Esat ARSLAN
İsa’dan önce 660 yılında Eski Yunanistan’daki Attika bölgesinde bulunan Megara’dan göçenler, liderleri Kral Byzas’a izafeten İstanbul’un kartal başı biçimindeki tarihi yarımadasında Byzantion’u kurmuşlardı. “Byzas’ın Yeri” anlamındaki Byzantion’un iktidar sembolleri kartal ve Sümerlerin de kullandıkları ay ve yıldızdı. 600 yıl sonra Romalılar Ay Tanrıçası Hekate ile birlikte ay ve yıldızı Byzantion adlı sikkede ölümsüzleştirmişlerdi. Kral Byzas zamanında şehrin parası henüz basılmamıştı. Makedonya Kralı II.Filip’e bile karşı koyan Byzantion küçük bir şehirdi. Sınırları Topkapı Sarayı sınırlarından büyük değildi. Byzantion Romalılarla gelişti ve III.Roma Osmanlılarla birlikte bir dünya kentine dönüştü. Unutmayalım, ay ve yıldız sadece Türklere özgü değil, bu coğrafyanın ürettiği bir iktidar sembolü ve güç göstergesidir.
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethi sırasında 1452 yılında Papalık Donanması’nın Bizans’a yardımını engellemek için Çanakkale şehrinin karşısında “Denizin kilidi” anlamına gelen Kilitbahir kalesini kıvrımları birbirini kapatan “üç hilal” şeklinde inşa ettirmişti. O bir anlamıyla Haç biçimindeki Papalık armadasının önündeki en büyük engelin üç hilal olacağını belleklere kazımayı hedef olarak almıştı. “Doğu-batı-merkezde birleşir” anlamındaki “Üç Tuğ” padişah tuğralarında da “üç uzun elif” harfiyle hayat bulmuştur. Aslında “Üç Tuğ” ya da “Üç Hilal”, üç kıtadan ziyade güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar merkezde, bir elde, yönetimde birleşilmesi demektir. “Üç Hilal” herkesin toprağında gözü olan “İrredentist” yaklaşım değil, aksine birleştirici ve bütünleştirici bir yaklaşımdır.
Fatih Sultan Mehmet, İkinci Roma İstanbul’u fethettikten sonra bu görüntüsüyle Birinci Roma’yı da fethetmeye hazır olduğunu göstermiştir. Fatih, Anadolu’da birliği dahi, tesis etmeden Kutsal Roma’ya yönelmişti. 1479 yılında Otranto’yu ele geçiren Müslüman Dünyasının Romalıları, Papa’nın Roma’ya kaçmasına neden olmuşlardı. Avrupa Hıristiyanlığına karşı tek ciddi tehdit olarak ortaya çıkan Osmanlı tehdidi “Avrupa” bütünleşmesini de sağlamıştı. Bütün Avrupa kavramı Osmanlı tehdidinin gerilemesi çevresinde biçimlenmiştir.
Türk milliyetçiliği ideolojisini simgeleştiren Osmanlı modernleşme tarihinin önemli figürü Padişah II.Abdülhamit olmuştur. II.Abdülhamit, Osmanlı Devletinin Türk tabanlı “yaratılış efsanesi” üzerine hiç görülmedik bir biçimde yoğun çaba göstermiştir. Osman Gazi’nin babası ve Osmanlı Devletinin efsanevi kurucusu Ertuğrul Gazi’nin Söğüt’teki türbesini yeniden inşa ettirerek, âdeta burasını bir mozoleye çevirmiş ve özgün bir “Türk-Osmanlı Kültü” yaratmağa çalışmıştır. “Süleyman Şah” ile bütünleşen “Mezar-ı Türk türbesinin ve Kilitbahir’in de yeniden inşası II. Abdülhamit döneminde yapılmıştır. Tıpkı ecdadı Fatih Sultan gibi, Dolmabahçe’den ayrı olarak sarayını uzaydan bakılınca hilal şeklinde görülen Altın Boynuz Haliç’in ortasına gelecek biçimde “Yıldız” Sarayını inşa ettirmiştir. Sultan II. Abdülhamit Kral Byzas’tan gelen, İstanbul’un ay yıldız karakterini coğrafyaya kazımasını bilmiştir. Çünkü onun biçimlendirdiği öğreti, hem geçmişe kök salmış Osmanlı mitosunun yeniden üretildiği, hem de modern dünyaya ait değerlerin mevcut kültürel dokuya eklemlendiği ortak bir çabanın ifadesi olmuştur. Bir taraftan Türk Milliyetçileri neredeyse padişahların gavurlukları iddia edip, tüm Osmanlı’yı reddederlerken, öte yandan İslam tabanlı milliyetçiler de ecdat diye “Fatih, Yavuz ve Kanuni”yi değil de nedense “II.Abdülhamit ve Vahdettin”i ortaya çıkarmaya çabalayanlar acaba bu gerçekleri biliyorlar mı? Büyük harflerle ifade edelim bunların her ikisi de “milli şuur”dan yoksun son derece yanlış tutumlardır, haberiniz olsun. Kurtulmanızı tavsiye ederim.