Ashab-ı Kehvimiz: Attila – Cengizhan – Timur

 kirmizilar.com

 

Yazar: Ömer Seyfettin

Hazırlayan: Nazım Hikmet Polat

Yayınevi: Ötüken

ISBN: 978-605-155-586-7

Sayfa Sayısı: 295

Yayım Tarihi: 2017

Baskı: 1.

Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen

ASHAB-I KEHVİMİZ

Prof. Dr. Nâzım Hikmet Polat tarafından hazırlanan Ötüken`in Ömer Seyfettin Külliyatı; yazarın sağlığında ya­yımladığı kitaplar esas alınarak aynı çerçevedeki diğer metinle­rin ilgili eserlere eklenmesiyle meydana getirilmiştir. Sözlük anlamı “mağara mensupları” olan “Ashab-ı Kehf”, Türkçede “Yedi Uyurlar” diye anılır ve halkından yüz çevirip uzaklaşarak bir mağarada asırlarca uyuyan yedi insan ve bir köpeği ifade eder. “Ashab-ı Kehf”, Hıristiyanlık ve İslamiyet’te, kutsallık atfedilen bir kavram olarak kullanılsa da, yine de toplumundan, dünya meselelerinden, güncelden uzaklaşıp âdeta rüya âleminde yaşamanın remzidir. Ömer Seyfettin’in romanında (uzun hikâyesinde), işte bu anlamda yani yabancılaşmayı temsil edecek biçimde kullanılmıştır.Külliyatın Ashab-ı Kehfimiz başlıklı bu dördüncü cildi, aynı zamanda baştan sona bir aydın eleştirisidir. Bu cilde alınan diğer hikâyelerde de küçük farklarla yine aydın yabancılaşması veya yozlaşması izleği vardır. Aydınlar “Şark’ta henüz her şey hükûmettedir.” kanaatiyle bürokrasi gücünü arkasına alarak boş ve zararlı hayallerini tam bir tepeden inmecilikle topluma dayatmaktadırlar. Birleştirme arzularını dile getirirken bile ayrıştırdıklarının farkına varamayacak kadar derin bir uykudadırlar. Uyandıklarında ise geçer akçelerinin artık geçmez olduğunu anlamakta dahi sıkıntı çekeceklerdir. (Kapak yazısı)

*****

Yeni edebiyatımızın kurucu isimlerinden Ömer Seyfettin yaşadığı devrin   öykülerini duru bir Türkçe ile anlatmış bir yazar. 35 yıllık kısa ömrüne  yüzlerce hikaye  sığdırmış yazarımızın  eserlerinden Asahabi Kehfimiz bir uzun bir hikâyedir. Aydınların, ”tatlı su Frenklerinin”  uyku halinin temsili olarak anlatır. Bir aydin eleştirisi olarak ele alınacak bu eserde bireyin halkına ve değerlerine yabancılaşmasının  etkileri tartışılıyor. Kitapta,  bu uzun hikayenin başka  aynı temayı işleyen  çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış Ömer Seyfettin’in on altı tane hikayesi var: Tatlısu Frenkleri, Gayet Büyük Bir Adam ,Boykotaj Düşmanı,  Hürriyet Bayrakları, Hürriyet Gecesi, Memlekete Mektup, İlk Düşen Ak… bunlardan bazıları.

Yazar, Ashab-ı KehFimiz adlı uzun hikaye/ romanda,  II.  Meşrutiyet devri fikir hareketlerinin yansımalarını bir Ermeni gencin günlüğü şeklinde sunuyor. Ömer Seyfettin tarafından 1918 yılında “Ashab-ı Kehfimiz” adı ile yayınlanan eser, 1972’de, 2008’de ve 2011’de çeşitli yayınevleri tarafından pek çok kez okuyucuya sunulmuştur. Kitap Nazım Hikmet Polat tarafından hazırlanıp benzer hikayelerle zenginleştirilerek yayına hazırlanmıştır. Seçilen bu hikâyelerde olaylar İkinci Meşrutiyet devrinde, Balkan faciasında aydınların tutumu, fikri savruluşları ve hüsranları anlatılır. Yazar hikâyesini “Ashab-ı Kehf” de Dikran Hayıkyan adlı bir Ermeni gencinin hatıraları üzerinden anlatmaktadır. Fakat alegorik olarak kastettiği uykuda olan Türk aydınıdır. Onlar ikinci meşrutiyetin hürriyet sarhoşluğu içinde kendilerini “Osmanlıcılık “ idealine kaptırmış, ellerinde kalan toprakları savunmaya çalışan kimi Balkanlar’da ,kimi Trablusgarp’ta savaşan Türk gençleridir.  

Ömer Seyfettin, eserinin ön sözünde şunları söylüyor:” Meşrutiyetten sonra büyük adamlarımızın fikri        ” Osmanlılık müşterek bir milliyettir. Osmanlılık ne yalnız Türklük ne de yalnız Müslümanlık demektir. ‘Osmanlılık, devletin idaresinde yaşayan her fert bilâ-tefrik-i cins ü mezhep Osmanlı milletine mensuptur’ şeklinde idi. Hâlbuki bu fikir gayr-i millî Tanzimat maarifinin yetiştirdiği dimağlarda doğmuş bir vehim, bir ham hayalden ibaretti. Dini, dili, terbiyesi, tarihi, kültürü ayrı olan insanlardan müşterek bir milliyet oluşturulmasının imkânı yoktu.” Bu düşüncelerini eser içerisinde Hayıkyan ağzından okuyucuya aktarmaktadır. 

 “Hangi millettensiniz? sorusuna “Müslümanım” diyen insanlar var ve şu konuşmalar geçiyor:

 – Pekâlâ, efendim, siz Türk müsünüz?

 – Hayır, Türk falan değilim…

 – Arnavut musunuz? –

– Hayır, hiçbir şey değilim… –

– Ya nesiniz?

 – Müslüman… 

Başka bir diyalog şöyle:

Aslen Türk olan Sait Bey’e sorarlar,

-Siz Türk değil misiniz?

-Hayır Türk Değilim.

-Nesiniz?

-Osmanlıyım.

****

KİTAPTAN:

OSMANLI KAYNAŞMA KULÜBÜ 

Kulübün temel anlayışı “bilâ tefrik-i cins ü mezhep”tir. Hazırladıkları beyannamede bu amaçlar sıralanır: 1. Osmanlı Kaynaşma Kulübü’ne bilâ tefrik-i cins ü mezheb her Osmanlı girecek. 2. Osmanlı nâmı altında toplanan milliyetlere umumî, müşterek bir terbiye verilecek, Türklük gibi sâir unsur ve milliyet hisleri yavaş yavaş iptal olunacak. 3. Osmanlı vatanın birliğini temin, yeni bir Osmanlı vatandaşlığı ihdas edilecek. 4. Bütün Osmanlılara umumi, müşterek bir lisan öğretilecek, bu umumi Osmanlı lisanı Osmanlı maarifinin, edebiyatının, ilminin lisanı sayılacak. 5. Mekteplerde Osmanlılık haricinde hiçbir kavmiyete, milliyete kıymet verilmeyecek. Osmanlı memleketi çocukları kendi eski milliyetlerinin, kavmiyetlerinin tarihlerini, edebiyatlarını öğrenemeyecekler. 6. Kulübümüzün gayesine vusul için gazeteler, risâleler çıkaracak, konferanslar verecek. İlk adım olarak izabe-i anasır şubeleri açarak halk arasındaki mukabil dinî taassupların, milli iştiyakların söndürülmesine çalışılacak. 

…….

