Bahtiyar VAHAPZÂDE

BaVAHAPz1

Bahtiyar VAHAPZÂDE

Türk dünyasının görkemli şairi 20. yy. Azerbaycan edebiyatının şiirinin muhteşem siması şanlı milletimizi büyük mütefekkiri Bahtiyar VAHAPZÂDE ister Azerbaycan Cumhuriyetinde isterse de onun sınırları dışında şiirleri ve eserleriyle tanınmış ve sevilmiştir. Bütün sanat hayatı boyunca büyük Türk milletinin dertleriyle yaşamış, milletini daha güzel günlere ulaştırmanın yollarını aramış ve bunu şiirlerine yansıtmıştır.

ŞİİRLERİ

Bayrak

Toprağın üstüne gölgeler salan
Benim varlığımın cilası bayrak.
Zaferden doğmuş
Göktürk’ten kalan
Kurtbaşlı bayrağın evladı bayrak.

Üç renkli bayrağın gölgesinde ben
Kara toprağı vatan görmüşüm.
Zafer güllerinin kadim devirlerden
Bayrak ışığında açtığını görmüşüm.
Bayrak benliğimdir, bayrak kimliğim,
Bayrak, öz yurduma öz hakimliğim.

Nerede ecdadımın ayak izi var,
Bu zafer bayrağı oraya dikilsin.
Geçtiği yerde dağlar, yamaçlar
Onun huzuruna selama gelsin.
Tarihten eskidir, zamandan koca
Benim bayrağıma takılan hilal.

Aleme nur saçtı tarih boyunca
Mabetlerin başına tac olan hilal.
Daim yücelesin! Savaş gününde
Asker silahıyla seni yanyana göreyim.
Yalnız zafer çalmış şehit önünde
Seni övmek için eğildiğini göreyim.

Vatan Var

Nerdeyse bu zamanda
Deryada batan var.
Var ise yardımsız
Feryada yetişen var.
Dünyada alandan
Evvelce satan var.
Ateş kendi kendine
Birdenbire yanmıyor.
Bir şey bu cihanda
İzsiz ve sebepsiz
Beyhude oluşmuyor.
Var ise oluşmuş,
Mutlaka Yaradan var.
Var isen… Özünden
Evvelce atan var.
Dünya kuru bir ses,
Gam çekmeye değmez.
Yüzlerce ölen olsun,
Binlerce de doğan var.
Şükredelim ki,
Bizlerden hem evvel,
Hem sonra Vatan var.

İstanbul

Boğaziçi…
İki kıta
Dayanmış baş
başa

Ortasında bu yolun,
Bir tarafı Avrupa’dır,
Bir tarafı Asya,
İstanbul’un…
Türkoğlu durup ortada
Seyreder
Sağını,
Solunu.
Bir şehirde birleşir
İki kıta…
Birinin başlangıcıdır,
Birinin sonu…
Sol tarafında
Debdebeli, geçmişten hatıra kalan
Başı göklere yücelen,
Camileri, kaleleri…
Durur bin
yıldan beri
Sağ tarafında
Modern evler, bankalar, oteller…
Türkoğlu
Gözlerinden sualler yağa yağa,
Kâh sola bakıyor, kâh sağa,
İstanbul’un geçmişi
vugarlı(vakarlı), şanlı,
Bugünü kendine yad,
Geleceği dumanlı.
Bugün
Bir ayağı Avrupa’dadır,
Bir
ayağı Asya’da
Türk’ün
Kulaklarında motor sesi,
Dilinde Kur’an sûresi
(ayeti)
Türk’ün…
Zaman onu dillendirir,
Asrın ahengine ses verir,
Düşünüp derinden
Ancak babası çeker eteklerinden.
Çırpınır şehir
İkilik içinde
Düğüm düğüm olmuş fikirler
Asrın
keşmekeşinde.
Bir şehirde buluşur
İki dünya, iki âlem,
Bulacaktır eminim,
Türkoğlu hak yolunu,
O, şimdilik seyreder
Sağını,
Solunu…

Yüreği, Şark yüreği,
Aklı Garp aklıdır,
Türk’ün.
Bu tezattan sinesi dağlıdır,
Türk’ün.
Durmuş his ile aklı arasında,
Hakikatle masal arasında,
İleri mi gitsin,
Geri mi dönsün?
Geçmişinden kopamıyor,
Arıyor,
Arıyor,
Arıyor,
Önünde ışık var,
Arayan bulur…
Sular aktıkça durulur…

Ana Dili

Dil açanda ilk defa ‘ana’ söylerik biz
‘Ana dili’ adlanır bizim ilk dersliyimiz
İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle
İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile.

Bu dil – bizim ruhumuz, eşgimiz, canımızdır,
Bu dil – birbirimizle ehdi-peymanımızdır.
Bu dil – tanıtmış bize bu dünyada her şeyi
Bu dil – ecdadımızın bize goyup getdiyi
En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek
Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.

Bizim uca dağların sonsuz ezemetinden,
Yatağına sığmayan çayların hiddetinden,
Bu torpağdan, bu yerden,
Elin bağrından gopan yanığlı neğmelerden,
Güllerin renglerinden, çiçeklerin iyinden,
Mil düzünün, Muğanın sonsuz genişliyinden,
Ağ saçlı babaların aglından, kâmalından,
Düşmen üstüne cuman o gıratın nalından
Gopan sesden yarandın.
Sen halgımın aldığı ilk nefesden yarandın.

Ana dilim, sendedir halgın aglı, hikmeti,
Ereb oğlu Mecnunun derdi sende dil açmış.
Üreklere yol açan Füzulinin sen’eti,
Ey dilim, gudretinle dünyalara yol açmış.
Sende menim halgımın gahramanlığla dolu
Tarihi verağlanır.

Sende neçe min illik menim medeniyyetim
Şan-şöhretim sahlanır.
Menim adım, sanımsan,
Namusum, vicdanımsan!
Milletlere halglara halgımızın adından
Mehebbet destanları yaradıldı bu dilde.

Bu dil – tanıtmış bize bu dünyada her şeyi
Bu dil – ecdadımızın bize goyup getdiyi
En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek
Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.

Ana Yurdum

Tarihini uğuldadan dağ mehinde,
Guşlarının ceh-cehinde,
Yurddağların kederinde, ferehinde
Seni duydum,
Ana yurdum!
Füzulinin ‘ah’ sesinde,
Üzeyirin neğmesinde,
Elesgerin nefesinde
Seni andım, ana yurdum.
Menim andım – ana yurdum!

Elveda

Diyorum;
Sefası bitti ömrümün,
Şimdi dağa çıkarım, düze elveda.
Düze duman çöker, düze kar yağar,
Bahara elveda, yaza elveda…

Bahtiyar;
Derinde sızlayıp yaran,
Kalbini dağlayıp üzer herzaman.
Göze hüzün çöker, göze yaş dolar,
Sevince elveda, düşe elveda…

Şimdi özkökünden süzülen benim,
Özge budaklara dizilen benim,
Şimdi ne sen sensin ne de ben benim,
Biz ki biz değiliz bize elveda.

