Çizgi doğada ilk elemandır ve geometri doğanın temelidir. Dağlar üçgen, güneş ve ay dairedir. Bu ilk elemanlar yazıda da anlatımın biçim karakterini oluşturan temel Orhun Abideleri’nde görülen bu temel sembollerin türevleri daha sonra Oğuz boylarında damgalar halinde görülmektedir. Süsleme olgusu insanlık tarihi ile koşut bir gelişme göstermiştir. İnsanoğlu yaşadığı süre boyunca kendisini, çevresini ve yakınlarını koruma içgüdüsü ile doğadan ve zor yaşam şartlarından korunma ve aynı zamanda bu şartlardan yararlanma yollarını aramıştır.
Eski Türk kültüründe, duyularla ifade edilmeyen şeylerin somut nesneler veya işaretlerle anlatılmaya çalışılması görsel simgelerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu simgeler zaman içinde farklı anlamlar kazanarak günümüze kadar gelmişlerdir. Bazen bir hayvan, bazen bir bitki, bazen de doğada görülen başka bir nesneden esinlenilerek ortaya koyulan bu simgeler farklı kaynaklardan beslenseler de ayrıntılardan arındırılmış olmaları, stilize veya soyut formlarla karşımıza çıkmış olmaları ortak özellikleri olarak görülmektedir. Bu simgeler üzerinde yer aldıkları nesnelere estetik bir özellik kazandırmalarının yanı sıra ikonografik anlamları ile ait oldukları toplumların duygu, düşünce ve yaşayışlarını yansıtmaları açısından da önemli birer belge niteliğindedirler.
Türk mitolojisinde de ay ve güneş önemli rol üstlenmektedir. Güneş ve ay insanın ölümlü olmasına karşılık ebedidirler. Kendilerine ait güçleri ve ışıkları bulunmayıp güçlerini ve ışıklarını Tanrı’dan alırlar. Güneş ve Ay kavramları Kuşhan ve Ak-Hun devrinde de devam etti. Türk Uygur kağanlar Güneş ve Ay’dan kut alırdı. Türk tarihinin her döneminde Gün-Ay tamgası ikonografik sembol olarak kullanılmıştır.
İlk fotoğrafta, Kıgızistan Saymalı Taş’ta, Tunç çağına ait Güneş tekerleği ve “Tengri” okunan Tamga’yı görmektesiniz. Diğer iki fotoğraf ise Antalya’mızdan Tengri Tamga’sına ait örneklerdir.