Bolu’da yaşamış 18. Yüzyıl mutasavvıflarından ve şairlerinden olduğu tahmin edilen Âşık Ahmed-i Divânî diye bir zat var. Bu zatın elimizde 76 adet şiiri mevcut. Ramazan Sarıçiçek bu zatın Geredeli ve Yukarı Tekke’de metfun olduğunu tahmin ediyor. Fakat Yukarı Tekke’de metfun Seyyid Ahmed Efendi 19. Yüzyıl’ın sonunda yaşamıştır. Dolayısıyla Âşık Ahmed’in kim olduğu şimdilik meçhuldür.
Bu Ahmed-i Divanî kimdir, ne zaman ve nerede yaşamıştır? Biz eldeki bilgilerden hareketle onun kim olduğuna dair bazı bilgileri ve yorumlarımızı burada paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle Ahmed-i Dîvânî’nin “Sefine” adını verdiği bir eserinin olduğu anlaşılıyor. Bu eserde şairin yetmiş altı adet şiiri mevcuttur. Bolulu Mustafa bin İsmail tarafından bu esere “Metn-i Sefîne-i Ahmed-i Dîvânî Şerh-i Defîne-i Emced-i Nev-cüvânî” adında bir şerh (açıklama) yazılmış ve eserin içerisinde Mustafa bin İsmail’e ait bazı başka şiirler de dercedilmiştir. Bu şerhi yazan zatın Sürûrî mahlasıyla manzumeler yazdığı anlaşılmaktadır. Fakat hem şiirlerin hem de bunlara yazılan şerhin sahipleri hakkında elde net bilgi bulunmamaktadır.
Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin eserine yazılan bu şerh yayınlanmıştır (Bolulu Mustafa bin İsmail, Metn-i Sefîne-i Ahmed-i Dîvânî Şerh-i Defîne-i Emced-i Nev-cüvânî, Haz.: Ramazan Sarıçiçek, Gece Kitaplığı Yayınları, Ankara 2014).
Bu çalışmada Âşık Ahmed’in şahsiyeti ve kim olduğu açıklığa kavuşturulamamıştır. Eseri yayına hazırlayan Ramazan Sarıçiçek, Mustafa Özdamar’ın yine “Âşık Ahmed Dîvânî ve Bolu Rehberi” adlı eserinden hareketle “Âşık Ahmed’in nerede, ne zaman vefat ettiği de bilinmemektedir. Ancak Gerede Yukarı Tekke Camii’in bânisi Ahmed ile aynı türbede medfun olan Seyyid Ahmed Efendi’nin o olduğu tahmin edilmektedir.” (s. 17) demektedir.
Bu notun izaha muhtaç bir yanı var. Gerede, Yukarı Tekke’de medfun Seyyid Ahmed Efendi, babası Halvetî şeyhi Abdullah Efendi’nin yanına defnedilmiştir. Geredeli Abdullah Efendi Hicrî 1267, Milâdî 1851-52’de, oğlu Seyyid Ahmed Efendi ise 1915 senesinde vefat etmiştir (Geniş bilgi için bkz.: Yasin Şen, Geredeli Abdullah Efendi, Gerede Belediyesi Yayınları, Gerede 2022, s. 45).
Dolayısıyla bu şiirlerin şairiyle bahsi geçen türbede yatan zatın aynı kişi olması imkânsızdır. Fakat burada kafa karıştıran husus, Ali Rıza Ünlü’nün Gerede Tarihi’nde Âşık Ahmed’e ait bir şiiri, Seyyid Ahmed Efendi’nin divanından diyerek kitabına kaydetmiş olmasıdır. Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin en azından 1700’lü yıllarda yaşadığı bilindiğine göre Ali Rıza Ünlü’nün de bu mutasavvıfları birbiriyle karıştırdığı anlaşılmaktadır.
Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin şiirlerine yapılan söz konusu şerh, eserdeki kayda göre 22 Eylül 1783 (Hicrî 24 Şevval 1197) tarihinde bitirilmiştir (Ramazan Sarıçiçek, aynı eser, s. 12).
Buradan anlaşılacağı üzere Gerede Yukarı Tekke’de medfun Seyyid Ahmed Efendi’yle Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin arasında pek bir ilgi kurulamamaktadır.
Peki, o zaman kimdir bu Âşık Ahmed-i Dîvânî?
Şifahî kaynaklardan edindiğimiz bilgiye ve yayınlanan bir yazıya göre Dörtdivan’ın Yukarıdüğer Köyü’nde bir Şıh Ahmed Efendi vardır. Bu Şıh Ahmed Efendi’nin Bolu-Tekkeköy’de bulunan tekkeyle bir ilgisi olmakla beraber bu durum net değildir. Aşağıdüğer Köyü’nden Ethem Canalp’in (d. 1949-Aşağıdüğerli-Emekli) bize naklettiğine göre Tekkeköy’e geçmişte Yukarıdüğer’den hizmet ehli bazı dervişler gidermiş. Gider, orada kalır ve hizmet ederlermiş. Yukarıdüğer Köyü’nden ve Bekirgil sülalesinden olan Şıh Ahmed Efendi’nin de Tekkeköy’e giderek burada derviş olduğu ve hizmette bulunduğu tahmin edilmektedir.
Şıh Ahmed Efendi, Dörtdivan’ın Düğer Köyü’ndendir ve Bekirgil sülalesine mensuptur. Şıh Ahmed, köyde pek istenmemiş. O da köyden çıkarak Aşağıdüğer Köyü’nün yukarısında bir yere gelmiş, çadır kurup yerleşmiş. Yukarıdüğerliler onu burada da istememişler. Şıh Ahmed Efendi bunun üzerine Mursallar civarına gelmiş. Burada Dedenin Suyu, Asa Suyu ve Ayvadibi Şifalı Suyu olarak bilinen su bir rivayete göre onun asasını yere vurmasıyla ortaya çıkmıştır. Şıh Ahmed Efendi, buradan kalkarak Tekkeköy’e gelmiş. Burada kalarak yine burada vefat etmiş ve köye defnedilmiş. Yukarıdüğerli köylüler Bolu-Tekkeköy’de asker mezarı olarak bilinen ve üzerine türbe yapılan mezarın Şıh Ahmed Efendi’ye ait olduğunu söylemektedirler.
Burada Ümmî Kemal’le ilgili anlatıların Şıh Ahmed Efendi’ye de mâl edildiğini görmekteyiz. Bir dedenin çadır kurması ve Yağbaşlar’da istenmemesi ve asasını yere vurararak su çıkarması konusu Ümmî Kemal hazretleri için de anlatılmaktadır.
Aşağıdüğer ve Yukarıdüğer köyleriyle ilgili bir yazıda Şıh Ahmed Efendi’nin bir kılıcının hâlen bu ailede olduğu kayıtlıdır. Bu yazıda bu kılıçla ilgili şu satırlar yer almaktadır:
“Bekirgil ailesinden birisi bu kılıcı vaktiyle köyden geçmekte olan koyun tüccarına bir koyun karşılığı satar. Tüccarlar köyün çıkışındaki alanda konaklarken kılıç harekete geçip kesme tehdidinde bulunur. Bunun üzerine kılıcı aldıkları gibi geri verirler. Kılıç birkaç defa yangın geçirmiş. Sapı yanmış ve biraz eğilmiş. Düzeltmek için demirci çekiçle vurduğunda, çekiç her defasında demircinin başına da vurmuş. O gün bugün kılıç olduğu gibi korunmaktadır.” (Bekir Özalp-Recep Şengün, “Aşağı ve Yukarı Düğer Köyü”, DİVANDER Bülteni, Y. 2, S. 3, Haziran 1998, s. 35).
Yukarıdüğer Köyü’nü bir ziyaretimizde İlyas Özalp, ellerinde bulunan bu kılıcı bize gösterdi. Kılıç eğrilmiş ve birkaç yangın görmüş bir hâldedir. Kılıcın kabzası da yanmış ve kabzasında bulunan metal kısımlar kalmıştır. Yukarıda nakledilen kılıçla ilgili hikâye biraz farklı olarak bize de nakledilmiştir. Yalnız yukarıdaki tüccarlar burada Kıbrıscık taraflarına koyun ve koç götüren çobanlar olmaktadır. Çobanlar bu kılıcı bir koç karşılığında sahiplerinden almışlar. Köyün ilerisinde bir mevkide yatıp kalmışlar. Gece uyurken çok rahatsız olmuşlar ve bir türlü uyuyamamışlar. Kendilerindeki huzursuzluğu kılıçtan bilen çobanlar gelmiş, onu sahiplerine tespit etmişler. Bu arada koçu da helal etmişler.
Kılıcı bize gösteren İlyas Özalp, bu onu birkaç kere demirciye götürdüğü hâlde hiçbirinin bu kılıcı düzeltemediğini nakletmiştir. Çaresiz kılıcı kendisine iade etmişlerdir. Yine İlyas Özalp kılıçla ilgili bizzat ninesinin yaşadığı bir hadiseyi kendisinden naklen bize anlatmıştır. Bir zaman kılıcın bulunduğu bu eve iki zât gelmiş. Bu teyzemize kılıcı ziyaret etmek istediklerini ve karşılığında da para vermek istediklerini söylemişler. Teyze, kılıcı getirmiş, parayı da kabul etmemiş. Adamlar “Alacaksın!” demişler ve o anda kaybolmuşlar. Teyze, ne aldığı parayı bilebilmiş ne de bu adamların nereye gittiğini anlayabilmiş.
Yine Özalp’in naklettiğine göre bazı hastalar tedavi için ninesine gelir, ninesi de bazı dualar okuyarak kılıcı hastaların etrafında çevirirmiş. Zaman içerisinde bu kılıcın kutsal kabul edildiği ve etrafında tedavi yöntemleri ve ziyaret kültürü oluştuğu anlaşılmaktadır. Bu kılıcı elinde tutan kişiler ve köylüler kılıcın altı yüz yıllık olduğunu da söylemektedirler. Yine bir rivayette bu kılıç savaş zamanlarında kırmızıya dönermiş.
Peki, bu durumun, anlatıların ve kılıcın Âşık Ahmed-i Dîvânî ile ne ilgisi var? Bu kılıç, Yukarıdüğer Köyü’ndeki Bekirgil sülalesine Şıh Ahmed Efendi’den intikal etmiştir. Biz bu Şıh Ahmed Efendi’nin Âşık Ahmed-i Dîvânî olabileceğini düşünmekteyiz. Şimdi eldeki bilgilerle ve bunların üzerine kurduğumuz yorumlarımızla bu meseleyi ele almak istiyoruz.
Biz Âşık Ahmed’in şiirlerini taradığımızda yayladan köye göçün anlatıldığı bir manzumesinde “Hisar Erenleri”lerinden söz ettiğini fark ettik. Gerede müftüsü Ali Rıza Ünlü’nün Gerede Tarihi’nde anlattığına göre Hisar Erenleri Dörtdivan’ın Düğer Yaylası’ndadır. Bunlar üç kişidir ve Düğer Köyü’nün yaylasında çamlık bir mevkide bulunurlar. Bunlar Düğer boyunun reislerindendir (Ali Rıza Ünlü, Tarih Boyunca Gerede, Osmanlıcadan Akt: Ömer Cevahircioğlu, Haz. Adem Çevik, İstanbul 2000, s. 107). Bu yer şimdi Aşağıdüğerliler arasında “Alan” olarak bilinmektedir.
Âşık Ahmed-i Dîvâni de bu yaylada medfun olan bu erenlerden şöyle bahseder:
Hisarlık’da yatan erler
Yücededür hep erenler
Âşık Ahmed’e gel derler
Var mı azık yollar ırakdur
(Ramazan Sarıçiçek, aynı eser, s. 137)
Âşık Ahmed’in yayladan göçü anlattığı şu manzumesinde de Hisar Erenleri’nden bahsedilmektedir:
Yolumuz döndi kışlaya
Mevlâm suçum bağışlaya
Tağlar ağlar dervişlere
Tağlar göç zamânı geldi
Hisarlıg’ın erenleri
Hâzır olsun himmetleri
Sıbyânlar gonca gülleri
Tağlar göç zamanı geldi
Biz gidicek ağlar mısın
Âşık hâlinden anlar mısın
Gâfillere güler misin
Tağlar göç zamânı geldi
Dünyâ bir yaylaya benzer
Câhiller hayvân olmuş gezer
Ârifler âhiretin düzer
Tağlar göç zamânı geldi
Âşık Ahmed turma ağla
Aşk odına ciger tağla
Son göçümüz âsân eyle
Mevlâm göç zamanı geldi
(Ramazan Sarıçiçek, aynı eser, s. 138-139)
Burada Âşık Ahmed, açık bir şekilde yayla göçünü anlatmaktadır. Elbette böyle bir mevzudan hareketle doğrudan onun Dörtdivanlı olduğunu söylemek güç. Fakat Dörtdivan’da yayla göçlerinin asırlardan beri devam ettiğini, bunun kadim bir gelenek olarak yaşatıldığını, Orta Asya’dan beri devam eden yaylak-kışlak hayatının burada oldukça hâkim bir kültür meydana getirdiğini hatırlamada yarar var. Dolayısıyla bu şiir yaylacılık geleneğini sahiplenen ve sürdüren bir kültür içinde yaşayan bir zâtın manzumesi olarak okunmalıdır. Fakat bize burada asıl lâzım olan husus Ali Rıza Ünlü’nün Düğer Köyü’nün yaylasında diye andığı Hisar Erenleri’nin burada “Hisarlık’ın Erenleri” diye anılmış olmasıdır. Bu sadece bir anma değil, derin bir hürmetin de ifadesidir.
Bize Âşık Ahmed’in Dördivan’ın Yukarıdüğer Köyü’nden olduğunu düşündüren hususlardan birisi budur. Bu hususta elimizde başka bir ipucu daha var. Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin “Guguk” kuşuna yazdığı bir manzume var. Dörtdivan’da guguk, baykuşa verilen isimdir. Şairin “guguk”u “kukuk” diye andığı şiiri şöyledir:
Gel ey dertli kukuk kuşu
Fark eylesin yazı kışı
Cümle kuşların çavuşu
Evvel-bahârda ötersin
Zâhirâ bir kukuk adın
Bahârda olur feryâdın
Kimse bilmez ne murâdın
Dertli dertli inilersin
Kukuk konar daldan dala
Tesbîhini alur dile
Ârif gerek hâlden bile
Derdin nedir inilersin
Kukuk öter yüce dağda
Gâh bâğçede gâhî bâğda
Gelin dostlar hakîkate
Kukuk dilinden anlarsın
Seher vaktin uyanursın
Hak Hak deyü tolanursın
Mücrim Ahmed ne uyursın
Kendini bir âdem mi sanursın
(Ramazan Sarıçiçek, aynı eser, s. 117-118)
Biz Dörtdivan cönklerini araştırırken Âşık Ahmed’e ait bu manzumenin bir varyantına Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nden ve Çavuşlar Camii imam-hatibi İsmail Tezel’in elindeki bir cönkte tesadüf ettik. Bu durumda Dörtdivan’ın Yukarıdüğer Köyü’nden olduğunu tahmin ettiğimiz bir şairin bir manzumesi yine Dörtdivan’ın Doğancılar Köyü’nde tutulmuş bir cönkte karşımıza çıkmıştır. Bu da şiirin yazıldığı yerde sahiplenildiğini ve muhtemelen uzun zamanlar boyunca okunduğunu göstermektedir. Âşık Ahmed’in şiirinden epey farklılık gösterse de bu şiirin ilkinin değişik bir şekli olduğu anlaşılmaktadır. Cönkteki “Guguk İlahisi” başlıklı bu manzume şöyledir:
Ey guguk dertli dertli ötersin
Derdime dertler katarsın
Yazın gelüp kışın gidersin
Mekânın kande guguk
Ötüşün yüreğim deldirdin
Beni gaflete daldırdın
Sende ömrüm aldırdın
Ne ağlarsın dertli guguk
Dertli olan seni sesler
Ne aceb edersin yaslar
Hemen de yalvarsın yazı
Yana yana öten guguk
Gel dertli guguk kuşu
Fark edersin yazı kışı
Cümle kuşların başı
Dertli dertli öten guguk
Evvel bahârda ötersin
Zâhir bir guguk adın
Kimse bilmez nedir murâdın
Dertli dertli öten guguk
Guguk konar daldan dala
Tesbihin alur dile
Ârif gerek hâlin bile
Ne ağlarsın dertli guguk
Guguk öter yüce dağda
Kâh bahçede kâh bağda
Gelin doslar hakikatlü
Guguk dilinden anlarsanız
Seher vakti boyanursun
Gâfil insan ne uyursun
Kendini bir adam mı sanursun
Dertli dertli öten guguk
Bütün bunlar Âşık Ahmed-i Dîvânî, Âşık Ahmed, Derviş Ahmed diye anılan bu zâtın Dörtdivan’ın Yukarıdüğer Köyü’nden Şıh Ahmed Efendi olduğuna dair tespit edebildiğimiz işaretlerdir. Yeterli olduğunu iddia etmek güç olmakla beraber işaret ettiğimiz hususlar ve örnek verdiğimiz şiirler Âşık Ahmed-i Dîvânî hususunda bize Dörtdivan’ı hatırlatmaktadır. Bizce, aksi ispatlanana kadar Âşık Ahmed-i Dîvânî’yi Dörtdivanlı olarak kabul etmede bir sakınca yoktur.
Âşık Ahmed’in Dörtdivanlı olduğunu gösteren en önemli husus onun Ümmî Kemâl’le olan ilgisidir. Âşık Ahmed, şiirlerinde sık sık Ümmî Kemal hazretlerini anar. Ondan himmet diler. Onu ziyaret etmeyi arzular. Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin “Sefine”sinde Ümmî Kemâl’le ilgili birçok şiir yer almaktadır. Bu şiirler ayrıca Menâkıb-ı Kemâl Ümmî nüshalarında da yer almaktadır. Sadeddin Nüzhet Ergûn, Türk Şairleri’nde şairin, Millet Kütüphânesi’nde yer alan bazı şiirlerini kaydetmektedir. Âşık Ahmed’in Ümmî Kemâl’le ilgili bir şiirinden aldığımız bazı dörtlükler şöyledir:
Ümmî Kemâl izin virse
Âşık ma’şûkını bulsa
Kâmil mürşid(e) teslim olsa
Biz teslîmüz erenlere
Erenlerin gizli sırrı
Mâsivâdan gönli arı
Tesbîh okur her biri
Biz teslîmüz erenlere
Şeyh Ümmî Kemâl uyandı
Dervişleri gör neyledi
Cümlemizi şâd eyledi
Biz teslîmüz erenlere
(Sadeddin Nüshet Ergun, Türk Şairleri, C. 1, İstanbul 1936, s. 302)
Mutasavvıfın Sefîne’ede yer alan Ümmî Kemâl hazretleriyle ilgili bir diğer manzumesi ise şöyledir:
Yine dostdan yana düşdi yolumuz
Zikr ü tesbih okur dâim diliüz
Hak rızâsın ister her dem gönlümüz
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
Dostdan dosta gezmekdür işim
Dost yoluna kurbân cânıla başım
Sancak dibinde seni göresim geldi
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
Senin tekkende sürelim safâ
Bize şefâatcı dostum Mustafâ
Münkir olanlar dâim çekerler cefâ
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
Şeyhim kutb-ı cihân eyledi himmet
Dün ü güni Hakk’a idelim minnet
Seni sevenlere olur hem hidâyet
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
Âşık Ahmed seni ezelden sever
Dâim mehdini dillerde söyler
Irak yakın birdür cümle gönüller
Ümmî Kemâl seni göresim geldi
(Ramazan Sarıçiçek, aynı eser, s. 107-108)
Âşık Ahmed, bir diğer şiirinde Tekkeköy taraflarında bulunan Bozcaarmut’u da zikreder:
Bozcarmud erenleri
Bile gelür konşuları
Hak yoluna kurbân seri
Mesken cennet olsa gerekdür
Yukarıda söz konusu ettiğimiz Menâkıb-ı Kemal Ümmî de Derviş Ahmed adında biri tarafından kaleme alınmıştır. Ramazan Sarıçiçek, bu Derviş Ahmed’in Âşık Ahmed-i Dîvânî olduğunu düşünmektedir. Bizim kanaatimiz de şimdilik bu yöndedir. Fakat Menâkıb-ı Kemâl Ümmî meselesi ayrıca ele alınmalıdır. Bu durumda Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin Ümmî Kemal hazretlerinin hayatını, çevresini, kerametlerini anlattığı Menâkıb-ı Kemâl Ümmî adlı eseriyle bir de şiirlerini içeren bir Divan’ı bulunmaktadır ve bu mutasavvıf şair anladığımız kadarıyla Dörtdivan’ın Yukarıdüğer Köyü’nde doğmuş ve Tekkeköy’de vefat edip buraya defnedilmiştir. Fakat bunları buraya ihtiyatla kaydettiğimizi de belirtelim. Âşık Ahmed-i Dîvânî’nin hayatı hakkında daha net bilgilere ihtiyacımızın olduğu ortadadır.