Özet olarak üyeler  dinsizlikte karar kılarlar. Rum, Bulgar, Sırp,  Arnavut, Arap, Ermeni hasılı bütün Osmanlılar yavaş yavaş dinlerini terk edeceklerdir. İdealleri için toplantılar yapılır, konferanslar verilir.  Bu fikirlerini  insanlara yayın yolu ile  duyurmaya  karar verirler .Ve bu amaçla  bir gazete çıkarmaya  başlarlar. Gazetenin  adı “İnsanlık” tır. Kendi görüşleri doğrultusunda,  kimisi dil üzerine, kimisi bilim üzerine, kimisi din üzerine yazılar, makaleler yayınlamaya başlarlar. Kahramanımız  Hayıkyan ise “Memalik-i Osmaniyye’de Irkan, Cinsen Bir Dane Olsun Türk Yoktur” başlıklı bir yazı yazar .Bu yazı üzerine gazeteye protesto telgrafları, mektuplar yağmaya başlar. Osmanlılık kaynaşmasına Araplar Rumlar, Ermeniler de kızmışlardır. Türk Yurdu, Türk Ocağı, Türk Gücü, Altın Ordu, Yeni Turan, Türk Birliği cemiyetlerinden birer makale kadar uzun telgraflar gelir. Bütün Anadolu “ben Türk’üm” diye haykırmaya başlar.  Sonra gazeteye karşı nümayişler başlar:

 Biz Türkleriz.. biz Türkleriz… mukaddestir ilimiz.

“Birlik” tedir kuvvetimiz, birdir bizim dilimiz.

Bun gösteriler sonucu kulüp üyeleri gazeteyi terk ederler  ve dernek kapanır. Kulübün kapanışını “Ashab-ı Kehf Uyandı” şeklinde  haber yaparlar.

****

ASHAB-I KEHF KISSASI*

Eshab-ı Kehf ile ilgili günümüze ulaşan pek çok bilgi ve belge bulunmaktadır. Eshab-ı Kehf Mağarası, Kuran-ı Kerim’in Kehf Suresi’nin 9-26. Ayetleri’nde anlatıldığı gibi, Allah’a inanan ve yaşadıkları devrin zalim ve müşrik kralından kaçan  Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernus, Debernuş, Şazenuş ve Kefeştatayyuş adlı yedi gencin ve köpekleri Kıtmir’in 309 yıl uyudukları mağaradır. Arapça’da “Eshab” sahip, dost anlamındadır. “Kehf” ise dağlarda oyulmuş ev gibi yerlere denmektedir. Eshab-ı Kehf’in Türkçe anlamı Mağara Dostları’dır.

Eshab-ı Kehf olayı bugün değişik şekillerde anlatılsa da özünde aynı bilgiler bulunmaktadır. St. Paul’un Hristiyanlık kurallarını yaydığı tarihlerden uzun bir süre sonra, Arap kaynaklarında Takyanus olarak geçen (Diocletianus?) Roma imparatoru Tarsus’a gelmiş ve çok tanrılı dönemde tek tanrıya inandıkları için bu gençleri huzuruna çağırarak, onlara Roma dinine bağlı kalmalarını, aksi taktirde kendilerini öldürteceğini söylemiştir. Tek tanrıya inançlarından vazgeçmek istemeyen bu gençler, imparator tarafından verilen bir kaç günlük zamandan yararlanarak Tarsus yakınlarındaki bu mağaraya kaçarak sığınmışlardır. İmparator durumu öğrendiğinde onların saklandıkları mağaranın ağzını kapattırır. Böylece onları ölüme terk ederler. Fakat Allah’ın takdiri ile orada mucizevi bir şekilde 309 yıl süren bir uykuya yatmışlardır. Nihayet uyanırlar ve içlerinden ilk uyanan Yemliha’ yı, yiyecek almak için kente gönderirler.

Kente gelen genç, zalim Roma hükümdarının öldüğünü ve tam o sıralarda Allah’a inanan birisinin hükümdar olduğunu öğrenir ve halkın ibadetlerini serbestçe yaptıklarını görür. Elindeki paranın artık geçmez olduğunu ve kentteki değişikliklere şaşırır. Bu yabancı gence olup bitenleri soran insanlar durumu anlayınca, onu hükümdara götürürler. Hükümdar bu gençten, başlarından geçenleri öğrenir, onunla birlikte mağaraya giderler.  Mağaraya gelenler, içerde altı kişinin namaz kıldığını görürler. Yemliha dışarıdakileri bırakıp mağaraya girer ve ondan sonra yedisi de Allah’ın kudreti ile sır olup görünmez olurlar.

*http://www.tarsus.gov.tr/eshab-ikehf

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen