Atavatan Gezisi I : Mehmet MEMİŞ

Tam boy görmek için tıklayın.

Türk İllerinde Bir Güleryüz (TİGBY) topluluğunun organize ettiği, Orta Asya Türk illerinin önemli medeniyet merkezlerini oluşturan  şehirleri kapsayan  dokuz günlük “Atavatan Gezisi” ne katıldık. 19-28 Mart tarihleri arasında gerçekleşen bu gezide Kazakistan’ın Çimkent havaalanında karşılanan kafile ile, Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesinin olduğu Türkistan şehrinden  başlayarak ,ardından sırasıyla  Özbekistan’ın Taşkent, Semerkant, Buhara, Hive ve Ürgenç şehirlerini gezdik. Gezinin bilincine vakıf seçme bir aydınlar gurbuyla yapılan bu gezi, tarih, coğrafya, kültür ve sanat bakımından dolu dolu geçti. Nerde ise, Orta Asya’ nın kalbini doğudan batıya kat etik.

Türkistan, Hoca Ahmet Yesevi ve Otrar Kalesi

Önce Otrar kalesini gördük. Kale, düz bir arazide uzaktan seçilebilen devasa toprak yapı Bizim Anadolu’da  veya Batı’da gördüğümüz kalelere hiç benzemiyor. Kerpiçten kalın duvarla çevrili kale çamur ile  sıvanmış.  Bozkırın ortasına inşaa edilmiş bu toprak kale doğa ile uyum içinde.Tabii kalenin zamanla birçok onarım gördüğü anlaşılıyor. Mimarisi çok farklı. Duvarlari dıştan içe meyilli, bazı yeleri düz ve bizim Akseki’ de düğme evlerde gördüğümüz ağaç çıkıntıları var.Kaleye,yanlarda kuleleri olan büyük bir ahşap kapıdan giriliyor.

OTRAR KALESİ

Esas hikaye kale kapısından içeriye girince başlıyor ve bir dramı barındırıyor. Cengiz’in Türkler’e, o zamanki Harzemşahlar’a karşı ilk saldırısı   burada başlıyor, uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirilen şehir yerle bir  ediliyor, insanlar kılıçtan geçiriliyor. Olay Harzemşahlar için sonun başlangıcı oluyor. Yok olan, terkedilmiş şehir kalıntılarında parlak bir kültür ve medeniyetin varlığı gözlenebiliyor. Saray, camii, hamam. açık namazgâh gibi yapılardan kalan kerpiç duvarlar ile kuyu ve su kanalı  kalıntıları görülmeye değer.

Otrar Kalesi harabeleri

Timur’un Çin seferine giderken burada ölmüş ve ünlü düşünür Farabi’nin bu toprraklarda yaşamış olması da Otrar şehrini ayrıca önemli kılıyor.

Otrar kalesinden sonra, Yesi şimdiki adı Türkistan’da bulunan Hoca Ahmet Yesevi  külliyesine geçtik. 70 dönümlük Eski Yesi koruma altında UNESCO dünya mirası listesine alınmış. Bu alanda en önemli yapı  tabi ki Emir Timur’un  yaptırdığı muhteşem yeşil kubbesi ve devasa kapısı ile dikkati çeken Hoca Ahmet Yesvi Türbesi. Bu görkemli yapının içi ve dışı türkuvaz  çinilerle süslenmiş, duvarları ayet ve hadislerle donatılmıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin sandukası Hindistandan getirilen serpantin taşından  yapılmış. Işıkta sandukada bu taş dolayısıyle kırmızı gül şekilleri ortaya çıkıyor. Türbede bir de devasa kazan var. İki ton ağırlığında ve üç bin litre kapaside olan bu kazandan müritlere ve ziyaretçilere su dağıtılırmış.Türbede toplantı ve eğitimlerin yapıldığı biri büyük salon(Ak Saray) ve yanında küçük odalar var..Türbe ziyaretçiler ve dua eden insanla her zaman kalabalık.

 

 

Hoca Ahmet Yesevi Türbesi

Külliyedeki tekkenin içinde Hoca Ahmet Yesevi’nin, Hazreti Muhammed’in ölüm yaşı olan 63 ünden itibaren, içinde ölünceye kadar yaşadığı çilehanesi  var. Çilehane yeraltına yapılmış karanlık küçük bir odacık. Bu tekkede müritlerin çileye girdiği başka çilehaneler, günlük yaşamlarını sürdürdüğü  mekânlar var.

Türbe Arka Cephe

Bu ziyaretten sonra, türbe küliyesinde bulunan Rabia Sultan Begüm türbesini ve yakın bir mesafede bulunan   Ahmet Yesevinin hocası nakşibendî şeyhi Aslan Baba türbesini de ziyaret ettik.

Rabia Sultan Begüm Türbesi

Akşam kaldığımız Türkistan Kervansaray Otel açık alandaki büyük havuzunda bir ışıklı su gösterisini izledik. Daha sonra küre şeklinde devasa çadır yapıda bulunan etnografik Kazak müzesini görerek helikopter simulasyonu ile panaromik Kazkistan turu yaptık. Almatı’yı, Asstana’yı,, Kazak Çölü’nü, Bay Konur uzay üssünü, Baykal Gölü’nü,ülkenin dağ ve ormanlarını canlandırma bir ufuk turu ile gördük.

Ertesi gün sabah Türkistan şehrinde bulunan Türk-Kazak Üniversine uğradıktan sonra Çimkent’e doğru hareket ettik. Çimkent yakınlarında ihtiyaç molası verdiğimiz köyde Demirci Baba türbesi vardı. Özbekistan sınır kapısına kadar dört saatten fazla süren otobüs yolculuğu, yeşil vadilerin,Seyhun nehrinin ,birbirine uzak köy ve kasabaların, koyun, sığır, deve sürülerinin  bize sunduğu güzel manzaralar dolayısıyle sıkıcı geçmedi. Bir de kafilenin heyecan ve neşesini zikretmek gerekir.

 Kaplanbek sınır kapısndan Özbekistan’a giriş yaparak 55 km mesafede bulunan, gezimizin ikinci durağı olan  başkent Taşkent’e ulaştık.

****

Kafile arkadaşımız  Abdi Korkmaz’ ın  Hoca Ahmet Yesevi ve Otrar Kalesi  hakkında derlediği yazılar tamamlayıcı bilgi olarak ekliyorum:

Hoca Ahmed Yesevî (1093 – 1166) “Pîr-i Türkistan” lakabıyla bilinen ünlü Türk  mutasavvıfı şairi ve İslâm alimidir. Türkistan (Yesi)  şehri yakınlarında Sayram’da  doğan Ahmed Yesevî ,  Yesi’de Arslan Baba’ya intisab eder. Daha sonra ,Buhara ve Semerkant’ta Melâmetiyye – Vefaîyye – Kalenderiyye şeyhi olduğu iddia edilen Hâce Yûsuf el-Hemedânî’nin yanında eğitimini tamamlar.

Ahmed Yesevî , “Divan-ı Hikmet” adıyla,  yüzyıllar sonra derlenecek olan Hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam’ı (anlayacakları bir dil ile)  benimsetmiştir. Bunun için İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçmiştir. Ahmed Yesevî, Yesevîlik tarikatının kurucusu olarak kabul edilir. İslâm’ı yeni kabul etmekte olan  Türk topluluklarına ,  dinin irfan yönünü tanıtmıştır.

Türkistan Türkleri’nin İslam’ı kitleler halinde kabul etmeye başladığı 10 ncu yüzyıl, Türk dünyası için tarihi bir dönüm noktası olmuştur. Ahmed Yesevî, bir yandan tasavvuf esaslarını, tarikat adâp ve erkânını öğretmeye çalışırken bir yandan da İslâmiyet’i Türklere sevdirmeyi, Kur’an ve Ehl-i Beyt sevgisini yaymayı kendine görev edinmiştir. Bu eğitmenlik vasıflarından ötürü hikmetleri lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmektedir.

Yesevî ,  Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini anadili olan Türkçede vermiştir. Edebiyatçı Yahya Kemal Beyatlı’nın Ahmed Yesevî hakkındaki yorumu şöyledir.

“ Şu Ahmet Yesevi kim ? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O’nda bulacaksınız.”

Türklerin islamiyeti kabul etmelerinde çok önemli bir rol oynayan Ahmed Yesevi , yüzyıllar  boyunca ,  Türk coğrafyasındaki her türlü islami – tasavvufi akımları da  büyük ölçüde etkilemiştir.

Büyük Türk gezgini Evliyâ Çelebi’nin Seyahatname’sinde tespit ettiği Yesevî – Bektâşî dervişlerinden bazıları şunlardır : Rumeli’de Sarı Saltuk, Nevşehir’de Hacı Bektaş-ı Veli, Deliorman’da Demirci Baba, Niyazabad’da Avşar Baba, Merzifon’da Pir Mehmet Dede, Bulgaristan Varna-Batova’da Akyazılı, Bursa’da Geyikli Baba, Abdal Musa,  İstanbul Unkapanı’nda Horos Dede, Yozgat’ta Emir Çin Osman, Tokat’ta Gaj-Gaj Dede, Zile’de Şeyh Nusret,  Amasya’da Baba İlyas.

İslâm şeriatına ve peygamberin sünnetine titizlikle bağlı olduğu bilinen Ahmed-i Yesevî’nin şeriat ile tarikâtı kolaylıkla bağdaştırabilme yeteneği, Yesevîlik tarikâtının Türk toplulukları arasında hızla yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan Vefa’îyye, Bâbâ’îyye, Haydâr’îyye ve Bektâşî Tarikâtı gibi kökende Alevî unsurlardan oluşan tarikât ve topluluklar üzerine şiddetli tesirlerinin olduğu kabul edilecek olursa, yukarıda zikredilen şahsiyetlerin doğrudan Yesevîlik mensupları olduklarını söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Ancak, bu dervişlerin dolaylı olarak Hâce Ahmed-i Yesevî’den etkilenmiş oldukları da yadsınamaz.

Muhteşem bir sanat eseri  olan Ahmed Yesevî’nin Türbesi, Kazakistan’ın güneyindeki Türkistan (Yesi)  kentinde 1389 ile 1405 yılları arasında Emir Timur tarafından yaptırılmıştır.  2002 yılında UNESCO tarafından dünya tarih eseri olarak kabul edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

****

Otrar Antik Kenti , Kazakistan

Yengi-Kent (Yenikent) , Yangı Kent , Farab , Turar, Tarban veya Tutarband isimleriyle de bilinen , tarihi İpek Yolu üzerindeki  Otrar , Kazakistan’ın güneyinde bulunan önemli bir antik kenttir.  Siriderya nehri  kıyısındaki Otrar’ın adı genelde Moğol felaketiyle anılır. Burası, İslam dünyasının en büyük düşünürlerinden Farabi’nin doğduğu kenttir. Farab ,  aslında bölgenin adıydı ve Otrar bu bölgenin merkeziydi.

872 – 951 yılları arasında yaşayan büyük bilim adamı ,  filozof , astronom ve müzisyen olan  Farabi’nin eserleri Otrar’ı Orta Asya’nın entelektüel ve manevi merkezi olarak pekiştirdi ve bölgenin kültürel gelişmesinin sembolü haline gelen derin bir miras bıraktı.

1219 yılında , Moğol istilâsında Çingiz’in (Cengiz’in)  yerle bir ettiği  Otrar’ın kalıntıları geniş bir alana yayılmaktadır. 1405 yılında ,  Çin seferine çıkan Emir  Timur , Otrar’da ölmüştür. Otrar vahası, arkeolojik kalıntıları, orta çağ yerleşim yerleri ve sulama yapıları ile 200 km² bir alanı kapsamaktadır.

Otrar kenti ,  Oğuz’lar  döneminde “Yengi-Kent”(yani Yeni Kent, Yeni Şehir) adıyla anılmaktaydı.  Aynı dönemde Oğuz Yabgularının da kışlağıydı.  Ak-Hunlar çağındaysa çok önemsiz bir yerdi. Kentin gelişim çağı, 5 nci ve 8 nci  yüzyıl arasına yani GökTürk ve Türgeş çağına denk gelir. Otrar’ın 400×300 m büyüklüğünde bir iç kalesi ve oldukça da geniş duvarları vardır.

813 -818 yılları arasında  Arap istilasına uğrayan kent, 10 ncu yüzyılda yeniden yükselmiş ve en gelişmiş  dönemini Karahanlılar çağında yaşamıştır.  Moğol istilası sırasında uğradığı felaketin izleri bugün bile görülebilmektedir. Antik kent’te arkeolojik çalışmalar halen devam etmektedir.

Düzenleme : Abdi Korkmaz
Mehmet Memiş, (E) Öğretmen

Yazar
Mehmet MEMİŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen