Azmi Olmayanların Merâsimi Bol Oluyor

Turgut GÜLER

Bu memleketi sevmenin tek ölçüsü vardır:

“Uğruna ölmeyi göze alabilmek!”

Gerisi lâf ü güzâftır. Lâfla peynir gemisinin yürümeyeceği, o kadar bellidir ki, denemek için vakit kaybetmeye değmez.

Türk’e yaraşır biçimde davranmadıkça, daha nice uzvumuza “damga” misâli numaralar, vücûdumuz dağlanarak vurulacaktır.

Türklüğün varlığına göz dikenler, bu arada Türkçenin rûhuna rahmet okuma hazırlığını da eksiksiz yapıyorlar. Bizim, işin kolayına kaçan tembel tavrımızla cehâletimiz, dil cânilerinin ekmeğine yağ sürüyor.

Dünyâ târîhinde dilini kaybeden nice kavim var. Bunun en mühim sebebi, millî karakter özelliklerinin yeterince ortaya çıkmamasıdır. Bir de, “ölü dil” hâlinde vesîkalarda ve onları okuma hünerini gösteren bir avuç gayretli insanın zihninde kalan diller bulunuyor.

Korkarız ki, çok uzak olmayan bir gelecekte, Türkçe de böylesine trajik değerlendirmelere konu edilecek. Çünkü “sefâlet” manzarası içindeki eğitim-öğretim sisteminde aşağılandığı, eğreti bakışlar altında hakkı çiğnendiği yetmezmiş gibi, Türkçe, târîhinin hiçbir döneminde görülmeyen yabancı dil istilâsına uğratılmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz? Avrupa devletleriyle İsrâil’in katıldığı bir müzik yarışmasında, Türkiye’yi temsîl edecek parçanın sözleri içinde “bir”, evet, “bir” adet Türkçe kelime bulunuyor ve bu, koskoca Türk milletiyle alay eden durumun meziyetlerini saymakla bitiremeyen basın, üzerinde bulunulması gereken yerin burası (!) olduğunu haykırıyor. Daha önce de, tamâmı İngilizce olan bir şarkı ile birincilik elde edilmişti. Bütün bunlar, Türkçenin cenâze namazına hazırlık yapma hareketleridir.

Bugün, Türk vatanının üzerinde konuşulan dilin, yalnız cümle sonundaki fiil ekleri Türkçe kalabilmiştir. Gerisi; özne, nesne, sıfat, zamir, deyim, tâbir olarak Türkçe ile irtibâtını koparmıştır. “Panik olan” insanlarımız, “konsept” peşine düşmesin de ne yapsınlar yâni? Bizi “merâsimperest” yapanlar eserleriyle ne kadar övünse azdır. Sırf merâsime halel gelmesin diye vazgeçtiğimiz nice mukaddesimiz, yetimler yurduna terkedilmiş. Türkçe de, bu yurdun sâkinleri arasında.

Merâsimler hem lâzımdır, hem değildir. Bu aykırılığın sebebi, “muktedir” olup olmamakta gizlidir. Etrâfına topladığı figüranlara “başrol” oyunculuğunu kabûl ettirmiş “güç” sâhiplerinin, merâsimden yana bir sıkıntısı olamaz. Bunu beceremeyenlerin ise, merâsim havuzunda boğulma riski çok yüksektir.

Sâdelik, tevazû, kendini ve haddini bilme tarzında tecellî eden Türk karakteri, merâsimde disiplini ön plâna çıkarır; şamata ve gösterişi ayaklarının altında ezerdi. Türk’ü, “Dünyâ hâkimi” yapan iksîrin formülü, alâyişe açılan bütün kapıları kapalı tutma şeklinde görünüyordu.

Ne vakit ki, bizi küçülten akâmetin üstünü “merâsim muşambası” ile örtmeye kalktık; bu aldatıcı, hattâ uyuşturucu metod, çok hoşumuza gitti. Gün gün dozunu arttırdığımız merâsimlerin, iflâh olmaz mübtelâsı kesildik. Hangi kavim, bu illete yakalanmışsa, âkıbeti perîşânnlık vâdisinde noktalanmış.

Pazardan mezâra, hemen her adımımız bir merâsime raptedilmiş. Gâliba zilletin bir başka tezâhürü, merâsim. Azmi olmayanların, merâsimi bol oluyor…

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen