Aşık Pervani Ağabey’in adına “Halk Aşıklığı”nı anlatan her kitapta rastlarsınız.
Aşıklar bade içer.
Aşık Pervani ( İsmail Çelik) Ağabey on sekiz yaşındadır. Bir çift öküz ile tarla sürmeye gider. Yorulur, bir ahlat ağacının altında uyuya kalır.
Rüyasında üç derviş görür. “Seni aşıklığa eriştireceğiz” derler. Bir de dünya güzeli kız gösterirler. “Bu kızın adı Ayşe’dir. Fakat biz ona aşıklar meclisinde Nazlıhan adını verdik. Mısır’ın Kenan ilindendir. Nazlıhan’ı sana, seni Nazlıhan’a nişanladık. Bu dünyada size kavuşmak yoktur” derler. Ledün ilmini okutup mahlasını da “Pervani” olarak verirler. İkisine de üçer üzüm danesi ikram ederler.
Prof. Dr. Umay Günay 1986 da yayımlanan Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi” kitabında rüyanın devamını da göz önüne alarak Pervani’yi şöyle anlatır;
“… Bu rüya ilk örneğin unsurlarını ihtiva etmekle beraber çok karmaşık ve çok zengin bir örnektir. Aşık Pervani’nin on dokuz yaşında iken gördüğü bu rüya eski aşıkların bazılarının isimleri yanında İslami bilgi ve menkıbelerden bir çok izler taşımakta, hatta Hz. Muhammed, Pervani’ye bir de mucize göstermektedir. Kurban merasimi, İslamiyet’teki kurban kesimi ve dağıtımı pratiği yanında Orta Asya av etlerinin itibarlı kişilere dağıtılışını da düşündürmektedir…”
Rüya sonrası yüzünü dönüp giden Nazlıhan’a bir şiir söyler Pervani;
Dön beri dön beri yüzün göreyim,
Bi dakka karşımda dur da öyle git.
Eyledin cismimi hep kızıl yara,
Derin yaralarım sar da öyle git.
Sevdiceğim sen karşımda ötüştüm,
Şirin dudu gibi lisan konuştum,
Göründün gözüme elimden kaçtın,
Bana bir teselli ver de öyle git.
..
..
Pervanî’nin elden gitti cananı,
Gönül feryat eder eyler figanı,
Sevdiceğim bulam nerede seni,
Bari bir nişane ver de öyle git.
Akşama doğru uyanır Reyhani. Öküzlerini de alıp köye iner. Köyde marangozluk yapan Ahmet Usta’ya giderek kendine saz yapmasını ister. O zamana kadar Pervani, tulum ve zurna çalmaktadır. Ahmet Usta “sen tulum ve zurna çalıyorsun, sazı ne yapacaksın” diye olumsuz konuşur. Pervani de başına geleni anlatır. İnanmaz Ahmet Usta, “bir şiir söyle o zaman” der. Pervani şu şiiri okur;
Otuz bir yılında geldim dünyaya,
Kırk dokuz yılında düştüm sevdaya,
Dört kapıdan daldık muhit deryaya,
Erenlerin mektebinden okudum.
Cem oldu erenler kuruldu dergâh,
Aşk şarabın içtik Elhamdülillâh,
Yüz on dört surenin bendi Bismillah,
Ledün ilmi kitabından okudum.
Mahlasım Pervani, ismim İsmail,
Hüsn-ü cemaline olmuşum nail,
Bu ilmi icazeti eyledim tahsil,
Bu ebcetin hesabından okudum.
Dut ağacından bir saz yapar Ahmet Usta bir kaç şiir daha dinleyip.
Pervani Ağabey aşık oluşu ile şunları söylüyor;
“İkrari Dedem, arkadaşlarına, köylülerine ‘bu aşıklık sülalede mutlaka zuhur eder’ diye söylermiş. Dedemden sonra babam aşık olur diye beklemişler, fakat olamamış.. Babam da abimden beklemiş aşık olmasını. Abim de olamamış. Nihayet 1949 yılında ben aşık oldum fakat babam 1945 yılında vefat ettiğinden göremedi.”