Cahit GÜNAYDIN
1937 yılında Atatürk’ün emriyle Türk Tarih Kurumu tarafından organize edilen uluslar arası bir sempozyumda; IBN-SINA hem fizik hem de metafizik alanlarında verdiği eserler ile doğu ve batı düşünce dünyasını birleştirmiş AVICENNA diye anılan hezarfen olduğu anımsanmıştı. Marmara Üniversitesinin 2008 yılında organize ettiği uluslar arası İbn-Sina sempozyumu bildirileri İstanbul Büyükşehir belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayınlanmıştı. Corona günlerinden sonra dünya da hiçbir şey aynı olmayacak cümlesinin çok yinelendiği günümüzde İbn-Sina, Biruni gibi hezarfenlerin düşünceleri geleceği uzgörmek için en iyi kaynaklardır. Söz konusu sempozyum bildirileri psikoloji, fizik, epistomoloji, felsefe ve din, dil ve müzik, tıp ve eczacılık, mantık, metafizik, ahlak, hukuk, estetik gibi konu başlıkları ile dünya da ki bir çok bilim adamının bildirilerinden oluşuyor. Zaman ve bilinç konusunda iki bildiriden alıntılar ile koronadan sonra zaman ve bilinç algılarımız nasıl dönüşebilir, konusunda düşüncelerimi paylaşacağım.
Sayfa 263 de Prof.Dr. Jon McGinnis in “Time to Change; Time, Motion and Possibility in Ibn Sina “ makalesinden bir alıntı:
“İbn Sina söyle başlar; zaman, çeşitli kısımları varlığa çıkan ve daha sonra ardışık olarak geçip giden türden bir şeydir. Dolaysıyla, örneğin, şu şimdiki an henüz varlığa çıkmıştır, halbuki sizin bu makaleyi okumaya başladığınız an geçip gitmiştir. Ancak İbn Sina’nın tabiat hakkındaki kendi ilkelerine göre, varlığa çıkan ve geçip giden bir şey, bir şekilde madde ile ilişkili olmalıdır; ya bir form-madde bileşimi şeklinde maddeden kaynaklanan bir şey olarak ya da maddede veya maddeye nispetle var olan bir şey olarak. Zaman, açık bir şekilde form-madde birleşimi, yani bir cevher olmadığı için, bir şekilde onun konusu olarak maddede olmalıdır; zaman, maddede ya sabit olan veya sabit olmayan bir eğilim olarak bulunabilir. O takdirde, İbn Sina için hareket, zamanla, onun gerçek konusu olarak özsel bir şekilde ilişkilidir. EN –NECAT sayfa 228 de İbn Sina şöyle bitirir “bundan ötürü, bir kimse bir hareketi algılamadığında, o kimse zamanı algılamaz ve bir kimse zamanı ancak hareketle kavramlaştırır”
İbn Sina’nın düşüncesi çerçevesinde o alemin düşünüldüğünden daha uzun süre harekete ve değişmelere maruz kalmış olabilmesi imkanı ve bu değişmelerin mümkün kapsamının sonsuz derecede geniş olabileceğinin imkanı göz önünde bulundurulduğunda , zaman bu sonsuz derece hareketlerin imkanın tekabül ettiği ve aslında onunla özdeş olduğu için, daima sonsuz geçmişe varacak şekilde ve sonsuz geleceğe uzanacak şekilde var olacak olmalıdır düşüncesini ileri sürerken haklıdır. İbn Sina bizim hareket, zaman ve imkan hakkındaki en basit sezgilerimizin hakkını vermeğe çalışmıştır”
Söz konusun sempozyum bildiriler kitabından Dr.Pirooz Fatoorchi’ nin AVICENNA ON THE HUMAN SELF-CONSCIOUSNESS makalesinden alıntılar ile devam edelim. Şimdi, İbn Sina’nın temel felsefi çalışmalarında en az üç yerde sunduğu uçan insan şeklinde bir tür yenileşimci düşüncedeneyimini özetleyeceğim. Bu yöntemin arka planında ki ana fikir, tahayyülün, metafizik imkana ilişkin en azından intiba sağladığı yönündedir.
Diğer bir ifadeyle “kendimiz için içinde şu veya bu kazanımların bulunduğu bir senaryo oluşturabilmemizden hareketle, şunun veya bunun kazanım olabileceğine dair birtakım şeyleri öğrenmiş olduğumuzu kabul ediyoruz. İbn Sina özellikle metafizik ve zihin felsefesinde bu yöntemi kullanan tüm modern ve çağdaş düşünürlerin selefi konumundadır. Şimdi, uçan insan düşünce deneyinin küçük bir eskizini takdim ediyorum. Sanki bir defada, beden ve akıl bakımından kamil olarak ve duyu organlarını kullanamayacak kadar algılarının kilitlendiği halde havada uçacak ya da boşlukta asılı kalacak şekilde yaratıldığını tahayyül et. Bu tahayyülün ardından İbn Sina, kendimize dönmeyi ve bilinç tecrübemizin ayırıcı özellikleri üzerine düşünmemizi ister. Bu hayali senaryo yoluyla o, diğer bir takım hususların yanı sıra bize özellikle insani bilincin çok daha temel özelliklerini göstermeyi amaçlar. Kendine dön ve düşün, şeyleri kavrayacak kadar sağlıklı iken ve hatta diğer bazı zihinsel durumlarda bile acaba kendi varlığından habersiz kalıp da kendisini ispat edemiyor musun? Uyanık kimseler için böyle bir şey olacağına inanmıyorum; kaldı ki , uyuyan uyku halinde, sarhoş sarhoşluğunda dahi, bu temessülü hafızasında canlandırmasa dahi kendi varlığından tamamen habersiz değildir. Aynı zamanda Ta’likat’da İbn Sina şöyle der; Benlik-bilincimiz mutlak bir bilinçtir; onun hiçbir şekilde herhangi bir şarta bağlı olmadığını ve hiçbir vakitle sınırlı olmadığını ve sürekli bir bilinç olduğunu kastediyorum. İnsan bazen bilincinden habersiz kalabilir ve sonra da bu noktada uyarılmış olabilir. Bilincin bilincine varmak, potansiyeldir. Eğer bilincin bilinci bilfiil olsaydı, o zaman sürekli olur ve dolaysıyla aklı tetkiki gerektirmezdi. İşte bu doğrultuda İbn Sina, uyarıcı bir süreç ve aydınlatıcı bir durum olarak uçan insan düşünce deneyini gerçekleştirmeye davet eder. İbn Sina uçan insana “kendi nefsini dolaylı mı dolaysız mı idrak ediyorsun” diye sorar ve ardından da şöyle cevaplar “o zaman herhangi bir aracıya gerek duyabileceğini sanmıyorum”.
Corona günlerinde zaman durdu ve benliğimize döndük, bilincimizi İbn-Sina’nın izinde giden gerçek bilim insanları ile tüm “dezonformasyon bombardımanına” karşı korurken, yüzümüze maskeler taktık bedenimizi evde korumaya aldık veya çalışıyorsak elimizden geldiğince korunmaya çalıştık. Corona dünyadaki tüm insanları “yaşamak ve ölmek” ikileminde bir araya getirdi. Dünya da ki her insan sağlıklı yaşamak, doğal beslenmek ve bilimsel eğitim almak hakkına sahiptir. Evrensel gelir hakkını her devlet verecek vatandaşlarına. Sağlık sisteminde tüm devletler Küba’yı, eğitim sisteminde Finlandiya’yı ve Tarım sisteminde Hollanda’yı örnek alacak, coronadan sonra. Sağlık, gıda ve eğitime eşit erişim tüm insanlığın hava ve su gibi en doğal hakkı. İnternet ile tüm dünyada yaygınlaşan sosyal medya, şu anda okuduğunuz “dijital think tanks” sanal düşünce ağları ile bu üç temel insan hakkı amacında tüm dünyayı birleştirecek ve bunu algılayan oluşumlar yönetime geçecek veya mevcut yöneticiler bu gerçekle yaşamayı öğrenecek. Hızlı tüketim ideolojisi ile sunulan avm, plaza, lüx otel, lüx marka, yerini yaşamın anlamına odaklanan bir kolektif bilince ve zamanın ruhunu yakalayan yenileşimci girişimlere bırakacak. Bu süreç zaman alacak. İnsanlar Richard Feynman gibi tuva dostu olacak, Doğaya dönecek, nehirlere, göllere, denizlere doğal yaşama saygı doğacak , doğal tohumları arayacak, yediği ve içtiği her şeyin kaynağını sorgulayacak, köye, kırsala dönüş olacak. Yavaş şehirler –citta slow-yaygınlaşacak, uzaktan eğitimden ,e-ticarete internetin sosyal adaleti sağlama gücü, paylaşım ekonomisi ile yaygınlaşacak. Küresel emperyalizm, savaş baronları, finansal elitler bu sürece karşı direnecekler onlar %1 iken %99 lar kolektif bilinci yaratmak için şu an okuduğunuz açık bilgi kaynakları İbn-Sina ları yeniden anımsatacak ve tuva dostu olmanız için uçan insan bilim kurgu öyküleri yazacak, Khöömei söyleyecek. Herkes bir gün tuva dostu olacak, Richard Feynman gibi.
Gırtlaktan türkü söyleme geleneği –KHÖÖMEİ-Tuvalıların batılılarca en çok ilgi gören yönleridir. Nobelli fizikçi Richard Feynman ın Tuva tutkusu bu müzik nedeniyle başlamış , ABD Tuva dostları derneği kurmuş http://www.fotuva.org/ve Bill Gates in desteklediği R.Feynman fizik derslerine TUVA PROJESİ isimi vermiştir. Tuvalıların inancına göre ilk müzikler tabiatta suyun sesinden, rüzgârın hışırtısından, tabiattaki canlıların seslerinden doğmuştur. Tabiattaki her varlığın bir iyesi vardır ve bu iyelerin ruhları kendilerince tınılar, sesler çıkarırlar. İşte bütün bunlar khöömei müziğinin çıkış noktalarıdır. Tuva’da günümüzde de yaygın olarak yaşayan kamlık inancına göre göklerde ve yerde var olan her nesnenin ruhu vardır. Kam bu ruhlarla irtibata geçme yeteneği olan kimsedir. Dolayısıyla kam her canlının, her nesnenin çıkardığı sesi taklit eder. Çoğu tabiatın içinde çobanlık yapan Tuva insanı da içinde bulunduğu, sesini işittiği tabiat içindeki canlı ve nesnelerin bu seslerini taklit etme yeteneği geliştirir. İşte bahsettiğimiz Khöömei müziğinin kökleri Tuva insanının çevresiyle kurduğu bu ilişkiyle bağlantılıdır. Tuvaların bu müzik türleri batıda, özellikle ABD’de ilgi görmekte, bu tarz müzikle caz müziğinin karışımı yeni yorumlar yapılmaktadır. Khöömei müziği KONGAR-OL ONDARile blues müzisyeni Paul Pena yaptığı müzik çalışmaları ve 1999 yılında Oscara adaya gösterilen Genhis Blues belgesel filimi ile dünyaca tanınmıştır.Unesco tarafından dünya sözlü kültür mirası olarak kabul edilmiştir. Tuva Türkçesi, Köktürk abidelerindeki Eski Türkçeye en çok benzeyen dildir. Tuvalar,Kamlığı (Ham diyorlar) koruyan yeryüzündeki tek Türk topluluğudur. Türkiye Cumhuriyetinden sonra, 20. Yüzyılda en fazla bağımsızlığını koruyabilmiş Türk topluluğu Tuvalardır.Tuva-TIVA diyorlar kendilerine- Rusya Federasyonu dışında sadece Moğolistan‟la sınırlara sahip. Bu da dışarıya açılımın, ticarî ilişkileri geliştirmenin en çok bu ülkeyle yapılmasını gerekli kılıyor. Tuva ile Moğolistan arasında yüzyıllara dayanan bir ilişki var. Gerek kültürel, gerekse tarihsel olarak pek çok ortak noktada birleşen bu iki dost ülke, üretimleriyle de benzerlikler gösteriyor. Her ikisinin de ana geçim kaynağı hayvancılığa dayalı. Üretim mallarının benzerliği iki ülke arasındaki ticaretin sınırlı kalmasına sebep oluyor. Çin’in, sahip olduğu nüfus ve üretim gücüyle bütün Orta Asya’yı olduğu gibi, gelecekte, Tuva‟yı da etkileyeceği bugünkü durumdan anlaşılıyor. Çin, büyüme sürecini aynı oranda devam ettirmesi durumunda, Rusya ile Çin arasındaki mücadele, 19. asrın sonunda olduğu gibi, yeniden başlayacak. Daha şimdiden Sibirya‟da, Çinlilere ve Çin üretimi mallara,hemen her yerde rastlamak mümkün.Tuvalılar, Sovyet Rejiminin yoğun baskısına karşı korudukları kültür değerlerini, gelecekte de koruyup geliştirecekler.Tıva Türklerinin başka hiçbir toplumda görülmeyecek derecede yüksek olan yurt sevgisi, tabiatla barışık yaşamaya dayalı hayat felsefesi onları her zaman kendi yurtlarının sahibi kılacak. Temiz ve zengin tabiat kaynakları, gelecekte ulaşım imkânlarının daha da gelişmesiyle, Tuva‟yı turizm açısından cazip hâle getirecek Türkiye‟ye, eğitim için gönderdikleri gençler Tuva‟nın çağdaş dünya ile bağlarını kurmada ve geliştirmede yardımcı olacak. “Biz Türkiye de yaşayan Türkler, köklerimizin Yenisey kıyılarında yattığını belki bir gün anlayacağız ve o köklerin kurumaması için, onlar kadar olmasa da, çaba göstereceğiz. Tuva kültürü, Tuva tarihi, Tuva toprağı Tuvalıları olduğu kadar, bizim de tarihimizi aydınlatacak, geleceğimize yol gösterecek…”diyor Prof.Dr.Ekrem Arıkoğlu…İşte bu uzgörüye destek olmak amacıyla #tuva2040 bilim kurgu öyküsü KHÖÖMEİ ile selam gönderelim şimdi, Kongar-ol Ondar’a…
KHÖÖMEİ ( #TUVA2040 BİLİM KURGU ÖYKÜLER)
“Bizim ne global devler gibi medyamız, ne global dev ilaç şirketler gibi dermanımız var, Sazdan, sözden anlayanlara, ak ile karayı ayıranlara destanların başı olan destanımız Oğuz destanı var, Bu destan bir yayla …
Bu destan bir kaynak…
Tarihler bu yayladan geçer, kamlar bu kaynaktan su içer.
Siz de için bir yudum bu ab- i hayattan buyrun … “
Bu dijital çağda; bu yerde, Tuva da bir çocuk doğdu, haykırmadan, gülerek konuşmaya başladı.
“ben geldim bana tabletimi verin”
Işık hızı ile dijital üniversitelere bağlanıp makina, elektronik, bilgisayar mühendisliği doktora tezlerini bitirdiğinde 1 yaşına gelmişti.Tıvaca, kırgızca, özbekçe, kazakca, azerbeycan türkçesi, farsca,arapca, rusca, çince, istanbul türkçesi başta olmak üzere dünyada konuşulan 40 dili okuyor ve anlıyordu. Bülbüller gibi şakıyordu 40 dilde. “Senin adın KONGAR-OL ONDAR diye fısıldadı” Dede Korkut kulağına. “Senin düşmanın goooogle, faaaceboooookkk, tiiiiiiiwitııır, inssssstagraaaam, baiduuuuuuuu, yandeeeeeex, pop müzik, ext.ext.ext. tüm dijital mankurt kapanları.” Post trutha, dezonformasyona karşı KONGAR-OL ONDAR master algoritmayı tasarladı, block chainde bitcoiiin etheriıiium üretti sonra sanal manatı. Kuantum bilgisayarını mars gönderdiğinde sadece üç yaşında idi. Tüm dünya da yaprak kımıldasa, kuş uçsa görür, hainleri duyardı. İstediği zaman istediği bilgisayarı hacker ,istediği aracı yoldan çıkarır istediği uçağı istediği yere indirirdi KONGAR-OL ONDAR. Satranç da go da hic bir insan ve yapay zeka eline su dökemezdi, 20 yaşına gelip ay yüzlü, bir bahadır olduğunda. Artırılmış gerçeklik vardı; Bu çağda! Bu yerde! Bir büyük artırılmış gerçek Ötüken ormanı vardı. Oğuz yurdundan içre, ne nehir, ne ırmaklar akardı bu sanal orman içre. Ne çok av hayvanları, ormanda yaşar idi, ne çok av kuşları da; üstünde uçar idi! Ormanda yaşar idi, çok büyük bir gergedan. Çok büyük uçak, çok büyük uçak gemisi, çok büyük tır, Çok büyük uzay gemisi, çok hızlı trenler kaplamıştı. Yer yarılsa, gök yırtılsa, sanal orman hep yeşildi, hep canlı idi. İster sanal, ister fiziksel dünya Ötüken olmuştu iç içe geçmiş. Artık bu dünya dar gelmişti KONGAR-OL ONDAR’a; uçtu, gitti; KHÖÖMEİ yankılanıyordu tüm evrende.#TUVA2040
(Tuvan musician Kongar-ol Ondar performs on a late night TV show.-LİNK)