Aşık Pervani Ağabey Aşıklık geleneğinin son temsilcilerinden biri idi. Ezberinde belki binden fazla şiir vardı. Kendisinden önce yaşamış aşıkların şiirlerini, atışmalarını ezbere söylerdi. Hikayelerini anlatırdı. Nesilden nesile aktarılan sözlü geleneği aklında, gönlünde taşırdı. Herhangi bir konuda konuşurken kendisinden, başka aşıklardan bahseder muhakkak bir şiir ile konuyu güzelleştirirdi. Her sohbetinde okuyacağı bir şiir olurdu kesinlikle.
Çeşitli toplantılarda, sohbetlerde birlikte olduk. Köyümüze gittik. Bize “cağ kebabı” yapacaktı, bizim de ihmalimizden bir türlü kısmet olmadı.
Babamlar köyden şehre sebze meyve satmaya gelirlermiş atla, merkeple, acıkırlarmış tabi. “Köprübaşına yaklaşırken fırından bir güzel koku gelir. Fırından bir şehir ekmeği alır, köy ekmeğine katık yapar öyle yerdik” diye anlatırdı. Aşık Pervani Ağabey yıllarca fırıncılık yapmıştı. Ona sordum şimdi fırınların önünden geçerken o babamın bahsettiği ekmek kokusunun neden olmadığını. “Maya bozuldu” demişti kısaca.
Hayatını bir şiiriyle anlatmıştı;
Bin dokuz yüz otuz birde doğmuşum,
Pir elinden bade içtim ağlarım.
Kırk dokuz yılında bahra dalmışım,
Sığmadım bendime taştım ağlarım.
Gençliğimde çetin geçti savaşım,
On dört yaşta yetim kaldım kardaşım,
On sekizde sazım oldu sırdaşım,
Çaresiz bir derde düştüm ağlarım.
Tulum, zurna çaldım eda, naz ile,
Eyyam-ı baharım geçti yaz ile,
Altı yıl dolaştım elde saz ile,
Aşkın ocağında piştim ağlarım.
Hiç bir zaman dinmez ah ü feryadım,
Bir avcı misali ceylan avladım,
Bin dokuz yüz elli dörtte evlendim,
Hayat parkurunda koştum ağlarım.
Bir oğlum var, dört tane kızım,
Yaradan Allah’a çoktur niyazım,
Mesleğim aşıklık, elimde sazım,
Çoruh Nehri gibi coştum ağlarım.
Bahar geldi, mevsim geçti güz oldu,
Dertler sıralandı doksan, yüz oldu,
Anlamadan ömür geçti, tez oldu,
Oturup, düşünüp, şaştım ağlarım.
Sormaya hacet yok yaklaştık sona,
Hayat treninde bindik vagona,
Dediler: “Yaklaştın son istasyona”
Kendi mezarımı eştim ağlarım.
Pervani hayal mi yoksa düşteyim,
Artık işim bitti, şimdi boştayım,
Bedenim yuydular teneşirdeyim,
Bütün engelleri aştım ağlarım.
Hatıralarımız da çoktu;
Bir gün şiir toplantısı için bir kavurmalık insan toplandık, minibüs tuttuk Ankara’ya gittik. Dönüşte gece yarısına yaklaştı, acıktık, Polatlı’da birer çorba içmek istedik. Fazla lokanta da yok, birkaç lokantaya dağıldık, sonra minibüse döndük.
Baktık Pervani Ağabey içtiği çorbadan pek memnun olmamış. Rasim bana konuşmaya başladı;
-İçtiğimiz çorba ne kadar da güzeldi, değil mi?
…
– Hiç hayatında böyle çorba içmiş miydin?
…
-Ya bu çorba değil, başka bir şey..
…
Bunları defalarca söylüyor, bir taraftan da Pervani Ağabeye bakıyoruz göz ucuyla, Rasim devam ediyor.
– Eğer buna çorba diyorlarsa, bizim başka yerde içtiklerimiz ne?
…
En sonunda Pervani Ağabey dayanamadı, kızgın kızgın;
– Sanki doner yediniz…:)
—–
Bir aşığımız var, fazla olanı kendinden değil.
Konuşur, söyler ama hiç birinin temeli olmaz.
Bir gün oturuyoruz, Rasim, İsmail Ağabey’i kızdıracak ama bana anlatıyor.
-Ya Mehmet Ali hani o hanım aşık var ya ,
-Eee
-İşte o da bade içmiş.
Kutsal bir mekânda, bir yatır yakınında, ağaç altında, su kenarında uyur, sonra rüyasında üzüm verirler ya da bade içirirler. Ya er dolusu olur bu, ya pîr dolusu. Bir de sevgili gösterirler, aşık ömür boyu o sevgiliyi arar. Bu dünyada kavuşmak yoktur. Sonra uyanır aşık olur, alır sazı eline diyar diyar gezer ya… Bu bahsettiği aşığın bunlarla uzaktan yakından ilgisi yok. Bunu en iyi bilenlerden biri de Aşık Pervani Ağabey tabi.
