Mezhep, etnisite ve bölge esasına dayalı izlenen siyaset bölücüdür. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici üslup da bölücüdür. Kahramanların, değerlerin, kıyafetlerin bir bölümünü diğerine karşı kullanan siyaset ayrıştırıcıdır.
Özcan YENİÇERİ Mezhep, etnisite ve bölge esasına dayalı izlenen siyaset bölücüdür. Kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici üslup da bölücüdür. Kahramanların, değerlerin, kıyafetlerin bir bölümünü diğerine karşı kullanan siyaset ayrıştırıcıdır.
Hayatın her aşamasında şu basit, vasat ve malayani sorularla karşılaşırsınız: Güvenlik mi demokrasi mi? Milletin devleti mi devletin milleti mi? Vahdettin hain mi, kahraman mı? Abdülhamit kızıl sultan mı, ulu hakan mı? Lozan zafer mi, hezimet mi? Önce Türk müsünüz yoksa Müslüman mısınız? Boğulmak üzere olan Hıristiyan Türk’ü mü, Müslüman İngiliz’i mi ilk önce kurtarırsınız?
Bu yüzeysel, üstünkörü, anlamsız soruların ayrıştırmak ve suçlamaktan başka hiçbir amaca hizmet etmediği açıktır. Bu yüzeysel ve uçuk tartışmalara milletin tamamına hizmet etmek için siyaset yapan unsurlar da dahil olmaktadır.
Millet ve devlet sorunu!
Devletler örgütlenmiş siyasi otoritelerdir. Esas olan milletlerdir. Devletler milletlerin varlığını sürdürebilmesi için kurdukları siyasi çadırlardır. Milletler kendilerini koruyan başındaki çadırları (devletleri) zamana, mekâna ve zihniyete dayalı olarak yenileyebilirler. Bu durum devletlerin milletlerin enstrümanı olduğunu gösterir.
Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu’nu aynı milletin farklı zamanlardaki devletleri olarak görmemek tarihi bölmektir. Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Türk milletinin farklı zaman dilimindeki devletleridir. Osmanlı Devleti özü itibarıyla 1299 yılında kurulmuş -rejimi… zamanı farklı- Türkiye’dir. Türkiye Devleti ise 1923 yılında kurulmuş -rejimi… zamanı farklı- Osmanlı Devleti’dir. Aynı çıkarımı Selçuklu ve Göktürk devletleri için de yapmak mümkündür.
Tarihe bir bütün olarak bakamamak!
Türkiye’de siyaset tekelci ve gerçeğin bir kısmıyla icrayı sanat eder durumdadır. Bu ülkede “Osmanlı” siyasetin bir kısmının, “Türkiye Cumhuriyeti” diğer kısmının tekelindedir. Abdülhamit’i siyasetin bir yanı, Atatürk‘ü diğer yanı sahiplenmektedir. Millet kavramını bir taraf kutsarken diğer taraf devlet kavramını kutsamaktadır!
Karşıt duruşu olan siyasetlerin birbirlerini şeytanlaştırmak gibi alışkanlıkları da var. Bu yüzden siyasetin bir tarafının, “kahraman” dediğine diğer tarafı “hain”, bir tarafının “zafer” dediğine diğer tarafı “hezimet” demektedir.
Bir ülke düşünün ki, siyasetinin bir bölümü “Türk’e”, diğer bölümü “Müslüman’a”, bir kısmı “Atatürk’e” diğer kısmı “Abdülhamit’e” yine bir kısmının “Osmanlı’ya” diğer kısmının Türkiye Cumhuriyeti’ne bakışı şaşı olsun.
Türkiye’deki siyasetin toplumu birlik ve bütünlüğünü sağlama kaygısı yoktur. Siyasiler, toplumdaki ayrıntı ve farklılıkları abartıp köpürterek rant aracı olarak kullanıyorlar. Bu durum, kitleleri karşı karşıya getirmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Türkiye’de bu yönü itibarıyla siyaset ayrıştırma aracı haline gelmiştir.
Değerlere hep birlikte sahip çıkmak siyasete zor geliyor!
Elbette Türkiye Cumhuriyeti’ni sindiremeyenler ile bölücüler yazdıklarımızdan muaftır.
Meşru ve legal siyaset yapan partilerden söz ediyorum. Selçuklusu, Osmanlısı ve Türkiye Cumhuriyetiyle tarihi bir bütün olarak görmek bu siyasi partilere de zor geliyor. Bilge Kağan’ı, Oğuz Kağan’ı, Sultan Fatih’i, Abdülhamit Hanı ve Atatürk‘üyle kahramanlarına saygı, Türkiye siyasetine ağır geliyor.
Türkiye’deki siyasete Türk tarihi, Türk devleti ve Türk Milleti bir bütün olarak ağır geliyor. Bu yüzden siyasi partiler tarihin, devletin ve milletin bir kısmını esas alarak siyaset yapıyor.
Abdülhamit ile Atatürk‘ü, Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti’ni, laikle muhafazakârı, türbanlı ile başı açığı bu siyaset bir arada düşünemiyor.
Fiilî siyasette karşılaşılan sorunlara geçmişten günah keçileri bulmak, yetersizlikleri ihale etmek siyasetin karakteristiği haline gelmiştir.
Tarih bilgisi ve bilinci eksikler, bugünkü şart ve ortamlardan düne bakarlar. Kendi dar, tek yanlı yaklaşımlarıyla tarihi yargılarlar. Önemli olan onların tarihi nasıl yargıladığı değil tarihin onları nasıl yargılayacağıdır!
——————————————————————-
05 Ekim 2016