Aydınlar ve Bilim Dünyamız

Doç.Dr. Kemál YEŞİLÇİMEN

Ülkelerin akıl hocası, danışmanı ve yol göstericisi, aydınlar ve bilim dünyasıdır. Bunlar milletin beyni ve sinir sistemidir. Ülke ve toplumun gelişme düzeyini, kalite ve karnesini bunlar belirler. Toplumun ve ülkenin zihinsel aynası bunlardır. Bu ayna bulanık ve karanlık ise istiklaliniz vesayet altındadır. Bu ayna, sorunları ve çözüm yollarını bulanık ve karışık gösterirse, sağlık ve hayatınız tehlikede demektir. Örnek verelim : Kolesterolden domuz gribine, depremden teröre birinin ak dediğine diğeri kara diyorsa, geleceğimiz bulanık hatta karanlıktır. Aydın ve bilim dünyamızın ışığı yani kendi keşfettiği ve ürettiği ışığı sönmüşse, muma dönmüşse dibine bile ışık vermez, kimseyi aydınlatamaz.

Kendi ışığı yani kendi keşfettiği ve ürettiği ışığı sönmüşse, sorunların çözümü için başkasının ağzına bakıyorsa, dış dünyanın ışığına muhtaçsınız demektir. Füze kalkanından, ilaca, aşıya kadar başkasına muhtaç olursunuz. Aydın ve bilim dünyamız kendi ülkesinin değil başka ülkelerin, başka çıkarların aynası olmuşsa, yansıttığı ışık yine sizin için karanlık bir gelecektir.

Peki, aydın ve bilim dünyamız, dış dünyanın ışığını ülkesi ve halkı yararına yansıtabiliyor mu? Yoksa dışarının şavkıyla gözünüzü kör mü ediyor, yani toplumu aydınlatmak ve yol göstermek yerine aşağılık kompleksiyle toplumu esir mi alıyor? Bu ışığın yansıdığı yerler ; toplantılar, açık oturumlar, kongrelerdir. Bunlara bakarak bugünü ve geleceği okumak, anlamak, öngörmek mümkündür. Toplantılar, açık oturumlar, kongreler, madem ki bu kadar önemli, bu ışığın dünyadan ve bizden yansımaları nasıldır, görelim :

Bilimsel kongreler, küresel sistemin geleneklerinden biridir. Bilimsel kongrelerde bu yapının üretip sunduğu bilgiye muhtacız. Dünyanın öbür ucuna kadar bu sistemi kuran bizler değiliz, biz sadece misafir ve seyirciyiz. Bizim ülke insanı olarak sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye düzenlenen kongrelere gidecek ne paramız var ne de onlara sunacak bilgi ve teknolojimiz. Tereciye tere satamayız. Bu sistemde her şey küresel yapı tarafından düzenlenir ve orada içeceğiniz bir bardak suya kadar her şey bu yapı tarafından ödenir. Çünkü büyüklerimiz bunun için bize para vermez, veremez. Bunda bir kötülük yoktur.

Kongrelerde yediğiniz, içtiğiniz, gezdiğiniz, öğrendiğiniz, seyrettiğiniz her şey onların sunduğu kıyaktır. Milyon dolarlık yatlarda binlerce dolarlık şarapları şerefinize içerken bilim güzel şeymiş dersiniz. Güzel olan şarabın tadıdır ama bedava zannetmeyin. Hayatta hiçbir şey bedava değildir. Son 30 yılda trilyonlarca doları ilaç, aşı ve teknoloji ithalatıyla şarabın parasını fakir ve gariban halkımız öderken, Tabib odaları ‘yoksul halkımız’ edebiyatı yapmaya devam ediyor. Halbuki yoksulluğun ve geri kalmanın nedeni, bilim ve teknoloji üretmekten aciz, sömürü sisteminin taşaronu olan aydın ve bilim dünyamız. Son 300 yıldır kötü kaderimizden, dışarının ferini dışarının çıkarlarına göre yansıtan, feri gitmiş bu taife sorumlu. 

İşte bu yüzden, bizler bu sistemin figüranı ve seyircisiyiz. Bu tiyatroda, uçak biletlerinden küresel otellere, kongre programından konuşmacılara kadar her şey bir orkestra titizliğinde hazırlanır. Parayı veren düdüğü çalar, siz de zevkle izlersiniz. Bu da kötü bir şey değildir. Büyükleriniz ve hocalarınız dahil herkes küresel yapının parçası olmak için can atıyor ve bu gayeyi hedef olarak gösteriyorsa, doğru yerdesiniz. Sizin tavaf ettiğiniz kongreler, küresel sistemin tapınaklarıdır. Orada yiyip içtikleriniz ve öğrendikleriniz piyasa tanrısının rahmetidir. Burada öğrendiğiniz bilgiyi bir daha ki kongreye kadar ezber edersiniz. Milyar dolarlık bilimsel araştırmaları planlayan ve finanse eden bilim tanrısı ne diyorsa o.

Da Vinci robotlarından suni kalp pompasına kadar ithal edilen milyarlarca dolarlık teknoloji, narsistik hezeyanları tatmine kadar bir sürü yarar sağlarken, bu güzel sistemi kuranlar bize sattıklarıyla zengin ve gelişmiş ülke olur. Sizi de gelişmekte olan ülkeler yalanıyla 70 yıldır aldatır ve uyuturlar. Ne biçim gelişmeyse, bırakın aşı ve ilaç üretmeyi, muzu bile ithal ediyoruz. Bu oyunun, artiz yapma numarasıyla gazozuna  ilaç koymadan farkı ne? Uyanık geçinenler bu oyuna gelirse, gariban halkımız ne yapsın. Aydın ve bilim dünyamız, bu acı gerçeği idrak etmekten bile aciz. İthal edilen pahalı teknolojilerin medyada reklamını yapmak, bunlarla fiyaka yapmak marifet mi? Bunları siz mi keşfettiniz?

İşte bu fiyaka yüzünden milyarlarca dolar tutan bilimsel araştırmaları yapacak paranız ve kapasiteniz yoktur. Borç aldığınız paraları da bilim ve teknoloji yerine, arapın gülyağı misali pahalı ithalata harcadığımız için, penisilini bile üretemiyoruz. Penadur ilacını 2 yıl vermedikleri için romatizma, böbrek ve kalp iltihabından koruyan penisilin profilaksisi yapamadık haberiniz var mı? En eski teknoloji ürünü olan penisilini bile 70 yıldır neden üretemiyoruz diye kongre yaptınız mı? Yapamazsınız. Parayı veren olmazsa düdüğü çalan olmaz. Neskafeden aşıya… Sarımsağı bile Çin’den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz?

Refah ve sağlığın yolu, bilim ve teknolojide keşif, patent ve üretimden geçer ama bilim dünyamız bu işleri bir türlü beceremedi. Son 30 yıldır trilyonlarca doları, bu yüzden ithal teknolojiye ödedik. Çünkü üniversite – sanayi işbirliği kurarak, keşfetmek ve üretmek zorumuza gidiyor. İlaçtan aşıya, muzdan yüksek teknolojiye… ithal etmek ise kolayımıza geliyor. Sağlıktan örnek verelim : Da Vinci robotlarının sayısı 300 olmuş. MR, BT… Bunların İthalatında gelişmiş ülkeleri çoktan geçtik. Akıllı telefona kadar ithalata giden paraları düşünün.

Kimse bilim yapıyoruz diye halkı uyutmasın. Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı? Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor? Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz? Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz? Lafa gelince herkes bilim yapıyor. Bilimde asıl konu kazanılan trilyon dolarların kimin cebine gittiği. Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş olur, parmağını yalarken bizim de ağzımız sulanır.

Bilim ve aydın dünyamız, asırlardır fikir, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmaz. Yıllardır bilim yapıyoruz da ne oluyor? Yaşamsal sorunlarımız çözüm beklerken, bilim ve aydın dünyamız yüzünden tüketim pazarı olmamız, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Modern sömürgecilik işte bu! Adamlar, bizi otla çöple meşgul ederken milyarlarca dolarlık yapay kalp, ortopedi, göz… cihazlarını, ilaçları ve yüksek teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. İlaçtan aşıya, uçaktan silaha cep telefonuna yüzlerce trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, üzüm incir ihracıyla uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş bilim adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da uyutulur?

Tıptan teknolojiye kadar her alanda sektörlerin kontrolüne giren kongreler, toplantılar, açık oturumlar bilgilendirmenin ötesinde ülkeyi pazar haline getirdi. Bilim ve aydın dünyamız başkasının keşfettikleriyle övünmekten, bunların reklamını yapmaktan özel zevk alıyor. Bu da aşağılık kompleksini yenmenin başka bir yolu. Ülkelerin kaynakları ilaç, pahalı teknoloji ve tüketime harcanıyor. Geriye kalan az miktar paranın paylaşımı ise kavgaya yol açıyor. Halbuki sorun, aydın ve bilim dünyasını kullanarak yapılan küresel teknolojik sömürüden kaynaklanıyor. Yani fakirlik edebiyatı yapanlar, bilerek veya bilmeyerek bu modern ve kibar soygunun içinde, kendi cukkasını düşünüyor.

Bizim gibi ülkeler, ‘gelişmekte olan ülkeler’ masalıyla  uyutulurken tatlı bir pazara dönüşüyor. Hastalıklara harcadığımız para 67 milyar dolar olmuş ve bu rakam giderek artıyor ama aydın ve bilim dünyamız yeterli görmüyor, daha da artsın diyor. SGK bütçesi alarm veriyor, nedendir demiyor. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artarken hastalıklar azalmamış hızla artmış, bilmiyor. Ne dev hastaneler, ne sağlığa harcanan milyarlar sağlığı korumuyor ama görmüyor. ‘Önce hasta et, sonra cebini boşalt’ sisteminin figüranı olmak onu rahatsız etmiyor. Çünkü sistemin hayat kaynağı bu, yaşaması buna bağlı.

Modern tıp ilerlerken, hastalıklar azalacağına artıyor ama bilim dünyamız nedenlerine ve çözüm yollarına kafa yormuyor. Hastalıktan sürünüyor, hasta toplum oluyoruz farkında değil. Gelişmiş ve sağlıklı toplum olmanın yolu hastalıkları önlemekten geçiyor ama aydın ve bilim dünyamız bunu da bilmiyor. Sağlığa harcanan paranın aslan payı ilaç ve ithal teknolojiye gittiği için, 2 TL’ye hasta muayene ediyoruz onu da bilmiyor. Bildiği ve sürekli istediği bol para. Çok az bir ücrete hasta muayenesinin nedeni ; ilaç ve teknoloji ithalatına harcanan bütçeden, geriye çok az para kalacağını okuyamadığı, anlayamadığı, idrak edemediği içindir. 2013 yılında hasta sayısının 700 milyona ulaştığını hatırlatalım. Hesap ortada. İthal ilaç ve teknolojiden kalan parayı bölün 700 milyona, görün çıkan rakamı. Hastalıkları önlese, bol para alacak ama akıl edemiyor. Aklınca bindiği dalı kesmek istemiyor. Hastalıklar önlenirse bunca ilaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Dünya Sağlık Örgütü, çok az masrafla hastalıkların önemli oranda önleneceğini, bu yolla sağlık sistemlerinin iflasının da önleneceğini bildiriyor ama umurlarında değil. Onların dertleri para ve fiyaka.

ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… sistemi ne kadar güzel özetliyor. Bu sistem, şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO’lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler, alkol ve sigara sağlık ve hayatımızı çökertiyor, aydınımız bunu özgürlük olarak görüyor. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Hastalıkları önlemek yerine sektöre çalışan bilim dünyamız yüzünden, her yıl milyarlarca doları, hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz.

En hayati aşıları üretmekten aciz durumdayız ama EMAR çekiminde dünya şampiyonuyuz. Ülkemiz ithal teknoloji ile, akıllı telefonlarla doldu ama kendi hayati sorunlarımızı çözen araştırmaları akıl edemiyoruz. Pahalı teknoloji bize akıl vermiyor. 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde yapılan sektörün yönlendirdiği bilimsel kongreler, sorunlarımıza çözüm bulamıyor. Çünkü milli, yerli ve insani anlayış yok. Topu sektöre atmanın nedeni bu. Sermayenin derdi ise rant ve daha çok kazanmak. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş. Bilimsel ve akıllı çözümler, bu yüzden kongrelerden topluma ve ülkeye dalga dalga yayılamıyor. Kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. Çıkar ilişkisini kesmeden çözüm beklemeyin. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Ölümlerin %86’sı önlenebilir nedenlerden ise, telef oluyorsunuz demektir. Önlenebilir demek, önlemeyi beceremiyorsunuz demektir.

Tercüme aydın ve bilim dünyamız, ithalat lobisi ne derse papağan gibi onu tekrar ediyor. Tekrar etmekle kalmıyor, yönetimleri de yanlış bilgilendiriyor, yanıltıyor, sonra da eleştiriyor. Halbuki yanlış bilgi ve yönlendirmenin nedeni kendisi. Asgari ücretten emekli maaşlarına kadar yoksulluğun nedeni, işte bu keşfetmeden, üretmeden sürekli tüketen anlayış. İşte bu yüzden son 10 yılda 250 milyar doları cep telefonu ve geyik muhabbete harcadık. Aydın ve bilim dünyamız bu acı gerçekleri bilmez, görmez, duymaz, okumaz, anlamaz, konuşmaz ve uyarmaz.

Kongreler sektörün gösteri merkezi olmaktan ne zaman kurtulacak?

Yaşamsal sorunlara çözüm arayan ‘Ulusal Bilim Kongreleri’ ne zaman düzenlenecek?

Milli Kongreler ne zaman?

Kaynak :

www.aciamagercek.com

http://www.kemalyesilcimen.com/artikel.php?artikel_id=329

 

Yazar
Kemal YEŞİLÇİMEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen