Aşık Feymani Ağabey’den Hatıralar

Feymani Ağabey’in hatıraları da bir başka güzeldi.
Aşık Kul Mustafa çırağıyla beraber uzak bir yere güreşe gitmişler. İkisi de yenilmiş. Hem güreşçi hem aşık ya, dönüşte şu iki mısraı söylemiş Kul Mustafa;
“Uzaktan geldik, yolumuz ırak,
Hem usta yenildi, hem çırak.”
Kul Mustafa, Adana’da sohbet esnasında bileği güçlü birinin ardından lâf etmiş. Laf söylemeden senin esirin, ağzından çıktıktan sonra da sen onun esiri olursun ya.
Aradan uzun zaman geçmiş ama lâf söylenen kişi unutmamış olayı. Feymani Ağabey ile Kul Mustafa bir arada iken ikisini davet etmiş mekânına. Gitmişler tabi ama Kul Mustafa tedirgin, sıkıntılı.
Feymani Ağabey lâf söylenen kişiye “Müsaade ederseniz biraz konuşalım, arka odaya geçip” demiş. Odada ” Kul Mustafa Adana’da öyle bir şey söylemiş ama pişman. Nasıl söyledi kendi de bilmiyor. O, sana saygı duyar.”
Feymani Ağabey’in yüzü, konuşması zaten insanı sükunete davet eder.
O zat gelip Kul Mustafa’nın boynuna sarılmış, barışmışlar.
Belki de ilk defa bize anlattı Feymani Ağabey.
Mecnun’u çöl, Ferhat’ı dağ çağırırmış ya… Aşk da aşığı.
Feymani Ağabey’e bir haller olmuş gençliğinde. Civar köye gitmiş, bakkala gitmiş, uyumuş uyanmış.
Köyün dışına çıkmış. Yaklaşık dört kilometre ötede mezarlık varmış. Yatır Hasan Dede varmış, orada çok kalmış. Akşam ile ikindinin arasıymış. Bir iki adım atmış bakkala gelmiş. Bakkal dükkanında sucuk, şeker varmış. Çok da acıkmış. Bakmış üzerinde para yok. Geri adım atmış. Hasan Dede’nin yanına gidip Fatiha okumuş.
Eve gelmiş sonra, anasına seslenmiş “Ana, çok acıktım” diye. Anası da sevinmiş ama bir taraftan da kızmış; “altı- yedi gündür neredeydin sen? Baban şimdi çok kızacak” demiş. Şaşırmış Feymani Ağabey. Aklına arkadaşı gelmiş “Falan yerde Ali arkadaşımın yanına gittim, tarladaki işlerini yaptım.” Anası da “İyi yapmışsın. O da gelip bizim işlerimizi yapıyor, bize yardım ediyor” diye konuşurken babası gelmiş, o da hesap sormuş “Dokuz- on gündür neredesin?” diye. Babası, annesinin dediği altı- yedi günü dokuz- on güne çıkarmış. Oysa sabah çıkıp, akşam geldim sanıyormuş Feymani Ağabey. Yine her zamanki gibi anne yumuşatmış durumu, “Arkadaşı Ali’lere yardıma gitmiş” diye.
Erzurum’a gitmişler. Fikret Türkmen, Muhan Bali, Saim Sakaoğlu gibi on kişi falan toplanırlar, Aşık Feymani Ağabey anlatır, onlar dinlermiş.
Dr. Turgut Günay’ı sordum, şiir adı ile Yetik Ozan’ı. “Şiirde çok başarılı. Ama asabi bir kişiliği vardı.” dedi.
Yetik Ozan’ın Atmaca Uçurumu diye bir kitabı var. Bir şiirine şöyle başlıyor;
“Kurulu yayımdan çıktım,
Ok olur sana gelirim.
Var olmak bu ise bıktım,
Yok olur sana gelirim.
Yetik Ozan ( Dr. Turgut Günay) aynı zamanda aşık, mahlası da Firkati.
Aşık Reyhani Ağabey ile Aşık Firkati’nin atışmalarından birini yazayım, tarih 18 Ekim 1971 Erzurum;
Reyhani;
Aşıkların ağladığı doğrudur,
Arsız arsız güldükleri yalandır.
Sözle eser bağladığı doğrudur,
Sazlarını çaldıkları yalandır.
Firkati;
Haklısın Reyhani sözün doğrudur,
Elalemin bildikleri yalandır.
Gül sararır gider güzün doğrudur,
Güzellerin yoldukları yalandır.
Reyhani;
Yağmurun yardığı yarlar doğrudur,
Sevenin sardığı yârlar doğrudur,
Bu dünyada riyakârlar doğrudur,
Tuttukları, kıldıkları yalandır.
Firkati;
Saf gönülden gelen kelâm doğrudur,
Kârsız, karşılıksız selâm doğrudur,
Doğrunun çektiği elem doğrudur,
Ona hayran oldukları yalandır.
Reyhani;
Reyhani der semirenler doğrudur,
Fukarayı kemirenler doğrudur,
Elalemi sömürenler doğrudur,
Kardeş payı böldükleri yalandır.
Firkati;
Batık gemideki direk doğrudur,
Kızgın fırındaki kürek doğrudur,
Reyhan usta, Firkat çırak doğrudur,
Birbirinden çaldıkları yalandır.
“Kardeş payı böldükleri yalandır” demiş ya bir mısrada Reyhani. Aklıma geldi. Aşık Pervani Ağabey var, 1931 Artvin, Yusufeli’nden. Çağımızın geleneği bilen en iyi aşıklarından. Eskişehir’de yaşıyor. Bir sohbetimizde Türkiye’de kişi başına düşen et ortalaması gibi bir konu açılmıştı, “Koç’un çocuğunun yediği et ile benim çocuğun yediğini toplayıp ikiye bölüyorlar” demişti. Kardeş payı böyle bir şey belki de…
Feyzi Halıcı Ağabey, “Sen tasavvuf oku” demiş sohbetlerinden birinde Aşık Feymani Ağabey’e.
Feymani Ağabey’den bir şiir olsun;
Canan ilinden geliriz candan haber sor bize,
Semaya seyran eyledik günden haber sor bize,
Gelecekten haber vermek ehli keramet işi,
Bu günü gördük yaşadık, dünden haber sor bize.
Dünden gösterdi bu günü rüya ile her gece,
İlmi ledün bilmeyenler manaya der bilmece,
Ak üstüne kara yazıp okumadım bir hece,
Çoktan feyekün olmuşuz, künden haber sor bize.
“Kün” emriyle sevdiğini kudretiyle var etti,
Aleme şem’i şem’adır bir kandile nur etti,
Ol habibi kibriyayı Ahmed-i Muhtar etti,
Levhi- kalem esrarıdır, nundan haber sor bize.
Nundan nuru halk eyledi Bezmi elest mekandır,
O alem ruhlar alemi bir uluca meydandır,
O diyarda umman zerre burda zerre ummandır,
Milyarca yıl bir saniye, andan haber sor bize.
O anda düştük turaba orda çektik çok çile,
Şireyi lezzet olarak evvel uğradık dile,
Ademin şekli cismine girdik nebadet ile,
Gıdadan hayata döndük, kandan haber sor bize.
Kan ile girdik ademin cisminde şekil aldık,
İntikal edip Havva’yı nice hayrete saldık,
Dokuz ay dokuz saat ki misafir etti kaldık,
Kalesi et suru kemik, handan haber sor bize,
Biz o handa yaşar iken ne ah nede vah vardı,
O diyarda alem meçhûl başka bir sabah vardı,
Orda ne hayır ne sevap ne şer ne günah vardı,
Menzil uzak,mekan yakın, yönden haber sor bize.
Öyle bir yöne geldik ki alem içinde alem,
Herkesin kalbi kitaptır iradesiyse kalem,
On yıl yaşa yüz yıl yaşa bin yıl yaşa vesselam,
Gelen gitti, giden gelmez, sondan haber sor bize.
Bu son öyle bir yolculuk muhit berzah sahası,
İlk o mekanda duyulur melekül mevt nidası,
Ya olur cennetten bir köşk ya cehennem gayyası,
Mahşer mizan, sırat nedir, bundan haber sor bize.
Bundan sonra nihayetsiz bir menzile varılır,
Emri bari kudretiyle cümle ruhlar dirilir,
Burda yaptığın kalıba orda mutlak girilir,
O bedenden, o vücuttan tenden haber sor bize.
O bedende, o vücutta biz o tende sır idik,
Kaç bin kere İsrafil sur üflediğin dinledik,
Mansur’un aşk lisanıyla Enel Hakk’ı biz dedik,
Şeriat, tarikat nedir? Dinden haber sor bize.
Dinle verdik ruha cila nice sürdük dem hayat,
Kaçkere padişah olduk kaç bin kere kem zevat,
Gönlüm nusret zemininde yare erdi nihayet,
Ya o nedir ya bu nedir? Senden haber sor bize.
Senlik benliksiz aşıklar halk içinde süflidir,
Vahdeti vücut olanlar Burak-ı refreflidir,
Melek gökte huri gılman bunlar cennet ehlidir,
Şeytan ateşten halk oldu, cinden haber sor bize.
Cin kavmine okuyunca Cin suresin, Mustafa,
Kimisi rıza gösterip buldular haktan vefa,
Bazısı da inanmayıp çektiler daim cefa,
İnsanlara ettikleri, kinden haber sor bize,
Kin kibiri kim kalbinden sildi ise sultandır,
Fitne fesat olanların akibeti hüsrandır,
Bu geliş gidiş içinde ömür çarkı devrandır,
Arifleri n bıraktığı, Ünden haber sor bize.
Ün şereftir, haysiyettir, kendini bilenlere,
Nefsini tanımayanlar nasıl varır mahşere,
Adem kalıbıyla sahip ruh denen şahesere,
Narı nura çevirecek, fenden haber sor bize.
Fen ile fezanın sırrı aşk ehline görüldü,
Vahdet ehli olanlara arzı sema dürüldü,
İlk insanı ilk nebiyi düşün neden sürüldü,
Bura alış veriş mülkü, önden haber sor bize.
Önde gördük kıyametin koptuğunu kaç kere,
Gönül mülkünde seyrettik can gözüyle aşkare,
Tende öldük kanda öldük ruhta öldük kaç kere,
Aşk burcunda şehit düştük, şandan haber sor bize.
Halden hale dolaştığım sırrı bahane idi,
Bela mülkünde yaşarken hayat şahane idi,
Feymânî olarak geldim evvel adım ne idi,
Hangi sıfat nihayetim, ondan haber sor bize.”
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen