Turgut GÜLER
“Bûy irse cân meşâmına fasl-ı bahârdan
Mürgân sadâsı gelse yine mürgzârdan[1]
Bulsa nevâda gül gibi nev-besteler zuhûr
Kim tâze nakş u savt işidilse hezârdan[2]
Nevrûz irişse yâd idüb ol eski demleri
Her kimse alsa dâdını bu rûzgârdan[3]
Gülşende bülbülân giceyi gündüze katub
Başlasalar terennüme her şeb nehârdan[4]
Bahtî erişşse hâsılı eyyâm-ı nev-bahâr
Ayrılmasak çemende leb-i cûybârdan[5]”
Bu gazel, Bahtî’nindir. Bahtî ise, Sultan Birinci Ahmed Hân’ın mahlâsıdır. Yâni, okuduğunuz mısrâlar, bir Pâdişâh’a âittir. Osmanlı hükümdârlarının ezici ekseriyyeti, daha şehzâdelik çağlarından başlayarak, şiirle haşır-neşir olmuşlardır. Fâtih Sultan Mehmed Hân, Şehzâde Cem Sultan, Kaanûnî Sultan Süleyman gibi Âl-i Osman mensûbları, Türk şiirinin yıldızları arasında anılmaktadırlar. Sultan Birinci Ahmed Hân’ın şiirdeki kudret ve hüneri, saydığımız bu isimlerle mukâyese ettiğimizde, çok yukarıda sayılmaz. Lâkin, bunda Sultan Ahmed’i haklı çıkaracak ve mâzûr gösterecek bir kısım târîhî husûslar vardır. O, daha on dört yaşında iken Türk Cihân Devleti’nin Tahtı’na oturmuştur ve cülûsundan sonra sünnet olmuştur. Kaanûnî Sultan Süleyman Hân’ın torununun torunu olan Sultan Birinci Ahmed Hân, çıktığı Erîke-i Âlem-penâh’da[6]on dört sene oturabilmiş, yirmi sekiz yaşında iken vefât etmiştir. Sultan Ahmed Hân, on dördüncü Osmanlı Pâdişâhı’dır.
Hâsılı, İstanbul’a gelen turistlerin “Mâvi Câmi”dedikleri Sultan Ahmed Câmii’nin bânîsi, kısacık ömrüne on dört yıllık sultanlığı ve o mîmârî hârikası câmii sığdırmış bir tâze delikanlıdır. Onun bahtına düşen şiir parlaması, yaşına ve dahî başına bakılınca, oldukça parlak sayılır. Yaptırdığı câmiin bahçesinde, pâdişâh oğulları İkinci Osman[7]ve Dördüncü Murâd’la kucak kucağa yatmaktadır. Onun sevgili zevcesi Mâhpeyker Kösem Sultan da, son istirâhat yeri olarak, kocası ve oğlu Murâd’ın yanını seçmiş, aynı yere defnedilmiştir. Çoğu kişinin, önünden geçerken fark etmediği o mütevâzı türbede, Türk târîhinin bahtına otâğ kurmuş bedenler yatıyor. Bahtî’nin bahtından çıkanlar, nice târîh fukarâsı milleti kıskandıracak derecede muhteşemdir. Gelgelelim, o ihtişâmın farkına varacak nesiller yetiştirmekte, ciddî aczimiz var…
DİPNOTLAR
[1]“Bahâr mevsiminden burnumuza kokular erişse / Kuş yatağından kuş sesleri gelse”
[2]“Kısmetimizde gül gibi yeni besteler görülse / Bülbülden yeni sesler duyulsa, yeni nakışlar görülse”
[3]“Nevrûz erişşse, o eski zamânları yâd ederek / Herkes bu vakitten ( bahâr mevsiminden) hissesine düşeni alsa” [Bu beyitteki “dâd” kelimesi “adâlet, doğruluk, sızlanma, şikâyet, feryâd, figân”mânâlarına gelebileceği gibi, Türkçe “tat”sözünün vezinli söylenişi de olabilir. O zamân mânâ, “Herkes bu vaktin tadını alsa” şeklinde olur.
[4]“Gül bahçesinde büllbüller geceyi gündüze katıp / Gündüzden başlayıp her gece boyunca ötseler, terennüm etseler..”
[5]“Ey Bahtî, sözün özü, ilkbahâr günleri erişse / Çemende ırmak kenârından ayrılmasak.”
[6]Erîke-i Âlem-penâh: Âlem’i içine alacak, Âlem’in sığınacağı kadar geniş ve kudretli taht (Osmanlı Türk Cihân Devleti’nin Tahtı)
[7]İkinci Osman (Genç Osman).