Aydınların Ortaya Çıkışı

 

 

SOSYAL SINIFLAR SOSYOLOJİSİ

Yirmidördüncü Konferans

Aydınların Ortaya Çıkışı

Prof. Carle C. ZIMMEBMAN[i]

İstanbul İktisat Fakültesinde
Sosyoloji Profesörü

 

Çeviren: Dr. Nezahet ARKILN

Bu araştırma birbiriyle ilgili bir kaç kısımdan meydana gelmiştir. Birinci kısımda Grek ve Roma devirlerinden bu yana ekonomik, politik ve sosyal liderliklerin Batı âleminde geçirdiği değişiklikleri ele alacağız. Bu kısım, “Gentry – Ağniya sınıfı, Zengin tabaka” denen lider gurubu­nun klâsik hâkimiyetinden doğan değişiklik’ere aittir. Bu değişiklikler V. yüzyılda din adamma geniş imkânlar sağlamıştır. Din adamının XV. yüzyıla kadar sürüp giden hâkimiyetinden sonra, liderlik dizginleri tüc­car (Mercantile), yahut iş adamları zümresinin eline geçmiştir. Ticaret adamları iktidarlarının şahikasına XIX ncu yüz yılda ulaşmışlardır. O za­mandan bu yana ve şimdi de yeni bir guruba yerlerini vermiş bulunu­yorlar ki, bu da Münevver. Entellijansiya — Aydınlar (Intelligentsia) sınıfıdır.

Bu konferansta, liderlikte bu değişmelerin niçin meydana geldiği değil de, nasıl kütlenin içinden bu yeni liderlerin ortaya çıktıkları konusu ele alı­nacaktır. ikinci kısım, ampirik – analitiktir ve >eni liderlerin ortaya çık­ması için yeni terbiye sistemlerindeki geniş değişikliklere aittir. Üçün­cü kısımda ise, aile sistemi ele alınmıştır. Aile, şahsiyetin yoğurulmasında en önemli faktördür. Liderlere ihtiyaç görülen yerlerde yeni bir lider sınıfı meydana getirmek için, ailenin kendini yeni baştan ayarla ması gerekmektedir. Her yeni baskın (dominant) şahsiyet tipi bugünkü aile sistemlerinde geniş değişiklikleri icabettirmiştir. Beşinci yüz yılda, din adamları Gentry’den üstün bir mevki kazanınca ve onbeşinci yüz yılda Tüccar (Mercantile) sınıfı din adamlarının yerini aldığı zaman da, aiie hayatında yine bu çeşit değişiklikler meydana gelmişti. Şimdi de aydın sınıfının tüccarların yerini almasiyle aynı durum belirmektedir. Bundan sonraki kısımlarda ise, yeni cemiyetin son şekli üzerindeki tar­tışmalara girişilmektedir.

Konuşmamızın bu üçüncü kısmında asıl dikkate alınacak nokta, şimdi, zamanımızın Batı âlemindeki aile sisteminde meydana gelmekte olan geniş değişikliklerdir. Bundan evvelki değişiklikler de tarihî olay­lardır, ancak zaman azlığı sebebiyle bunlara sadece işaret etmekle yeti­neceğiz. Esas olarak bu, “Var olma” yı (Being), ancak “Olmakta olan” in (Becoming) “Kök” (Matrix) ü olması sebebiyle sosyoloji için değer­li sayan bir sosyoloj’i görüşüdür. “Var olmanın” (Being) belli başlı safha­larından, “olmakta olanın” (Becoming) inkılâpçı safhalarına geçiş, aile: sisteminin sosyal gelişmelerindeki derin değişiklikler vasıtasiyle ve bu değişiklikler yolu ile başarılmıştır.

Bununla beraber, zaman darlığı sebebiyle, buradaki tahlil sadece bi­rinci kısma, yani Aydınların iktidara geçmesi ne aittir.

 

I. Bir lider sınıf olarak aydınlar:

Türkçeye çevirirken “Aydın” kelimesi ile karşıladığımız “intelligent­sia”, geçen asırda Rusya’da modern şekliyle kullanılmaya başlanmasın­dan beri bir çok mâna kazanmıştır. Başlangıçta, feragatli bir okumuşlar sınıfını ifade etmek maksadiyle ve sosyal sistemin içinde olup ta sosyal sistemden sayılmayan kişiler için kullanılırdı. Bu eski devirlerde aydın­ların kendilerini sadece cemiyetin kitlelerinden değil, sosyal sistemin bü­tününden de ayrı hissettikleri kabul edilirdi. Aydınlar “Nihilistik — Hiççi” idiler. Sonraları “Intelligentsia — Aydınlar” kelimesi bu, “ayrı, yabancı- ailenated” nihilistik grup mânasını kaybetmiş ve elleriyle değil de, ka- lalan ile ‘ çaba gösteren, çalışan” kişiler mânasını kazanmış ve cemi­yetteki teknisyen, idareci “kravatlı’’ 1ar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni şekli ile “Aydınlar” tâbiri cemiyet içinde, cemiyetten olan ve ce­miyetin aktif parçası mânasını taşımakta idi.

Araştırmamız, yüksek tahsilli grupların veya insan sınıflarının, sos­yal zirveye doğru son zamanda gösterdikleri yeni yükselme hamlesinin incelenmesi ile ilgilidir. Bunlar üniversiteli ve meslek için hazırlanmış ki­şilerdir. Şimdi artık Aydınlar, cemiyetten ayrı olmayıp çoğu zaman onun tesir edici liderleri, idarecileridir. Bununla beraber bu terimin kullanılma­sı, sadece onlara tatbik edilmesi, bundan evvelki iktidarı elinde tutan grup veya sınıfların tahsilden, yahut zekâdan mahrum olduğu mânasına gel­mez. Bu sadece şu demektir ki, zamanımızın cemiyetinde daha yüksek derecelere ulaşabilmek için, bir yandan da en çok kullanılan basamak ve seviyesi sür’atle yükselen basamak yüksek tahsil basamağıdır.

Zamanımızın modern cemiyetinde, tahsilli şahsiyetleı bundan elli yıl evvelkinden daha fazla ve gittikçe genişleyen bir grup meydana ge­tirmektedir. Gerçek olan bir nokta da şudur ki. bu kişiler tarih boyun­ca, şimdiye kadar görülmemiş bir ölçüde, Batı cemiyetinin geniş bir parçasını teşkil etmektedirler. Şimdi artık onlarsız sanayi ve feza çağla­rının karmaşık cemiyeti işleyemez durumdadır. Teknik dille konuşmak gerekirse, Avrupa, Amerika, bir çok Avrupa sömürgesi, Japonya, Meksi­ka, Brezilya, Uruguay, Arjantin, Şili gibi karmaşık medeniyetlerde, tah­silli aydınlar artık en önemli, hattâ bir bakıma anahtar sayılan sosyal bit sınıf halindedirler.

1870 de Amerika’da gençlerin yüzde ikisinden azı ilk ve orta mek­tepten yüksek olan liselere gitmekte idi. 1890 da ancak gençlerin yüzde yedisi orta mekteplerde idi. 1952 de 14-17 yaşındakilerin %77 si “high school’’ denen orta mektebe gitmekte idi. 1960 da ise 16-24 yaşındakile- rin hepsi ya lise mezunu, ya da yüksek mektep ve üniversite talebesi idiler. Okumuş sınıfların bu şekilde sür’atle artması, yeni aydın sınıfının kurulması, yukarda zikredilen teknolojik kültürlerde de çeşitli derece­lerde görülmektedir. 1910 da Rusların çoğu okur-yazar değildi. Şimdi ise, çocukların %60 ı liseyi bitirmektedir.

Bu yeni aydınlar sınıfı “Bachelor”, “Doctor”, “Lawyer”, “Teacher”, “Engineer” gibi dereceler veren yüksek tahsil müesseselerinin mahsu­lüdür. Fakat sadece isme dayanan bu sosyal sınıfın bütün üyelerinin “yüksek mektep mezunu olmaları”, bu aydınlar sınıfına ihtiyaç duyul­masını ve onlardan faydalanılmasını sağlayan ve derinde olan sosyal prosesi gölgelemez. Sosyal ve teknik mahiyette olan iııkilâpçı değişme­ler bu kimselere ihtiyaç duyulmasına sebep olmuştur. Bu ihtiyaçları kar­şılamak üzere de zamanımızın aile sistemindeki geniş değişiklikler on­ların meydana gelmesinde yardımcı olmuştur.

Bu aydınlar sınıfı, henüz meydana çıkmış yeni bir sosyal sınıf oldu­ğu için sosyologun ilgisini çekmektedir. Aydınlar, aydın sınıfının ortaya çıkmasına sebep olan sosyal devrimin üstünde ve ötesinde, devrimci ne­ticeler doğuracak kadar geniş bir sosyal değişikliği ifade ederler. Onla­rın varlığı ile yeni bir hayat şekli belirmektedir.

 

II. Aydınların ortaya çıkması büyük sosyal değişikliği ifade eder.

Sosyal değişmelerin sonu gelmemektedir. Cemiyetin çeşitli tabaka­ları daima, zamanın şartlarına göre yükselir, ya da çökerler. Roma İm­paratorluğunun III. ve IV. yüz yıllarında, scsyal bir şekil olan esirlik kaybolmağa başlamış ve yavaş yavaş yerini mukavele ile toprağa bağ­lanan köylüye bırakmıştır. Aynı zamanda, toprağa mukavele ile bağlan­dığı için (adscriptus glebre), bağımsız çiftçinin sayısı da düşmeye baş­lamıştır. Böylece sosyal seviye bakımından sosyal sınıfın biri yükselmiş, diğeri düşmüştür. Modern çağımıza daha yakın olan XIII. yüz yılda küçük sanat erbabı en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Bunlar o zaman yeni ortaya çıkmaya başlayan şehirlerdeki meşhur zanaat toplulukları idi. Kısaca, sosyal devir ilerledikçe zengin tüccar, esnaf birliği ortaya çıkmış ve bunlar öbürlerinin patronu olarak, küçük zanaatkârları işçi haline ge­tirmişler ve artık onlar eski üstün tesirlerini ve sosyal sistem içindeki li­derliklerini kaybetmişlerdir.

Bununla beraber, münakaşamızın konusu, sınıf durumuna ait bü­tün değişiklikler olmayıp, iktidarı elinde tutan çeşitli grupların ortaya çıkması ve hâkimiyetidir. Hâkim durumda olan, yahut iktidarı elinde tutan yeni sınıfların meydana çıkmasını ve eski idareci sınıfların tedri­cen çökmesini sağlayan veya bunlarla birleşen değişmeler aynı cinsten­dir. Karmaşık teknolojik cemaatlerde bu günün aydınlar sınıfının mey­dana çıkması misâlinde gösterildiği gibi, baştan başa yeni, “hâkimiyeti elinde tutan” sosyal sınıf ancak bir kaç yüz yılda bir defa meydana ge­len büyük bir sosyal değişiklik demektir.

 

III. Yeni liderlik sınıfına tarihten misâller:

Baştan başa yeni lider sınıfların seyrek ortaya çıkması durumunu. Batı tarihinin bazı devirlerindeki büyük sosyal değişiklikleri çizmekle belirtebiliriz. Hiristiyanlık çağının III. ve IV. yüz yıllarında Roma İmpa­ratorluğu ciddi sarsıntılar geçirmeğe başlayınca, eski aristokrat sınıflamı memleketi idare etmekte neredeyse tamamen yeterli olmadıkla­rı sanılmıştır[1].

Böylece. eski Gentry gruplarının çoğu öldürülmüş. \eya nesilleri ortadan silinmişti, bazıları da idare etme işinde iktidar, alâka ve kabili­yetten tamamiyle malınım idiler. Yeni üstün sınıfların bulunması veya yaratılması gerekiyordu. Bu yeni sınıfların başlıca kaynağının da “bar­barlar”. yahut imparatorluğun eski aşağı sınıfındakiler ve daha ziyade tecrübesiz, okur yazar olmayan, “aşağı” sayılan kişiler olması tabii idi. Bunların iktidara yükselmeleri için iki ana y ıl vardı: Ordu ve sonradan da yeni din müesseseleri olan Hiristiyan Kilisesi.

Çökme devrinde ordu yolu ile yükselen yeni üstün sınıfın ortaya çıkması konusunda en göze çarpan misal, M.S. 500 sıralarında Roma tm paratorlıığnna yükselen, okuma yazmadan mahrum bir asker olan /us d’n’dir. Justin yeğeni Justinian’ı yardımına çağnmıştı ki, Justinian, daha sonraları imparator olarak Belisarius’u imparatorluğun Batı kısmını Constantinople’dan geri alarak yeniden Roma ile birleştirmekle vazife- lendirilmişti. M.S. 518 de hükümdarlığı ele almakla işe başlayan Justinian asil değildi; kendisine eş olarak da Theodora adındaki fâhişeyi seçmiş­ti. Theodora sonraları koyu dindar kesilmiş ve yeni Hiristiyanlık hiye­rarşisinin tam meşru şekilde iktidara gelmesinde kendisinin çok yardı mı olmuştur. Justinian bütün eski Roma kanununun meşhur Cor­pus Juris Civilis’im ilk üç kısmını da kanunnâme şeklinde top­lamış ve buna Novellea adlı yeni bir dördür.eü kısmı da eklemiştir. Bu yeni Novellae kanunları yeni şartlara uymak için aile hayatını yeni başlan şekillendirmekle kalmamış, üstelik, hükümetin klişe ile birleşme­sinde kilise memurlarının topyekûn bir vazife almasını temin etmişti[2] . Gregory of Tours (M.S. 588-593) zamanında amatör olmalarına rağmen, kilise memurları bütün Batı Roma imparatorluğunda hüküm sürmek için gereken iktidara ve bilgiye sahip tek kişi idiler.

Bu klişe memurları, tipik olarak, Roma imparatorluğunun içinden yükselen kimseler, valıııt barbarlardı. Si. Jerome (840-420). hiç değilse psikolojik bakımdan, eski Roma asillerinden olan hemen tek yeni kilise adamı idi. St. Augustin (354-430) Kıızev Afrikadan gelme bir Nııınidian İdi. 450 sıralarında “Governance of God’’ ıı yazan Salcianus ise şimdiki Almanya nııı Kolonya (Köln) şehri cil alındaki kov eşrafından birinin çocuğu bulunuyordu.

 

IV. Klâsik Gentrıfnin yerini din adamının alması:

Yeni idareci sınıf olarak din adamının ortaya çıkıp yükselmesi uzun bir gelişme devresinden sonra gerçekleşmiş ve ancak Isa’dan sonra V. yüz yılda belirli bir hal almıştır. Bununla beraber bu iktidara geliş kı­sa süren, bir gecelik bir ihtilâl ile olmuş, daha sonra, bu ihtilâlin peşin­den devrimizin XII. yüz yılına kadar ulaşan uzun bir gelişme ve yük­selme devri gelmiştir. Bu hükmeden gurubun yerine, geniş ölçüde, iş adamı, tüccar (mercantile) denen yeni sınıf geçmiş, bu sınıf feodal aris­tokratlığın ardından gelmiştir. Feodal aristokrat ise, klişe adamınm tem­silcisi olarak, yahut onların idaresi altında iktidarı elinde tutan son grup idi.

Din adamlarının müstakil idarelerinin ölüm darbesini yediği XVI. yüz yılın Protestan Reformundan önceki son iki yüz yıl içinde bir iktidar kuvveti olarak feodalizm ve klişe hemen hemen aynı hizaya gelmişler­dir. Kilise artık Avrupa’da en büyük toprak sahibi sınıf durumunda idi. Kilise adamları derebeyi kesilmişti. Bunun sebebi, ekilmeye en elverişli toprakların kiliseye verilmesinden ibarettir. Din adamlarının işi de, işçi­leri daha iyi ekonomik şartlarda bir geçim seviyesine ulaştırmak üzere bu toprakları verimli bir şekilde işletmek idi.

“Feodalizm” kelimesi burada günlük küçültücü mânada değil de, o zamanlar zaruri olan bir idare şeklini ve sosyal sistemi ifade etmek için kullanılmıştır. Kilisenin ekonomik ve yüz yıllardır sürüp giden hâkimiye­ti, muhakkak ki Roma imparatorluğunun çökme devirlerinin, karakte­ristiği olan ekonomik ve sosyal şartlan üzerinde geniş çapta müsbet tesi­re yol açmıştır[3].

 

V. Kilise adamından sonra Mercantile – Tüccar devri:

Aynı şekilde iş adamı, tüccar, el zanaatı ile uğraşan ve merkantil sınıfların liderliği ele alması ve bu sınıflardan da iktidar dizginlerinin yavaş yavaş aydınlara geçişi, bir dereceye kadar kilise grubundaklne ben­zer bir şekilde yavaş yavaş yol almıştır. Thomas Aquinas (1225-1274), lefeci olmayan “temkinli”, “âdil”, dürüst iş adamı tipini yaratmıştır. Ona göre, “lâyık olan fakir” kadar, “temkinli, ihtiyatlı zengin” vie Cennete gitmeyi umabilir. Onun zamanından beri, “para kazanan’’ adamın artık ne bir Yahudi, ne bir Lombard, ne de (Hiristiyanlık bakı­mından) dürüst olmayan bir gruptan olmasına lüzum yoktu. Thomas Corpus Juris Civilis’m yeniden rağbet bulan bir kısmından Roma Mül­kiyet Kanununu okumuş ve dürüst bir işten kazanılan para (ususfructus) nın, Hiristiyanca, dürüst bir kazanç olduğunu ileri sürerek, para üzerin­den olan her çeşit kazancı tefecilik (usury) sayan eski görüşten ayrılmış­tır. Chaucer’in zamanında (1340-1400), meselâ Canterbury Tales’deki iş adamı tipi, Chaucer’in kilise adamlarının çoğuna bakarak edindiği şüp­heli, bulanık görüşle kıyas edilince dürüst bir karakterdi.

Protestan Reformu ile Max Weber’in geliştirdiği ve bu güne kadar durmadan tekrarlanan “kapitalist” sınıfların bu reform ile psikolojik ba­kımdan hürriyete kavuşması fikri, iş adamının iktidara yükselişi için sa­dece ikinci bir basamak, bir gelişme olmuştur. Aslında Thomas Aquinas şerefli, âdil kazanç usûllerini kirâ, faiz ve kârdan ayırd ederek bunu mümkün kılmış, bundan böyle, kazancın gelirinin bir kısmı, artık Hi- ristiyan mal sahibinin elinde kalabilecek duruma gelmiştir.

Bunun münakaşasını burada uzatmaya lüzum görmüyoruz. Zira bu, yakın tarihe aittir. Okuyan herkes kapitalizmin “Bırakınız yapsın – laissez faire” ei hâkimiyetini ve iş adamı sınıfının, htm pratik, hem felsefî yön­den XIX. yüz yıldaki yükselişini bilir.

Zaten, bizim için asıl mesele, bir sonraki devrin hâkim sosyal sınıfı olan aydınların ortaya çıkıp yükselmesini ele almaktır. Tıpkı Din Ada­mı ve Tüccarların tarihlerindeki gibi, aydınların da yavaştan başlayan bir hazırlık, sonra da bir gelişme devri olmuştur; nitekim şimdi de geniş çapta inkilâpçı bir sivrilme devrindedirler.

 

VI. Aydınların Tüccar – Mercantilists ardından gelmesi:

Marx’çı sosyal teorinin en takdir edilecek tarafı, cemiyette lider sı­nıflarının birbirlerini takip edeceğini kabul etmiş olmasıdır. Marx, sos­yal bir sınıf olarak kapitalistlerin çökeceğini ve onların yerlerini başka grupların alacağı fikrini ileri sürmüştür. En kuvvetli Anti-Marx’istler bi­le bu fikri kabul etmeli ve bu fikre değer vermelidir. “Saygı değer” bir çok modern sosyolojik teoriler, görüşleri itibariyle daha ziyade statik, ve sistem yapma meraklısı oldukları için oldukça faydasızdırlar. Bu çeşit teo­riler, nerede ve ne zaman olursa olsun, sosyal değişmenin her yerde hazır ve nâzır olduğunu ve bilhassa içinde yaşadığımız yüz yıldaki değişiklikle­sin inkilâpçı özünü kabul etmezler. Bu sosyologlar, bir kaçı hariç, “Sos­yal Dinamikler – Social Dynamics’’ in sosyoloji oldıığnmı ve sosyal sta­tiğin değişmelerini yorumlamak için insan eliyle yapdmış bir nesne ol­duğunu kabul etmezler[4]. Marx’çi sosyoloji ise hiç değilse bunu teslim etmiştir.

Böylece, Marx, kapitalist sınıfın çökeceğini evvelden haber vermiş. fakat kapitalin “İktidar – Power” demek oldıığnmı ve kapitalist yoldan başka metodlarla iktidarı elde edı ıı her hangi yeni bir sınıfın, servetin geti­receği nimetleri ele alarak neticede bir iktidar; genişletmeye çalışacağı­nı görmemiştir. Tarih boyunca iktidarı elde etmek için başlıca üç metod kaydedilmiştir. Bunlar, politik, ekonomik, ve terbiyevî metodlardır. Bu metodlardan birini kullanarak ortaya çıkıp yükselen her yeni sosyal sınıf, yahut eski bir sınıfa katılan ek-sınıf, diğer iktidar kaynaklarını hâkimiyeti altına almaya çalışmıştır.

Meselâ, klâsik medeniyette Gentry, toprakları üstündeki feodal haklar yoluyla cemiyetin ekonomik temelini hükmü altına alma­yı başardığı için, başlangıçta iktidarı ele almış, bu büyük ekonomik iktidardan da hükümetlerin siyasî hâkimiyeti ortaya çıkmıştır. Feodal özlü ekonomik haklar onlara ordulara sahip olma kuvvetini vermiş, ordu­lar da onlara kısa bir zamanda hükümet etme yetkisini sağlamıştır. İda­reyi bir defa ele aldıktan sonra, “yüksek tahsil” yahut “bilgi” o zaman­ki şekli ile onların malı olmuştur. Meselâ okur yazar olmayan Justin, or­du seçimi ile İmparator olmuştur. Ondan sonra gelen Justinian ise yüksek bir tahsil seviyesine ulaşmıştır. İktidarı elinde tutan aileler olarak, bu yeni şefler cemiyetin ekonomik idaresine sahip çıkmışlar, böyle bir du­rumda, kilise ile devleti birleştirerek dinî şefler-liderler olmuşlardır. Corpus Juris Civilis’in dördüncü kısmındaki dinî iktidara ait yeni ka­nunlar, kısmen bundan doğmuştur.

MakedonyalI II. Philip (382-336) in politik kudreti vardı. Oğlu Bü­yük İskender (356-323) Aristotales’iıı talebesi idi ki, bıı, bugün için bili yüksek tahsil sayılır. İskender’in fetihlerinin sonunda, Philip ile Alexandr­in plânları, neticede bütün Yakın Doğuda ekonomik iktidara yol aç­mıştır.

Din adamları, M.S. IV ve V. yüz yıllarda, o günlerde tek önemli öğ­renme kurumu olan Manastır tahsili ile sivrilmişlerdir. Bundan sonraki beş yüz yıl içinde kilise, siyasî idareyi hemen hemen tamamiyle hükmü altına almıştır. XII. yüz yıla doğru ise, ekilmeğe elverişli verimli topraklar üze­rindeki haklarla Avrupa’nın ekonomik kudretinin büyük bir kısmı elle­rine geçmiştir.

Marx bir cihetten, ve sadece bir cihetten, haklı idi: İktidara yüksel­menin eski ekonomik yolları olan ticaret yolu, şimdiki teknik cemiyeti mize daha uygun gelen başka metodlara yerini verecek ve sonunda sili ııip gidecektir. Yanıldığı nokta ise. bu yeni okumuş seçkin sınıfın, eko­nomik ve politik hâkimiyeti elde etmek ve kazanmak için, ileri hamle yapamayıp duraklayacağını sanması olmuştur.

 

VII. Bazı tanınmış ailelerden misaller :

Çalışarak belirli bir yoldan iktidara yükselmiş sosyal bir sınıfın, di­ğer yolları da birleştirme konusunda gösterdiği meyili. ailelerin tarihle­rinde görmek mümkündür. Meselâ, Amerika’daki meşhur ailelerden dördü şunlardır: Kuzeyden Ford’larla Rockefeller ler. New Eııglaııd – daıı Keııııedy’ler, Wirginia’dan da Byrd’lerdir. Bıı ailelerden üçü. lider­liğe evvelâ yalnız ekonomik yollardan, dördüncüsü ise siyaset yolu ile yükselmişlerdir. Bıı ailelerin dördü de kısa bir süre sonra kendilerinden hemen sonraki kuşakta, tahsil seviyeleri ile dikkati çekmişlerdir. Biz sa­dece Ford, Rockefeller Foundations – vakıflarına ve Byrd lerle Kennedy- leriıı çeşitli akademik ve İlmî bağışlarına işaretle yetinebiliriz.

Wirginia’nın sosyal .sistem üzerindeki hâkimiyeti (daha da kuvvetli millî tesirleriyle) Byrd’leriıı tesirleri. Kennedy’lerin başkanlığı ellerin­de tutması. Rockefeller’lerin New-York’un idaresini üzerine alması ve Başkanlığı umması, bütün bunlar zamanımızda bu kişilerin siyasi iktidarını açıkça göstermektedir. Zamanımıza kadar Ford’lar terbiye ve iş sahalarındaki başarılarına oldukça yakından bağlanmışlardır.

Dünya çapında bir iktidara yükselme, bazan fertlerin hayatı boyun­ca da görülebilir. Meşhur bir general, yahut zengin bir kişi, çoğu zaman bir college — üniversite başkam olmaktadır. Fakat genel olarak denebi­lir ki, bir tek kişinin hayatı, iktidarın her üç kökünü birden kavrayabilmesi için çok kısadır.

Bir mânâda, bu devamlı .şekilde iktidara ve iktidarın bütün kaynak­larına olan ‘‘düşkünlük”, sosyolojik dilli* konuşmak gerekirse, bir bakı­ma hayırlı olmuştur. Çoğu zaman Lord Aeton’un söylediği ileri sürülen bir “axiom” vardır: “îktisad bozar, ifsat eder: mutlak bir iktidar ise. mutlak olarak bozar”. Bir insan hayatı, her sahada tam bir iktidar elde etmeye yetmez. Kaldı ki, bu mümkün olsa bile, iktidar için beslenen de­vamlı istek, çoğu zaman bu kazanılan iktidarın kötüye kullanılmasına set çeker. Ancak sosyal sınıflarla büyük hanedan aileleri, bütün saha­larda gerçekleşen mutlak bir iktidar elde edecek kadar uzun ömürlü olabilmektedirler ve çoğu zaman böyle iktidarlarda bozucu, ifsat edici yönler de belirmektedir. Bir sınıf veya hanedan ailesi mutlak iktidarı el de edinceye kadar iktidarı ele almaya çalışanların çok sayıda oluşu, baştaki tek kişilerin iktidarı kötüye kullanmasına engel olur. Eğer zen­gin, siyasî, yahut tahsilliler grubu rekabet halinde iseler, o zaman ikti­darın kötüye kullanılma imkânları engellenmiş olur. Eğer zengin, tahsilli ve siyasî bakımdan kuvvetli olanlar ayrı gruplar halinde iseler, grup­lardan her biri diğerinin taşkınlığını frenler.

Şimdi bizim problemimiz, tıpkı eskiden din adamlarının, Klasik Gentry’nin yerine geçmesi gibi, daha önce Tüccar (Mercantile) tarafından işgal edilen liderlik mevkiinin nasıl yavaş yavaş aydınlar sınıfının eline geç­tiğini etraflıca incelemektir.

VIII. Aydın — Intelligentsidmn ilk ortaya çıkışı ve yükselmesi :

XVI. yüz yılın daha başlarında, zamanlarının sosyoloji sahasına ye­nilik getirmiş olan değerli sosyologlardan Machiavelli (1469-1527), De~ siderus Erasmus (1466-1536) ile Martin Luther (1483-1546), o devrin din adamlarının ahlâk bakımından bozulduklarını ileri sürüyor ve bu­nun apaçık bir hâdise olduğunu belirtiyorlardı. O zamanlar, Ticaret (Mercantilisme) yükselme hamleleri göstermeğe başlamıştı. Fakat ka­pitalistin ve iş adamının Mercantile’in asıl kâr yılı® en aşağı iki yüz yıl sonra tam olarak kendini belirtecekti. Yine XVII. yüz yılın hemen baş­larında, teknikte ve bilgide öyle değişmeler olmuştu ki, bu gün Aydın­lar sınıfını hâkim duruma getirme yolunda temel prosesler sayılan mo­dern ilim ve öğrenme, iyiden iyiye harekete geçmişti.

XVI. yüz yılda, yeni Amerika dünyası eski dünyaya katılmıştı. Bir­biri ardından gelen yeni yeni zaferlerle, yeni dünyadaki yüksek mede­niyetler, başta Aztek, sonra Maya ve nihayet İncalılar’ınki olmak üze­re, yıkılmış ve bu ülkelerin insanları Avrupa’nın hâkimiyeti altına gir­mişti. Böylece, sömürge sisteminin de temeli atılmış oluyordu. Artık Dünya biliniyordu ve Avrupa yeni fikirler yolunda ileri hamlelere ha­zırdı. Bundan ötürü, XVII. yüz yıl temel ilmin ve yeni fikirlerin yüz yılı olmuştur. Bu devrin tarihinin ilim ve fikir sahasındaki gelişme olduğunu be­lirten en iyi misal, Isaac Neıuton’ un (1642-1727) hayatıdır. Newton’un fizik ve hareket üzerine olan kanunları XIX. yü/ yılın sanayi inkilâbının temelini hazırlamıştır. Bu devrin diğer en mühim siması olarak Francis Bacon (1561-1626) da kayda değer. Kendisi ilimde biraz safdil, çocuksu da olsa, ampirik araştırmayı harekete geçirme yolunda yaptığı tesir ba­kımından sosyal liderlikte Tüccar sınıfının yerine Aydınların geçmesi­ni sağlayan hamle ile. Newton’un yanında yer alabilir.

XVIII. yüz yıla çoğu zaman “akılcı-rationaıist” çağ adı verilir. Bu­na da sebep, ekseri resmî (formal) tahsili olmayan üstün kabiliyetli ba­zı kişilerin, iki sahada, insanın insanla ve insanın tabiatla olan münase­betlerinde araştırma ve “sağ duyuya” yer vermekle, optimist (iyimser) doktrinleri ortaya atmış olmalarıdır. Rousseau (1717-1778), Thomas Paine (1737-1809) ve Benjamin Franklin (1706-1790), bu devirde, bu çeşit fi­kirlerle dünyanın dikkatini çeken kabiliyetli kişiler arasındadır. Bunlar­dan ikisi, Paine ile Franklin, aynı zamanda mucid de idiler. Onlardan sonra, yeni kuvvetler harekete geçmiştir ki, bu, iş adamlarının, yahut tüccarların yerini aydınların alması demekti.

 

IX. Tüccarların iktidarda zirveye ulaşması :

XIX. yüz yıl, bir yandan tüccar sınıfının liderliğini, belirli bir şe kilde başa geçmesini, kudretinin zirvesine ulaşmasını, bir yandan da. Aydınlar sınıfının iyiden iyiye şekillenmiş rüşeym-embryon safhasını ifade eden bir çağdır. Bütün bu çağ boyunca iki zıt felsefe liderlik için çarpışır: Bunlar Tüccarın “bırakın yapsınlar” diyen kapitalizmi ile, ye­ni ortaya çıkıp sivrilmeğe başlayan, ilk baş kaldıran aydınların Marxiz- midir. Marxizmin önderleri Hegel (1770-1830) ile, XIX. yüz yılın başlan­gıcının, yahut XIX. yüz yılın bütün “isyancı entellektüel” aydın mek­tebidir (Fourier 1772-1837; Saint Simon 1760-1825).

XIX. yüz yıl oldukça iki yönlü (ambivalant) diyebileceğimiz bir ka­rakterle kapanıp sona erer. Şüphesiz ki Tüccarlar bütün batı ülkelerin­de kudretlerinin zirvesinde idiler. Yarı sanayileşmiş yerlerle ekonomik sahaların çoğunda milyarderler ve milyarlarca dolarlık hususî korporas- yonlar, tröstler, karteller ve konsorsiumlar geçerlikte ve bilinen olaylar­dı ve ekonomik sahanın bir çok dallarında da çelik, petrol, tütün, tekstil, kereste, maden v.s. tatbik yolu bulmakta idi.

Bununla beraber, bu Tüccarlar sınıfı oldukça huzursuzdu. Bunun da böyle olması gerekiyordu. İlk inkılâpçı ve hiççi (Nihiliste) aydınların idare ettiği halkçı hareketler her yerde kudretlerini sarsıyordu. Bu ha­reketler, henüz tam bir meydan okumayı sağlıyamamakla beraber, siya­sî liderlerden destek bulacak kadar yeter önemde idi. Bu siyasî liderler ya Tüccar sımfındandı, ya da ellerindeki iktidar daha ziyade Tüccarla­rın tasvibiyle sağlanmıştı. Fakat “kütlelerin ayaklanma hareketleri” he­nüz içten içe hazırlanıyordu. Aydınları hoşnut etmek için haklarını tes­lim eden politikacılara en tipik misal olan kişiler, Almanya’da Bismark (1815-1898), az sonra da Amerika’da Théodore Roosevelt’dir (1858-1919).

Asilzâde olan Roosevelt bu değişen lider tipinin bariz bir misâlidir. Hali vakti yerinde bir aileden olup, tahsilini Harvard’da yapmıştı. Sivil harp emeklisi olan son Amerikan Cumhur Reisi William Mckinleyf 1834­1901) in öldürülmesinden sonra 43 yaşında iktidara gelmişti. Roosevelt halk tarafından tutulmuştu ve kendisine (diğer karakteristikleri arasın­da) “tröst parçalayıcı” lâkabı verilmişti.

Bununla beraber, bu sahnenin altında içten içe geniş çapta teknik bir ihtilâl hazırlanmakta idi. Bu sebepler az sonra, büyük bir önem taşı­yan yeni bir sosyal sınıfın, okur yazar cinsten bir teknokratik, ilim yolu ile hazırlanmış aydınlar sınıfının ortaya çıkmasını zaruri kılmıştır. Bu yeni sosyal liderlerin kütlelerin içinden çıkması gerekiyordu. Her istihsal prosesi, çelik, elektrik, içten yakıt, makine ve yeni “seri imalât” yani “kapitalist” prosesler tarafından değiştiriliyordu. Telefon, sinema, as­falt yollar, günlük gazeteler, otomobiller, traktörler, uçaklar, demir yol­lan, fabrikalar ve bütün bunlann sonucu olan büyük şehirler her yerde belirmekte idi. Bütün ekonomik hayat prosesleri büyük çapta bir değiş­meye uğruyordu.

Bu yeni şeyleri yapmak ve idare etmek, yeni bir aydınlar sınıfım, zaruri kılıyordu. Aydınları meydana getirmek için ise, yeni bir terbiye, yetiştirme faaliyeti ve yeni bir insan tipi, okumuş insan gerekiyordu. Bu faaliyetler, proseslerle yeni bir sosyal sınıf gelişmişti. Bu da beyin yeri­ne adalesini kullanan eski insan tipinin ortadan kalkmasına yol açtı[5]

 

X. Aydınlar sınıfı ve sosyal sistemleri :

Bir Aydınlar şımfı tarafından idare edilmeyi mümkün ve kaçınılmaz hale koyan sosyal bir sistem, bir çok önemli karakteristiklerle diğer sı­nıflardan ayrılır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  1. Başlayışı, istihsal tekniğindeki inkilâpçı bir değişme ile belir­lenmiştir;
  2. Yeni prosesler, sözlü açıklamaların ) i rine matbaada basılmış açıklamaları koymuştur;
  3. Çoğunu ancak uzmanların anlayabildiği baştan başa yeni keli­meler ortaya çıkmıştır;
  4. Yeni proseslerin — faaliyetlerin — yaratıcı icatçıları ile, yeni icat­ları düzenleyip yürüten teknisyenler arasında büyük bir fark baş göstermiştir.
  5. Cemiyet o kadar karmaşık bir hal almıştır ki, idare eden lider­ler etraflarında iyi yetişmiş teknik müşavirler istemek zorunda kalmışlardır. Bu teknisyenlerden yarı muhtar bürokrasiler mey­dana gelmiştir;
  6. Bu okur yazarlar bürokrasisi sosyal itibar kazanmıştır. Başlan­gıçta bunlar şüphe ile karşılanmış ve ‘‘beyin tröstçüleri” (egg heads “sivri akıllı” diye adlandırılmışlardır. Sonraları ise üstün­lükleri kabul edilmiş, ekonomik ve sosyal bakımdan yükseltilmiş ve lüzumlu oldukları anlaşılmıştır;
  7. Bu Aydınlar sınıfını bürokrasiler için yetiştirmek üzere tahsil sistemini büyük çapta genişletmek gerekmiştir;
  8. Genişleyen tahsil sistemini takviye etmek için, kütlenin o zama­na kadar kullanılmamış olan yaratıcı kuvvetlerine, o zamana kadar görülmemiş bir şekilde toptan başvurulmuştur. Din, do­ğum, ekonomik veyahut İdarî faaliyetler yerine bundan böyle di­kine sosyal değişme, ve ilerleme imkânı için en elverişli yol ve usul “tahsil” olmuştur;
  9. Yeni sosyal sistem o kadar sür’atle harekete geçmiştir ki, “bü­rokratik” kafalar ile yaratıcı kafalar arasındaki çatışma çetin­leşmiş ve bu çatışma yavaş yavaş sınıflar, kastlar, bölge, aile ve ’kişiler arasındaki eski sosyal kıskançlıkların yerini almıştır.

 

XI. İnkılapçı teknik değişme :

Aydınlar sınıfının hâkimiyetine imkân veren bir sosyal sistem, bir çok önemli karakteristiklerle diğerlerinden ayrılır. Eskiden yeterli olan ekonomik verimin bütün teknik proseslerinin artık kökten değişmesi ge­rekmektedir. Bu değişmeler o kadar geniş çapta olmağa başlamıştır ki. önemi ne olursa olsun, hiç bir prosesin — faaliyetin — bundan en geç elli yıl evvel bilinip anlaşılmasına imkân kalmamıştır.

Belki de insanlığın buna benzer ancak bir tek tecrübesi daha olmuş­tur. O da bundan 10.000 yıl evveline kadar sürüp giden, yiyeceğin doğ­rudan doğruya elde edilmesi yerine, ehlileştirilmiş hayvan ve bitkilerin geçmesi şeklinde olan değişikliktir. Öyle sanılıyor ki, bu hareket Orta Asya’nın “mümbit yarım ay” kısmında başlamış ve dünyanın diğer kı­sımlarına yayılmıştır. îlk Amerikan medeniyetlerinde hemen hemen ay­nı zamanda, bilhassa patates, fasulye, sebze ve mısır için bıma benzer değişikliklerin başlamış olması mümkündür. Bu iki ayrı ayrı gelişmiş ziraat medeniyeti, 1500 sıralarında Amerika’nın keşfi denen zamana ka­dar birbiriyle kaynaşmamıştır.

Bu her biri aşağı yukarı on bin yıllık iki birbirine benzer kültürün bir­birlerini anlamaları mümkündü. Amerikalılar at, davar, buğday ve üzü­mü, Avrupalılar ise, mısırı, patatesi ve bir çok sebzeyi benimsemişlerdir. Bununla beraber, teknik ilerleme gösteren memleketlerde, o zamandan bu yana olan bir kaç yüz yıl içindeki değişiklikler o kadar kökten ol­muştur ki, meselâ, İspanyolların 1500 de Meksikayı ve Güney Amerika- yı işgalinden sonra, Batılı Amerikalılar’da (Westerners), hindi bulun­mamasına rağmen, hindinin nasıl olup da Amerika’da yetiştirildiğine, bu gün bir Mayalı Indian (yerli) bir türlü akıl erdiremez.

 

XII. Yazılı bildiriler (instructions) ve yeni kelimeler:

Bu yeni sistemin bir başka cephesi de şudur: Kelime veya ağızla olan açıklamalara ve istihsal faaliyeti izahına, yeni sistemde, baştan başa yazılı açıklamalar katılmış, hattâ bazan eskilerin yerini yeni ya­zılı açıklamalar almıştır. Ancak kulaktan dolma kelimelerle haberleşen, okur yazar olmayan bir toplum bu yeni sisteme pek giremez. Zira ha­berleşme problemleri çok karmaşık bir hal alır Anne babalar artık ço­cuklarına bir geçim yolu öğretmekten âcizdiıler, çünkü çocuklar anne babalarının günündekinden çok farklı faaliyetler (processes) gösteren bir cemiyette çalışacaklardır.

Meselâ, bir çiftçi çocuğuna sapan kullanarak mısır ekme işini öğ­retir. Fakat son bir kaç yıl içinde, bir çok çiftçi mısın yetiştirmekten vaz geçip, onun yerine mısıra zarar veren muzır otların üremesine bi­yolojik bakımdan engel olan şimik maddeler kullanmaya başladılar. Böy­lelikle maksat daha az emek ve masrafla elde edilmektedir. Pratik ba­kımdan, bütün faaliyetler (processes), bu değişmez ve durmak bilme­yen metod değişikliğine kendini kaptırmıştır.

Bu durumun bir cephesi de, yazılı açıklamaların çok karmaşık bir hal alması, ve ancak o sahada yetiştirilmiş kişiler tarafından anlaşılabil­mesidir. Meselâ bütün radyo, televizyon ve sobaların arkasında anten tertibatı için şekiller vardır. Fakat bunları öze’ şekilde yetiştirilmiş ta­mirciden başka kim anlar ki? Bunun bir kısmı da sadece uzmanlara hi­tap eden kelimelerle ortaya çıkmaktadır. “Ağır su” ve “katı haldeki ci­simler fiziği” gibi terimler ortaya atılmıştır. Meselâ bir gazetede “kati cisimler fiziğinde” çalışan bir patronun işçi aradığına dair ilân görülür. Gazeteyi okuyanları nancak belki yüzde birinden azı bu patronun ne aradığım anlar. İsimlendirilmesi gereken yeni yeni şeyler bulmaktayız. Meselâ, biz şimdi otuz üç çeşit su biliyoruz ve alelâde okur yazar kişi lere bunları anlatabilmek için sadece bir isimle bir sıfat var elimizde: Su ve ağır.     

                                     .

XIII. Yaratıcıların teknisyenler karnisinde ki durumu :

Yeni sosyal sistem o kadar karmaşık bir hal alır ki, ancak insanların küçük bir kısmı bu ferdî procesleri daha da geliştirebilecek kadar anla­yabilir. Bunlar daha okumuş ve ehil kişiler, yaratıcı, mucit ve yeni çığırlar açan kimseler olurlar. Aydınlar sınıfındaki kütleler, yeni bilgileri kulla­nabilecek kadar bilgili, fakat icat kabiliyetinden mahrum teknisyenler olurlar. Bunu canlandırmak için, alelâde yüksek okul diploması alanlar la, daha mahdut sayıdaki doktora yapan (Ph. D.) yahut aynı derece­deki payeye erişip yaratıcılık yolunda olanların farklı durumunu ele alabiliriz. 1959 da Amerika Birleşik Devletlerindeki tahsil kurulları 440.304 lise, yahut üniversite mezunu vermişlerdir (Bachelor veya da­ha yüksek derece). Bunların ancak 8942 si, yahut yüzde ikisi doktora yapmıştı.

Açıkça bilindiği gibi, doktorluk payesinin verilmesi yaratıcılık için bir garanti değildir. Sosyal ilimlerde yirmi beş yıl evvel doktora yapmış olanlar arasından, İlmî yayın yapmış, yahut ilim dünyasında sesini du­yurmuş olanlar yüzde onu bulmaz. Fizik ilimlerde, Charles Darvvin’den beri belki ancak yirmi beş kişi zamanımızın en büyük yeniliklerinden biri olan ziraat mahsullerinin geniş çapta melezleştirilmesine götüren yenilik ve keşiflerin başarılmasında âmil olmuşlardır. Buna benzer bir şekilde, atom bombasının ve yeni fiziğin Newton fiziğinin verim- geç­mesinde âıııil olanlar da ancak otuz beş kişidir.

İş şirketleri şimdi bonıı bilmekte ve doktorası olan kişileri kullan­dıkları zaman onlara verdikleri ücretle alelade diploması olanlara ver­dikleri ücret arasındaki farkla bonıı belirtmektedirler. 1961 de Birleşik Amerika Devletlerinde bir yüksek mektep mezunu, yahut “bachelor” işe alındığı zaman yılda fevkalâde olarak 60UU dcıar aıırdı. Henüz doktora yapmış (Phd) araştırıcı gençlerin işe başlarken aldığı ortalama ücret ise 12.000 dolardı”[6].                                                                

Araştırma merkezlerinde, yaratmaya kabiliyetli olanlarla, daha zi­yade yardımcı olan aydınlar kesin bir sınırla birbirinden ayrılır. Sebep­lerden biri, araştırmanın pahalıya mal olmasıdır. Bir tek ilim adamının bir lâboratuvardaki hazırlığı için gereken malzeme, bazen 15000-20000 doiara mal olmaktadır. Birleşik Devletlerdeki Dııpont şirketinde 1958 de ücretle çalışan 2200 Phd’li — doktora yapmış — ilim adamı vardı. En başta gelen araştırma müesseseleriııden biri olan Massaachusetts Insti­tute of Technology’de ise. ayın yd içinde ancak 800 doktora yapmış ilim adamı vardı. Bu büyük sayıdaki ilim adamları yaratıcı olanlarla, daha ziyade yardımcı olarak kabul edilenler olmak üzere, kısa zamanda bir birinden ayırd edilmektedir.

Bir mânada, araştırma artık plânlaştırılmıştır. Birinci Dünya Sava­şından evvel General Elektric tarafından “enkandesan ampuller” île, Dupont kimyacılarının 1938 de geliştirdiği naylonun bulunuşunun tesadüf eseri oluşu ileri sürülmekledir. Şimdi ise işlerde, plânlaştırma yo­luna girilmiştir. Dııpont, o zamanki âdetin aksine, araştırıcılardan “da­ha basit” materiel üzerinde güçlerini toplamalarını isterdi. Böylelikle, sadece dört basit atomdan ibaret bir materiel olan “formaldehyde deldrin” adlı kırılmaz madenî plâstik meydana gelmiştir ki, bu madde 1959 dan beri 500 kadar çeşitli mamulde kullanılmaktadır.

Plânlamaya rağmen, her çeşit yeni fikir kabul edilmektedir. Atlas Powder Şirketi karbonidratlar üzerinde yaptığı inceleme sırasında, ka­nın basıncını azaltan bir molekül bulmuş ve bulunan bu fikirden kendi .sahasının dışında faydalanma yolunu tutmuştur. Firmalar, İlmî yazılar yazan ve yayınlayan genç ilim adamlarına karşı hususî bir dikkat gös­termekte ve bunlar neticede “yaratıcı” denen gözde bir grup haline, gelinektedir. Bıı firmaların geniş bir patent mümessiller heyeti vardır, işle­ri de, yaratıcıların çalışmasını çok yakından gözleyerek, hemen gelişil gelişmez yeni fikirlerin patentini elde etmektir 1965 de Birleşik Devlet­lerde sanayideki esas araştırmalar için harcanacak paranın 500 milyonu aşacağı tahmin edilmektedir ve bu 1956 da harcanan 189 milyona ilâ­vedir. 1958 de General Elektric araştırıcıları 225 ilmi yazı yayınlamış­lardır, 1960’da ise, bu sayının 400’e yükseleceği tahmin ediliyor[7].

 

XIV. Bürokratlaşma ve tahsil yolunun genişlemesi ;

Pek tabii olarak bu aydınlar grupu, bir bakıma gözde bir azınlık oldukları için, yarı muhtar ve müstakil bir hale gelmişlerdir. Bu bürok­ratik meyil, büyük iktidarı ele geçiren gruplar için kaçınılmaz bir olay­dır. Bürokratlaşma, bilhassa sulh zamanında orduda, idareyi elinde tu­tan çevrelerde, dinî organizasyonlarda ve üniversitelerde kendini gös­terir. Buna rağmen, iş sahasına da sirayet eder ve sanayiin, kısımları ara­sında sürekli zıtlıklara sebep olur.

Başlangıçta aydınlar sınıfı umumiyetle halk tarafından benimse­nip kabul edilmemiştir. Birleşik devletlerde 1930 sıralarında ilk iktida­ra geldikleri zaman “beyin tröstcüleri” sayılmışlardı. Sonraları, 1940’da ve 1950 başlarında, küçümsenerek “sivri akıllı” (egg heads) diye ad­landırılırlardı. Zamanla, git gide kabul edilmeleri gerekince de bir çeşit kahramana baş tacı ilim adamı belirmiştir. Tabiî bu hayranlık biraz da “pervasız insanlar”a karşı duyulan bir çeşit çekinme, korku ile karışık bir histi.

“Aşırı sağcı” hareketler ortaya çıkarak, aydınlar hakkında şüphe uyandırmağa çalışmaktadır. Rusya’da bu hareketler aydınlar sınıfı ara­sında Marxism’den “sapma” ittihamma götürür. Birleşik Devletlerde ilim adamlarının göze çarpar mevkide olanlau devamlı olarak “komü­nist meyli” ile ittiham edilmektedir. İlim adamı çoğu zaman güvenilir bir dununda olmaktan uzaktır. Sahasını iyice bilmek için Rusya dahil, diğer ülkelerde olup biten çalışmalardan haberdar olması gerekmekte­dir ve çoğu zaman bu durum, sağcı hareketler tarafından yapılacak ten­kitlere zemin hazırlamaktadır.

Buna rağmen, teknikte ileri ülkelerin sosyal sistemi o zamandan bu yana o kadar değişmiştir ki, artık bu gelişme faaliyetlerinde geriye dönülmez. Tahsil seviyesi süratle genişleme zorundadır.

Bu yeni karmaşık faaliyet-prosesler geçmişte olduğundan çok daha yüksek bir eğilim faaliyeti gerektirmekledir. Terime faaliyetinin yaygın olması lâzımdır. Az okumuş, liseyi bitirmeden havata atılan kişiler içim gitgide cemiyette yeri olııııyacaktır. Hatta bu gün bile faaliyeterin çoğunda liseyi bitirenler, ekonomik sırada aşağı basamaklarda ve sadece küçük bir memur olarak kalmaya mahkûmdurlar.

Marx zamanında iki çeşit proletaria bilinmekle idi: alelade, ücretli işçi ile daha aşağı, “yığın (Lıımpen) proletaria!.” Alelade proletaria okııe yazar değildi, iuınpen “Lmnpeu-prolelanat – vırtık elbiseli, aç işçi çığını“ ise serseri sayılırdı ve hatta devamlı işçi olarak da kullanılmazlardı. Şim­di toknolojik ülkelerde, proletaryanın verine geçen, sadece yalnız ‘’lise­yi bilirenler’Mir. mektebi bitirmeden terkedeiıler ise. \eııi “yığm-lum- peıı“ proletaryayı meydana getirmektedir. Bundan ölürü de. kütleler arası çatışma, daha fazla bir eğitim için ‘sapılmaktadır. Sayısı geniş olan lise bitirmiyen kimseler için elimizde gerçek ealıştırma yerlerimiz yok­tur. Aynı zamanda tahsilin gayesi, mümkün olchığıı kadar, ehil – kalifiye kimselerin hepsini yüksek okullarla, üniversitelere ve üniversitelerden öte­ye çekip almak ve böylelikle gittikçe artmakta olan teknolojik faaliyetle­re yardımlarını sağlamaktır.

 

XV. Bürokratik temizleme :

Yeni aydınlar sınıfı iktidara gelince aydınlar iktidardaki sınıfların içinde hüküm süren de\ anili karışıklıkların önceden pek tecrübesini ge­çirmeden. soınmhıhığn üzerlerine almış bulundular. Bundan evvel bu gruplar tenkit edilmeksizin sadece tenkit etmeğe alışmışlardı. Şimdi ise., kendileri tenkit me\zuu olmuşlardı. Bu. tehlikeden uzak ve masını olaıe akademik hayatı bırakıp, servetin çoğu zaman şartlara ve tesadüflere bağlı olduğu gözde mevkilere yönelmek demekti.

Devlet idaresinde, yahut iş sahasında teorik bir plan vahim neti­celer doğurmaz, yeter ki plânı yapan kişi, planı tatbik etmesin, aksiorr haline geçirmesin. Eğer her hangi bir sebeple plân başarısızlığa uğrar­sa. plânı yapan sorumlu tutulur.

Hükümet idaresinde, her hangi bir sebeple hükümetin başındaki si­yaset adamlarının başarısızlığa uğradığı zaman Rus Aydınlarının devamlı olarak ortadan kaldırılıp temizlenmeleri, bunu açıkça gösterir. Yalnız haşarıya kıymet verilir. Başarısızlık, diğer kıskanç bürokratlara, halkın korkusunu iktidardaki gruplara karşı yöneltme fırsatını verir.

Birleşik Devletlerde buna bir misal, Küba fiyaskosu denen hâdise ile iktidardaki Aydınlar sınıfı hakkında uyandırılan şüphedir.

Bu ekonomik bürokraside de görülebilir. 1960’a kadar bir kaç yıl boyunca, idealin ‘‘organizasyoncu kimse” olduğu kabul edilirdi. Bu te­rim William F. Whyte’m tehlikeyi göze almaktan çekinen, “meclis ani”, dışa dönük iş adamı için ortaya attığı bir terimdi. Bu tip insan öne atılmaz, karar vermek sizin “komisyonlar’’ kullanıldı. Bu gibi kimselere “gri ilanei kostümlüler” “başa geçme sevdalısı orta halli iş adamı”, yahut mahut “bas­ma kalıp iş adamları” adı da.

1959-1960 yıllarının ekonomik alaborasiyle iş kârlarının durakladı­ğı zamana kadar her şey yolunda gitmiştir. Birden bire iş sahasının me­totları değişmeye başlamıştır. Artık müstakil, başına buyruk,, komisyon­suz kişiler göze çarpmakta ve “organizasyoncu kimseleri” aşarak iktida­ra yükselmekte idi. “Şahsiyet testleri” ve “Komisyonla çalışanlar” git­gide bırakılmış ve işleri, o zamana kadar revaçta olmayan usullerle yü­rüten kimseler aranır olmuştur. “Tatlı dilli” kimselerin yerine “cüret­kâr, atılgan” sebatkârlar geçmektedir. “Başına buyruk” diye dilimize çe­virdiğimiz “maverick”. sürüden ayrı giden dana için kullanılan bir Amerikan tabiridir. Sosyal ilimlerde fertçilik-individnalism, bağımsızlık ve bir çeşit eksantriklik mânâsına gelir.

 

NETİCE :

Konuşmamızın konusu Batı ve Dünya cemiyetlerinde hakimiyeti ele alan yeni lider sınıfının mahiyetini gösterir. Bu, terbiye ve aile sis­temlerinde geniş değişiklikler gerektirmektedir. Gerek bu mevzuun, ge­rek diğer konuların bundan sonraki analizlerde inceden inceye ele alın­ması lâzım gelecektir.

 

Kaynaklar:

 

[1] Bkr. Carle S. Zimmerman: Family and Civilization, New york .1947, Chs. 12. 13. 17. 18.

[2] Bk. C. C. Zimmerman: A. g. e. Chs: 17, 18: 

[3] Bk. Prosper Boissonade: Life and Work in Medieval Europe, New York. 1927. bk. Viconte G. d’avenel, “Le nevellenceut de jouissance” Paris 1913 ert “Paysans et ouvriers depuis sept ceut ans. Paris 1899. Kz. Bk..James E. Thorold – Rogers’un.

[4] Bk. C. C. Zimmerman: Patterns of Social Change, Public Affairs Prers Washington, D. C. 1956. Ibid Contemporary Sociology, Philosophical Library N. Y. 1958:

[5] Sosyal değişmenin muhtelif veçhelerini gösteren bu kısa şema ne bir ta­rih, ne de Spencerin XIX. asır tipindeki modası geçmiş, devrimci sosyolojisidir. Bu ritmik bir sosyoloji de değildir. Bu şema sadece, XX. asırda hayatın mâruz kaldığı geniş değişmenin daha iyi anlaşılması için Batı tarihini kısaca göz­den geçirmekte ve bazı sosyal problemlerimizi anlayabilmek için analojik bir zemin bulmaya çalışmaktadır. Bu ise, diğer üç büyük geçiş devresinin analizi sayesinde yapılmaktadır. 

[6] Bk. “Wall Street Journal”, november 16. 1961 “Basic Research by Thomas P. O’Toole

[7] Bk. O’Toole, in ‘Wall Street Journal”. November 16. 1961.

 

——————————————————————————

Kaynak:

http://www.journals.istanbul.edu.tr/iusoskon/article/download/1023005959/1023005483

 

[i] Prof. Carle C. Zimmerman, İstanbul Üniversitesi Senatosunun 1962-­63 ders yılı sonunda aldığı bir kararla İktisat Fakültesi Sosyoloji Profesörlü­ğüne Misafir Profesör olarak davet edilmiştir. Profesör 1963-1964 ders yıh serbest konferanslarına fiilen katılmıştır. Mevzuu her bakımdan mühim olan bu konferansı Edebiyat Fakültesi Doçentlerinden olup Harvard’da ilmi bir vazife De bulunan Dr. Nezahet Arkım Türkçeye çevirmiştir. Profesör ve Doçent arkadaşlarımıza Enstitü adına teşekkür ederiz.

 

Yazar
Carle C. ZIMMEBMAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen