Gideceğimiz yer Aşık Feymani Ağabey’in yaşadığı Azaplı Köyü.
Osmaniye’den Ahmet ve Veysi öğretmenleri aldık. Abdullah Ağabey Adana’dan. Biz de Mahmut’la Eskişehir’den.
Ahmet bir köy gösterdi; “Burası Yaşar Kemal’in köyü, Hemite.” dedi. Osmaniye ile Kadirli arasında bir köy.
Çukurova’dan geçiyoruz. Bir bahar havası var. Uzaklardaki dağların başı karlı.
Aşık Feymani Ağabey’e giderken onun türkülerini dinleyip gitmek lazımdı, öyle yaptık.
Turna bizim kültürümüzde aşkın, sevdanın, güzelliğin, hasretin, vefanın temsilcisi. Turna sevgisini kaybettiğimiz zaman bunları da kaybediyoruz.
Bir gün gençlerle iş yerinde sohbet ederken konu aşıklardan açıldı. Feymani Ağabey’i arayıp mümkünse son şiirlerinden birini okumasını istedim, kırmadı bizi. Okudu telefonda;
“Bu dünyayı demi devran sanırdım,
Her şey hayâl imiş, her şey düş imiş.
Bu yaşa gelince farkına vardım,
Her şey hayâl imiş, her şey düş imiş.
Nicesi şad olup zevk sefa sürdü,
Nicesi de mal mülk defterin dürdü,
Sabancı ne aldı, Koç ne götürdü,
Her şey hayâl imiş, her şey düş imiş.
Nice nice dert gizledim sinede,
Dosta bile sezdirmedim yine de,
İki şey öğrendim seksen senede,
Her şey hayâl imiş, her şey düş imiş.
Ey Feymani biter bir gün avazın,
En güzel sermaye nazın niyazın,
Şunu mezarımın taşına yazın,
Her şey hayâl imiş, her şey düş imiş.”
Esas konuyu Feymani Ağabey’in yazdığı bir başka şiire getireceğim de…
Turnalar saflığın, bereketin, sabrın da temsilcisi imiş aynı zamanda.
İki adet yumurta yaparlar ve kuluçka döneminde eşler sırayla yatarak birbirlerine yardımcı olurlarmış.
Katar katar giderlermiş.
Eşi vurulan , ölen ya da yaralanan bir turna, katarını terk ederek çığlık çığlığa eşinin düştüğü yere iner. Ve ölümün siyah koynuna gireceğini bile bile, eşini bırakıp da tekrar havalanmak istemezmiş.
Bir yaz mevsimi öncesiymiş, Nisan ya da Mayıs olabilirmiş.
Aşık Feymani Ağabey evinin önünde yatsı ezanını bekliyormuş. Cami de yakınmış evine.
Hava o kadar açık ve berrak imiş ki sinek uçsa görünürmüş. Aydınlık bir gece imiş velhasıl.
Hava güzel, dağlar heybetli, sevda yanığıymış zaman.
Dünyayı dinliyormuş Aşık Feymani.
Güney tarafından bir ses gelmeye başlamış ki müthiş. Biraz dinlemiş duydukları turna sesiymiş Çok duygulu, insanın içine içine işleyen bir sesmiş. İleriden bir gelişleri varmış ki katar tutmuşlar. Süzüle süzüle, ötüşe ötüşe geliyorlar. Feymani Ağabey dalmış gitmiş. Muazzam bir duygu seline kapılmış.
Turnalar tam tarlanın yanına geldiklerinde bir tüfek sıkılmış ve turnaların sesi kesilmiş. “Ben bittim” diyor Feymani Ağabey. Yatsı namazını kılmış gelmiş ama aklı turna sesindeymiş.
Camiye sabah namazına gitmiş. Sonra cemaatle biraz ayaküstü sohbet etmişler. Etraf yavaş yavaş aydınlanmaya başlamış. Sabaha az bir zaman kalmış.
Aklı geceki turna seslerinde evine doğru yürürken bir de bakmış ki yirmi beş, otuz metre ileride bir karaltı var. Bir turna dimdik duruyormuş. Herhalde kanadı kırık, uçamıyor, tutayım da tedavi edeyim, yarasını sarayım diye düşünmüş. Yanına yaklaşınca uçmuş az öteye konmuş. Bir de ne görsün vurulmuş bir turna, diğer turnanın uçtuğu yerde. Az ötesine uçan turna vurulmuş eşini beklermiş. Katar gitmiş, o ölen eşinin yanında kalmış. Ne yapsın Feymani Ağabey. Şöyle söylemiş eşini bekleyen turnaya;
Vurdular eşini kaldın yalınız,
Var git turnam eşin bana emanet.
Bu diyara neden düştü yolunuz?
Var git turnam eşin bana emanet.
Boşuna eğlenip kalma yolundan,
Ben bilirim garipliğin halinden,
Ağca dağın etrafından, salından,
Var git turnam eşin bana emanet.
Adınız türküdür gezer dillerde,
Sevdanız dolaşır hep gönüllerde,
Yoldaşların seni bekler yollarda,
Var git turnam eşin bana emanet.
Avcılar bilir mi ahdı amanı,
Eşini vurdular yatsı zamanı,
Çökmeden dağların pusu, dumanı,
Var git turnam eşin bana emanet.
Ötüşü ötüşü geldin bu yana,
Zalim avcı acı bıraktı sana,
Hallerin ayandır Ulu Sultan’a,
Var git turnam eşin bana emanet.
Yolun mu uğradı geldin kazara,
İsyan etme kader denen yazara,
Eliminen koyacağım mezara,
Var git turnam eşin bana emanet.
Feymani’yim ben de ayrıyım yardan,
Uçamam ki gidem ben bu diyardan,
Bekler esirgerim yağmurdan kardan,
Var git turnam eşin bana emanet.
Sonra o turnanın vurulduğu yere derince bir çukur açıyor ve hâlâ emanetini bekliyor Feymani Ağabey.