İsmail Ağabey’e, Aşık Pervani’ye “aşıklar meclisinde Nazlıhan adını verdikleri, Mısır’ın Kenan ilinde dünya güzeli bir kız gösterirler.”
Bizim Rasim’le konuşmamız devam etti.
– O hanım mı bade içmiş, ben inanmıyorum, nerede içmiş?
– İçtim dedi. Hani Bodrum’a gitmişti ya, işte denizden çıkmış, mayosuyla şezlonga uzanmış, o sırada içi geçmiş, rüya görmüş. Rüyasında bade içirmişler hem de öyle böyle küçük bir kadehle falan değil, kocaman bir kovayla.
Bizi dinleyen İsmail Abi artık dayanamadı.
-Yav Rasim saçma saçma anlatıp durma şunu. Öyle şey mi olur. O aşıklığı ne bilir. Bizi yıllar önce Aşıklar Gecesi için çağırmışlardı. Bahsettiğin kişi de gelmiş, işte böyle saçma sapan konuşuyordu, dayanamadım, şu sazı kafasına bir vurayım dedim. Baktım yeni sazı getirmişim, saza kıyamadım.
—
Bir şiirinde de “Nerdedir?” diye soruyor Aşık Pervani Ağabey;
Nerdedir
Aldanma dünyanın pembe rengine,
Bu dünyanın ilk insanı nerdedir?
Güvenme gençliğe saltanatına,
Bunca yiğit kahramanı nerdedir?
Vefasız dünyaya eyleme minnet,
Akıbet ölümdür bil ki nihayet,
Çarı yari Güzin Nuri Muhammet,
Nebi gibi hak sultanı nerdedir?
Üç günlük dünyada nedir bu haller,
Nedir senlik benlik bu kil ü kaller,
Nice padişahlar nice krallar,
Gelip geçmiş adı sanı nerdedir?
Çok canı gönülden sevme dünyayı,
Dünyayı sevenler bulmaz Mevla’yı,
Hacı Bektaş Veli o Mevlana’yı,
Yunus gibi halk ozanı nerdedir?
İkrari Huzuri Muhibbi hani,
Şamili Mahiri bir de Sümmani,
Zülali Şenliği Aşık Nihani,
Birgün derler bu Pervani nerdedir?
Pervani Ağabey ile ilgili yazdıklarımın çoğunu Taner Artvinli Bey’in yazdığı “Yusufelili Aşık Pervani” kitaptan aldım.
Hani aşıklar kültür taşıyıcıları, Türk Milleti’nin değerlerinin anlatıcısı, Dede Korkut’tan el alanlar falan diye yetkililerimiz kendilerini gösterecekleri ortamlarda konuşup dururlar ya.
Aşık Pervani Ağabey’in bu kitabının basılması için gereken parayı Amerikalı bir vatandaş vermiş. Yusufeli’ye gezi için gelen Amerikalı bir çift ile tanışır Taner Artvinli. Bu hazır ama basılamayan kitaptan söz açılınca baskı masrafını memnuniyetle verebileceğini söyler Landon Thomas. Amerika’ya dönünce de para işini halleder.
Bizim Kültür Bakanlığımız var, illerde Valiliğimiz, Kültür Müdürlüklerimiz var, belediyeler var, üniversiteler var… Var oğlu var. Her yere lüzumlu lüzumsuz harcama yaparlar. Ama onlar için bir Aşık Pervani olmadı, olmaz. Bu utanç kademe kademe hepimize yeter.
Üniversitedeki arkadaşlara, yetkili bildiklerime defalarca söyledim “Pervani Ağabey’in bildiklerini kayda alın” diye. Hepsinin işi başından aşkın olduğu için, bu konudan daha fazla önemli işlere yoğunlaştıkları için, eserler hazırladıkları için bir türlü sıra yüzyılların kültürünü, birikimini taşıyan Aşık Pervani’ye gelmedi. Bir kaç arkadaş şahsi gayretleriyle bir şeyler hazırladı, onlara da teşekkür edelim bu arada.
İsmail Çelik, Aşık Pervani Ağabey “Dünyada en ucuz şey ölüm” diyordu.
Yine şiirinde demiş ya “Bir gün derler bu Pervani Nerdedir?” diye.
Pervani Ağabey toprağın altında şimdi. Bildiklerinin, bu yetkili, etkili, lâfa gelince mangalda kül bırakmayanların, böyle önemsiz şeylere vakit ayıramayanların yüzünden bildiğinin yüzde doksanını da beraberinde götürerek.
Babamın bir radyo- teybi vardı. Vefatından sonra bakmıştım. İçinde bir kaset varmış. Aşık Pervani Ağabeyin idi o kaset.
Mekânları cennet olsun.