Aşık Reyhani -1-

Rasim Köroğlu arkadaşımdı, dostumdu. Aşıklık geleneğini çok iyi bilirdi. Aşıklarla geceler düzenlerdi. Aşık Reyhani’yi de çok severdi. Öğretmenlik yaptığı yıllarda ilçesine getirmiş, ilk defa o ilçede bir aşığı dinlemişlerdi.

Rasim Köroğlu ile Aşık Reyhani Ağabey’i epey dinleme şansımız oldu. Bursa’dan Eskişehir’e getirmiştik defalarca. Osmangazi Üniversitesi’nde, Eskişehir Türk Ocağı’nda, özel yerlerde defalarca sohbet etmiş, bir kısmını da kayda almıştık. Konya’da yıllarca Aşıklar Bayramı yapan Feyzi Halıcı Ağabey ile de bu konuları epey konuşmuştuk.  Aşık Reyhani Ağabey’de, Feyzi Halıcı Ağabey de, Rasim Köroğlu da rahmetli oldu. Mekanları cennettir inşallah.

Ben  Reyhani Ağabey’i bildiğim kadarıyla yazmaya çalışacağım, hatıralarımızdan bahsedeceğim, şiirlerinden örnekler vereceğim. Diğer bilgilere nasıl olsa bir yerlerden ulaşılır.

Reyhani Ağabey 1932 yılında Erzurum, Pasinler’in Alvar Köyü’nde doğmuş. 

Aşıklar bade içerler. Reyhani Ağabey’in rüyasında Alvarlı Mehmet Efendi’nin cebine boncuk koyduğunu duymuştum. Hatta Reyhani Ağabey’i “saz çalıyor” diye Mehmet Efendi’ye götürüyorlar, biraz sohbet ettikten sonra “Bu çocuk çalsın” diye konuşuyor.

Bayburtlu Hicrani, Bardızlı Nihani, Posoflu Müdami, Kağızmanlı Cemal Hoca, Ardanuçlu Efkari, Yusufelili Huzuri gibi dönemin güçlü aşıklarıyla tanışıyor.

Hatun adlı bir komşu kızını seviyor. Sevdiği kız komşu köyden birisiyle zorla evlendiriliyor. Bir yıl sonra boşanan bu hanım bir müddet sonra da vefat ediyor. Aşık Reyhani Ağabey şöyle okudu bu şiiri;

Bir siyah gözlü yar yıllarca evvel,

Berrak bir pınarın başında idi.

Hurilerden saçlı periden güzel,

Durgun yüzlü on dört yaşında idi.

Güneşin parçası ayın yarısı,

Saçlar bölününce sızar sarısı,

Adım adım arkasında birisi,

Her saat, her dakka peşinde idi.

Sonra onu ben kaybettim el buldu,

O zaman gönlümde yol iki oldu,

Dört sene sonraydı dediler öldü,

Hayatı bir mezar taşında idi.

Aşık Reyhani’yim aman ha aman,

Uğrama sevdaya çıkması yaman,

Sorarsan bu hikâye ne zaman,

Elli bir yılının başında idi.

Bu şiiri zor okur, her okuduğunda da ağlardı Reyhani Ağabey.

Reyhani Ağabey henüz on dokuz, yirmi yaşlarında iken, onunla konuşmak, saz çalmak, karşılıklı atışmak için dönemin en güçlü aşıklarından Aşık Nihani’nin köyüne gidiyor. Aşık Nihani o zaman seksen beş, doksan yaşlarında. Bir Cuma günü köye varıyor, Nihani Baba’nin evine gidiyor. “Biraz acele ettim Cuma’ya yetişmek için, biraz da etmedim geç kalmak için” diye de şaka yapmıştı. Cemaat dağılıyor, bakıyor Nihani Baba derin derin nefes ala ala, dinlene dinlene geliyor, elinde baston. Gelen gök yüzünde turnaları döndüren Nihani Baba, hali de bu. Reyhani Ağabey sazını alıyor, camı açıyor ve başlıyor çalıp söylemeye;

Hele bakın Nihani’nin halına,

Gocalanmış, dişi düşmüş geliyor.

Ecel kuşağını sarmış beline,

Hayat köprüsünden geçmiş geliyor.

Hele nerde inci mercan sözlerin,

Ayağın önünü görmez gözlerin,

Eğilmiş kametin yorgun dizlerin,

Umut bir bastona düşmüş geliyor.

Nihani Baba bakıyor evinden saz, söz geliyor. Dinliyor ve içeri giriyor. Zaten nefes nefese kalmış, ellerini kapının iki tarafına dayıyor, bastonunu koluna asıyor. Gözlerinde bulgur bulgur yaş, Reyhani Ağabey devam ediyor;

Seller coş ettikçe dere darlanmış,

Dalgalar vurdukça uçmuş yarlanmış,

Kervan yoruldukça yük ağırlanmış,

Akşam olmuş güneş aşmış geliyor.

Reyhani Ağabey anlatıyor. “Aşıklığın en cavcavlı olduğu zamandı, ezile büzüle gelen koca Nihani Baba. Paltosunu taşıyamaz olmuş. Ellerinden öptüm, o da gözlerimden öptü. Serde gençliğin verdiği had bilmezlik de var. Atışmaya geldiğimi söyledim. Önce bırakalı çok oldu dedi ama ısrar edince on, on iki sene önce bıraktığı sazı istedi hanımından. Siyah çaputa sarılı sazını çıkardı, iki paslı tel kalmış. Sonra şunu söyledi;”

Ben de bir zamanlar yüce dağ idim,

Şimdi başım duman oldu ne yapim.

Mor sümbüllü bahçe idim, bağ idim,

Dolu döğmüş bostan oldum ne yapim.

Bir zamanlar meclislerde baş idim,

Halitlere, Hanmzalara eş idim,

Turna sesli, dudu dilli kuş idim,

Ötüşerek sesten oldum ne yapim.

Ben de Nihani’yim bir bostan ektim,

Argımı payladım, suyumu çektim,

Vardım hasılatı harmana döktüm,

Varidatım noksan oldu ne yapim.

Aşık geldiğini duyan köylüler Nihani Baba’nın evine doluşuyor. Bakıyorlar böyle olmayacak okula götürelim de orada bol bol atışsınlar, biz de seyredelim diyorlar ve minderleri serip oturuyorlar. Bir iki söyledikten sonra “hele atışın da dinleyelim” deyince Reyhani Ağabey dizlerinde takat kalmamış, gözleri dolu dolu olan Nihani Baba’ya şunu söylüyor;

Hele bakın bu dünyanın işine,

Gözleri kan dolmuş figan gözetir.

Yüz yaşına girmiş bizim ihtiyar,

Yazık olsun yine meydan gözetir.

Aşık Nihani alıyor sazı eline ve şöyle söylüyor;

Elif her bir mahreç ile hecelmez,

Aşıklar yorulmaz, dünya dincelmez,

Ömür geçer amma gönül kocamaz,

Yüz yaşında bile meydan gözetir.

“Dediklerime gönülü karşı verince beni çürüttü, acaba ne  demeliydim” diyen Reyhani  cevap veriyor;

Baba senin hükmü halın kalmadı,

Söndü peteklerin balın kalmadı,

Bir yana gidecek yolun kalmadı,

Gayrı seni bir kabristan gözetir.

Nihani Baba’nın yaşını ortaya koyan Reyhani’ye  “Ölüm benim hakkım da senin değil mi” diye düşünmüş ve cevabı müthiş olmuş Nihani Baba’nın;

Böyle ham fikiri sokma araya,

Çam sakızı ilaç olmaz yaraya,

Azrail gelirse bakmaz sıraya,

Bazen pir yerine civan gözetir.

Aşık Reyhani anlatıyor; “Ben yaş’ı söyleyince Azraille karşılık verdi, başka bir yerden vurmak istedim. Nihani Baba’nın Afganistan’daki maşukasını söyleyeyim dedim” Şöyle diyor;

Aşıklarda maşuk için vad olur,

Zannetme ki bu dünyada tad olur,

Belki Acem kızı senden yad olur,

Şimdi eller alır düşman gözetir.

Nihani Baba mahramasını çıkarıyor, gözlerini siliyor ve şu cevabı veriyor;

Merhametin yok mu bu ihtiyara,

Aciz vücuduma vurdun bir yara,

Ben yâr ile söz kesmişim mezara,

İkrarımız ulu divan gözetir.

“Ben devam etmek niyetindeydim, ağlıyordu Nihani Baba, teskin etmek istedim, elini kaldırdı ‘Sen çok hızlı gidiyorsun, ben de bir ayak açayım sen cevap ver’ dedi.”

(Devam edecek)

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen