin sahip olduğu zenginliklerin Türkler tarafından kullanılmasını getirerek küresel dengeleri kökünden değiştirecektir. Türk Birliği’nin sağlayacağı ‘kütleçekim etkisi’, Türklere karşı düşmanca siyaset izlemeyi alışkanlık haline getirmiş bazı ülkelerin tutumlarını gözden geçirmesine sebep olacak, tüm dünyadan öğrenciler Türk Birliği üniversitelerinde okumaya gelecekler, ortak Türk parası tüm dünyada geçerli bir rezerv para olacak, ortak Türk ordusu dünyanın dört bir yanında harekât kapasitesine sahip olacak, birlik, uluslararası sorunların çözümünde arabulucu olacak, kimse Türk Birliği’nin tutumunu hesaba katmadan karar alamayacaktır. Bunlar bugün hayal gibi görünse de, aslında ulaşılması gereken hedeflerdir.
Yüz yıldan fazla uzun süre önce büyük düşünür Ziya Gökalp, ‘Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: TURAN’ diye haykırmıştır. Artık romantik Turancılıktan bilimsel Turancılık aşamasına geçme vakti gelmiş ve çoktan geçmektedir. Aslında tek bir millet olduğumuzu, zaman, coğrafya ve diğer büyük güçler yüzünden ayrıştığımızı, şimdi yeniden sevinçte ve tasada ortak, tek bir millet olmamız gerektiğini her yerde dile getirmeliyiz. Her şeyden önce ülkelerimizde Türk Birliği hedefine yönelik yaygın inançsızlığı yenmemiz gerekecektir. Hayat ve doğa değişim içindedir; geçmişte yaşadığımız başarısızlıklara ya da güçlüklere odaklanmak yerine potansiyelimizin farkına varmamız gerekmektedir. Dünyanın tek kutuplu düzenden çok kutuplu düzene evrildiği bir dönemde, sahip olduğumuz büyük potansiyel ve fırsatları doğru değerlendirirsek, torunlarımıza bambaşka bir miras bırakabiliriz. Asla şüphe etmememiz gereken gerçek odur ki; Türklerin birleşmeleri halinde yenemeyecekleri zorluk yoktur. Çünkü zorluklara meydan okumak, Türk’ün karakteridir. Bu büyük milletin adı, tarih boyu çektiği tüm acılara rağmen Orhun Kitabeleri’nden bugüne hala yaşıyorsa, Türkler kurdukları imparatorluklar, edindikleri zaferler, yazdıkları, yaptıkları eserlerle insanlık tarihine damga vurmuşlarsa, bugün de dünyayı sarsacak büyük işler başarabilirler. Zira büyük Atatürk’ün dediği gibi, Türk yıldırımdır, kasırgadır; dünyayı aydınlatan güneştir.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
———————————————
Kaynak:
https://21yyte.org/tr/component/k2/artik-hayal-degi-l-turk-bi-rli-gi-ni-n-hedefleri-ve-onundeki-engeller