İBADET

Aziz ve liyakatli Türk oğlu Fatih Ordu’ya ithaf –

Başka bir zamanda geçti gençliğim,
Devrin talebiyle güne dem tuttum
Kıblemi tanıdım, amma neyleyim,
Kıbleme secdeyi tamam unuttum.
Secde etmesem de Hakkı danmadım
Hakkın “biley”iyle cilalanmadım.
Ben razı değilim öz hafızamdan,
Açılır fikrimde sözün yumağı,
Ne kadar çalıştım, bu yaşımda ben,
Öğrenebilmedim namaz kılmağı.
Bu da bir rengidir belki günahın,
Hayrım da boğulur bazan şerrimde.
Kalmaz hafızamda Kadir Allah’ın
Bana yazdırdığı şiirlerim de.
Artık dönüp devran, değişip zaman
Gelmek isteyirem Hakk’a secdeye.
Bir yol bulmak için, şimdi Tanrı’dan
Her gece ellerim uzanır göye.
–İlahi, kalbimi açıram Sene
Sen gerçeğe döndür rüyalarımı,
Diz çöküp önünde geldim secdene
Kabul buyur benim dualarımı.
İbadet! Allah’la ruhanî sohbet,
İbadet! Öz arzum, öz niyyetimdir.
Becerebilmedim, yaş geçip.. Fakat
Benim dualarım ibadetimdir.
Allah’a duama, namaz yerine
Başka tür ibadet, başka yol dedim.
Kol, boyun! Bağlıdır biri birine
Boynun yüküdür sınmış kol dedim.
Çoktur günahları ömür yolumun,
Neylerim bu sözü bana el dese,
Ben neye lazımım, sınmış kolumun,
Yükünü, cevrini boynum çekmese!
Gördüm, yakaladı, günah tövbeyi
Ruhumuz nefiste yok olmuş bizim.
İlahi, o kadar unuttuk Seni
Basiret gözümüz tutulmuş bizim.
Bizi dara çekti günahlarımız,
Bendelik etmedim Tanrı’ya ben de,
O kadar unuttuk biz Seni, yalnız
Geldin aklımıza zora düşende.
Dünyanın garibe oyunları var;
Evvel aldatanlar aldanır bugün.
Dün Senden el çekip rütbe alanlar,
Seni tebliğ eden molladır bugün.
Rabbim, yardımcı ol bugün Sen bize,
Işık saç karanlık yüreğimize,
Biz bu var dünyada, yaşarken “yok”uz,
Sen yok iken varsan, biz varken “yok”uz.
Bize bir keramet bahşeyle yoktan,
Edelim her daim Sana secdeyi,
Ey göze görünmez, ey yeri pinhan,
Gönül gözümüzle görelim Seni.
Bizim kalbimize nur ver, İlahi!
Bizi Hakk yoluna döndür, İlahi!
Senin yardımına muhtacız bugün
İşit feryadımı, işit nalemi.
Bizim derdimize ortak et bugün,
Bizim derdimize suskun âlemi.
Dözdük bu on yılı, dözeriz yine,
Başka bir hikmettir, kahreden beni:
Şaşırmış kalmışım Senin sabrına
Sözüm küfür ise affet Sen beni.
Kaldı yad elinde namus, arımız,
Millet unutulmuş, halk unutulmuş.
Bir lokma ekmek–çin evlatlarımız
El kapılarında didergin olmuş.
Diyanet, liyakat kalmadı bizde,
Her gün “gelme”lerle dolar memleket,
Öz doğma, öz helal vatanımızda,
Ecnebi gelmeye el açır millet.
İşçi emeğini alamaz neden?
On kat fazla alır yad oğulları,
Bizim aç işçinin göynertisinden,
Göğerir gelmenin gömgök doları.
Bu millet verilen kuru va’deye,
Elden gelen paya şükran edilmiş,
İçilen bol suyla, bomboş mideye,
Yuttuğu havaya şükran edilmiş.
Doğma memlekette, doğma diyarda,
Bu halkı sahipsiz koyma, Allah’ım,
Yırtık çadırlarda, sert kışta, karda,
Donan çocuklara kıyma, Allah’ım.
Millet, yalanı mı hakikat bilmiş?
Riyalar, boyalar basmış ülkeyi,
Bir lokma ekmeğe muhtaç edilmiş,
Bu halkın üstüne çek öz gölgeni.
Millet hep sabaha kadar bakar bugünden,
İşaret görünmez, karşı dumandır,
En adi, en en küçük hakkımızla Sen,
Bizi imtihana çekme, amandır.
Gel bu imtihandan Sen kurtar bizi,
Ya Rabbim, akıl ver, kemal ver bize,
Çoktan unutmuşuz düşmanımızı,
Düşman kesilmişiz birbirimize.
Yol bir olmalıdır, akide birse,
Bir çok tarikata ayrılmışız biz,
Ailede ikilik çekişmedirse,
Millette ikilik felaketimiz!
Vatan bir, millet bir, yollar türbetür,
Akide akyalan, maksat kürsüdür,
Eski masallara, eski ses–küye,
Teze ad verdiler, adres verdiler.
Göze kül üfürürp, yüce kürsüye
Akide gömleği giyindirdiler.
Tarih sahnesinden korkuram sile,
Biri birimize bu nefret bizi.
Affet suçumuzu, bize rahmeyle,
Bu derin uçurumdan halas et bizi
Bizi indirdiler göklerden yere,
Döndür tarihimin altın çağını.
İlahi, hükmünle kaldır göklere
İslam bayrağını, Türk bayrağını…

Tenha Mezar

Yolun kenarında tenha bir mezar
Üstünde ne adı, ne soyadı var.
Ey yolcu, maşını eyle bu yerde
Sor
uş kimdir yatan tenha kabirde?
O, bir Türk zabiti
(subayı), kahraman, metin!
Doğma kardeşine yardıma geldi.
Kırgına tutulan milletimizin
Haklı savaşına yardıma geldi.
Uzaktan hay verip senin sesine,
Geldi, kayıtmadı öz ülkesine.
Düşmen saflarını o, soldan sağa
Biçip destesiyle
(ordusuyla) cepheni yardı.
Toprağın yolunda düşüp toprağa
Senin toprağını sana kaytardı.
Özü koruduğu, hem can verdiği
Yolun kenarında defnedildi o.
Uğrunda canını kurban verdiği
Toprağı özüne vatan bildi o.
Yolcu, maşınını (arabayı)
bu yerde eyle
O mezar önünde sen tazim eyle.
Secde kıl, dua ver onun ruhuna
Ayak bastığın yer borçludur ona.

Bahtiyar VAHAPZÂDE Kimdir?

Bahtiyar VAHAPZÂDE, 16 ağustos 1925 yılında Azerbaycan’ın dağlık yerlerinden biri olan eski ve köklü bir tarihe sahip Şeki şehrinin, “yukarı baş” mahallesinde dünyaya gelmiştir. Çocukluğunun ilk dokuz yılı da burada geçmiştir. Şair 1934 senesinde gerçek anne ve babasından ayrılarak öz babası ve öz annesi olarak bildiği Mahmut Ağa ve Gülizar Hanımla Bakû’ye taşınmıştır. Ailesi odunculukla geçimini sağlıyordu. Şairin babası, dedesi ve amcaları okuma yazma bilmezdi. Yalnızca büyük amcası Alieşref’in okuma yazması vardı. Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin ağabeyi nesillerinde ilk okuma yazma bileniydi.

Bakû’ye taşındıktan sonra babası bir süre ipek fabrikasında çalışmış, hastalanınca işini değiştirmiştir. Bakû’ye göçtükten sonra uzun süre bu şehre alışmaz yazar, ama artık hayatının kalan kısmı burada geçirecektir. Eğitimini devam ettirmesi için yazr okula kaydedilir. Fakat dördüncü sınıftan devam etmesi gerekirken üçüncü sınıftan başlamak zorunda kalır. Bununda en başlıca sebebi o dönemde Rusça bilmeden eğitimini devam ettirememesiydi. 1942 yılında okulunu bitiren Bahtiyar VAHAPZÂDE, annesinin isteği üzerine doktor olmaya, tıp okumaya karar verir. Üniversiteyi aynı yıl kazanır. Fakat derslerin çok zor olması kemik isimlerinin Latincesinin ezberlenmesinin zorluğundan ve her şeyden önce bu alan ilgisinin ve sevgisinin az olması nedeniyle 2. Dünya Savaşı yıllarında ailesinden habersiz Filoloji Edebiyat Fakültesi’ne girmek için mülakata girer ve kazanır. Bir süre her iki üniversitede derse girer, sabahları tıp derslerine öğleden sonra da edebiyat derslerine. Yalnızca 1943 yılının ocak ayında ailesine durumu açıklar ve tıbbı bırakır. 1945’de henüz üniversitede öğrenciyken yazarlar birliğine kabul edilmiştir. 1947 yılında üniversiteyi bitirir ve aynı yıl yüksek lisans kazanır, 1951 yılında “Samed Vurgun’un Lilikası” mevzusunda yaptığı inceleme ile namzetlik1 derecesini alır. 1964’te “ Samed Vurgun’un Yaratacılık Yolu” konusunda doktora tezini savunur. Bahtiyar VAHAPZÂDE daha yolun başındayken merhum şair ve tiyatro yazarı “Samet Vurgun’un Hayat ve Faaliyetiyle” ilgili yazdığı tezle dönemin tanınmış bilim adamlarını beğenisini kazanmış, geleceğin önemli simalarından birisi olacağı hakkında yorumlar almıştı. 1950 yılından itibaren de Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nde (şimdiki Bakû Devlet üniversitesi ) doçent olarak çalışmaya başlamıştır. Bahtiyar VAHAPZÂDE 1950 yılında Dilara Hanımla evlenmiştir. 1980 yılından itibaren Azerbaycan İlimler Akademisi’nin üyesi olmuştur. 1990 senesine kadar tam kırk yıl aralıksız olarak hocalık yapmış ve sonra da emekli olmuştur. 1980’den 2000 yılına kadar milletvekilliği yapmıştır. Gayesiz yaşamak, yaşamak değildir. İnsanın yaratılışında da bir hikmet bir sır vardır. Bu hikmet, bu sır insanın ruh dünyasında kendini bulacaktır veya insanın ruh dünyasına şekillendirecek ona bir istikamet verecektir. Bahtiyar VAHAPZÂDE gibi büyük bir yazarında gayesi, amacı ve ideolojisi vardır. O bir fikir, ideoloji adamıdır.

Şiirinden de görüldüğü gibi yaşamın anlamını yalnızca, bir şeye inanmakta, kendini ruhunu benliğini, inandığı şeyler uğruna, savunduğu ilkeler doğrultusunda eritmekte bu yolda yanmakta görüyor. Büyük şairimiz bir milletsever, hürriyet aşığıdır. Yazmaya başladığı dönemlerde gönlünden geçenleri yazmak o dönemdeki politik rejimden dolayı imkânsızdı. Bunların hepsini düşünerek o Azerbaycan’ın bir başka söz üstadı M. F. Akhundzâde’nin “ Eğer yazmak istediklerini mevcut zamanda ve mekânda yazamıyorsan mekânı ve zamanı değiştirerek içinden geleni yaz, anlayan anlayacaktır.” Fikrini esas almış ve bütün şiirlerinde, piyeslerinde ideolojisine sadık kalmış, totaliter rejime bu yolla muhalefet olduğunu göstermiştir. Yazarın hayatı boyunca sadık kaldığı tek hedefi vatanına milletine hizmet etmek olmuştur. İster öğretmenliğiyle isterse de şiirler eserleriyle toplumu eğitmeye ve topluma mili şuur milli kimlik fikrini aşılamaya çalışıyordu.

2. Dünya Savaşı yıllarında Azerbaycan edebiyatı tarihinde ilk imzası görülmeye başladığı andan itibaren halkın sevgini kazanan şair savaştan sonra 1949 yılında “ Menim² Dostlarım” isimli ilk şiir kitabını yayımlamıştır. Milleti adına büyük düşünen büyük idealleri olan vatan aşığı, halk şairi, millî şair Bahtiyar VAHAPZÂDE yazdığı dönemde milletine yapılan haksızlıklara kayıtsız kalamıyor susamıyor sürekli mevcut yaşanılan haksızlıkları tarihte yaşananlarla beraber politik bir şekilde şiirlerinde ifade ediyordu. Bahtiyar VAHAPZÂDE milletinin içine düştüğü çıkmazları; memleketi Azerbaycan’ın önce ikiye bölünmesini sonra içlerine Ermenilerin bilinçli olarak yerleştirildiği “Karabağ çıbanını” çok düşünmüştür. Farklı zamanlarda bilinçli olarak alfabemizin değiştirilmesi, adımızın değiştirilmesi, hepsi emperyalizmin bize kökümüzden ayırmak diğer Türk topluluklarıyla bağlarımızı koparmak amacı güdüyordu. O dönemlerde Stalin’in uyguladığı bu politikanın amacı alfabeyi bile değiştirerek Türkleri kendi öz kültüründen koparmayı amaçlıyordu. Tarihi topraklarımıza Ermenilerin yerleştirilmesi sonra da bu toprakların onlara “ pay “ verilmesi gerçek bir “vatan mecnunu” olan şairi çileden çıkarmıştır. Bu konudaki tepkilerini şiirleri ve nesirleriyle dile getirerek milletinin duygularına tercüman olmuştur. Gerçek bir vatan aşığı olan şair “ Topraktan Pay Olmaz” başlıklı şiiri ve başka bir çok şiirleriyle vatan toprağının milletine ait olduğunu Ermenilere bağışlanamayacağını, ecdatlarımızın şeref ve şanımızın bu topraklarda yattığını söyleyerek itiraz etmiştir. Başımız üstünde hemişe2 yumruk Helal adımızı demeye korktuk Damga da vurdular hele bu ada Dandık4 korkumuzdan öz babamızı Kifayet değilmiş bu da cellâda3,4,5 Burada “adımızı” ve “öz babamızı” ifadeleriyle o zamanlarda kullanılması yasak olan Türk kelimesini kast ediyor. “cellât” kelimesi de istiharedir ve Çar Rusya’sını simgeliyor. Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin şiirlerini, piyeslerini, makalelerini okuduğumuz zaman her mısrada, her cümlede, her sözde, her hecede vatan sevgisi, vatan millet kaygısı hissediliyor: Vatan toprağından yaranmışım ben Şiirimdir vatanın gül çiçekleri Ruhunun her zerresiyle halkına ve milletine aitliğini, bağlılığını ifade eden şair 1985 senesinde “ Halk Şairi Ödülü “ nü bu özellinden dolayı almıştır. Halk şairi sıfatına layık olan Bahtiyar VAHAPZÂDE ister şiirlerinde isterse de nesirlerinde ele aldığı konularından “ vatan, millet, hürriyet, anadili “ gibi konulara öncelik vermiştir. Bahtiyar VAHAPZÂDE aşk şiirleri de yazmıştır, bu şiirleri de çok ünlüdür. Birçok aşk şiiri günümüzde bestelenmiştir ve sevilen şarkılardandır. Şair aynı zamanda felsefî mevzuda da eserler yazmıştır. Bu arada şair hayat, ölüm, ebediyet, hayatın anlamı, ölüm hakkında değişik fikirleri konu edinen birçok şiir, poema, piyes yazmıştır. Sanatsında hep savunduğu bir ilke vardır ki bu da sanatın anlaşılır olması ile ilgilidir. Şair şiirlerde, yazılarda, anlaşılmazlığa, kapalılığa karşıdır ve bu görüşünü “şiir bulmaca değil” diyerek ifade ediyor. Bu konuyla ilgili bir makalesinde Türkiye’de Servet-i Fünun edebiyatı devrinden kalma ilke olan “Sanat sanat içindir” ilkesine karşı çıkar.

Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin şiirlerinde ve piyeslerinde ele aldığı en önemli konulardan diğeri de Türklük, Turancılıktır. Büyük Türk şairi, düşmanların yüz yere böldüğü Türklüğün, kardeşlerin biran evvel birleşmesini ister ve bu konuyla ilgili fikirlerini yazılarında, eserlerinde hep dile getirmiştir. Bu dönemde mevcut rejimin yasakladığı kavramlar vardı bu kavramlar “millet”, “Türklük”, “Türk milleti” gibi kelimelerdi. Bu politikanın amacı milli bilinci öldürmek, insanlara milli kimliklerini unutturmaktı. Bahtiyar VAHAPZÂDE millet kavramını şöyle ifade ediyordu: ”Bir milleti millet yapan, onu diğer milletlerden ayıran özellikler soy, dil, vatan ve tarih birliğidir. Bu ortak değerler etrafında birleşenler millet olurlar” Elimizde bir bizim Dilimizde bir bizim Vatanımız bir bizim Dünenimiz¹ bir bizim Bahtiyar VAHAPZÂDE bu konudaki fikirlerini her devirde açıkça ifade etme imkânı bulamamıştı, fakat başka başka “mahkûm ve mazlum” milletlerden bahsederek kendi parçalanmış milletinin: Azeri, Özbek, Türkmen, Kazak, Kırgız, Karakalpak ve başka Türk dilli halkların kaderlerini akıllara getirmeye çalışmıştır. Bahtiyar VAHAPZÂDE, büyük Türk milletinin geçmişine bakıp da kendi zamanındaki haline bakıp ağlıyor, milletinin bölünmesine üzülüp kahırlanıyordu. Bahtiyar VAHAPZÂDE Sovyetler rejiminin uygulandığı en zor dönemde bile korkmadan 1959 senesinde yazdığı “Gülistan” şiiri şairin ağır bir depresyon geçirmesine neden olmuştur. Çünkü bu şiiri hiçbir yerde yayınlattıramadı. Yalnızca 1960 senesinde “ Şeki Fehlesi” gazetesinde, sonra da bir kitabında bu şiiri yayınlayabilmiştir. Fakat bundan sonra yazarın zor günler başlar. 1962 senesinde Gülistan şiiri yüzünden öğretmenlik yaptığı üniversiteden kovulmuş, iki sene zarfında ev hapsi yaşamıştır. Şair bu eserinde İran Şah’ının kanlı rejimi ve Lenin “Halkalar Hapishanesi” adlandırdığı Çarlık Rusya’sının Azerbaycan’ı ikiye parçalamasını ve bu emperyalist siyaseti özgürlük ve isyan duygusuyla kaleme almıştır.

12 Ekim 1813 senesinde İran ile Rusya arasında Gülistan kentinde imzalanmış Gülistan Antlaşması bu kentin adına da gölge düşürmüştür.

Azerbaycan Güney ve Kuzey diye ikiye bölünür. Böylece tarihi topraklar iki başlı, bir kalpli bir bedene dönmüştür. Birinin kalbi Bakû’de, diğerinki ise Tebriz’de atar. Her ikisi de Azerbaycan için Mekke – Medine gibi kıymetlidir. “Gülistan” ın ilk kısmında bir asırlık hicran yaratan mukavelenin imzalanışından sonra Azerbaycan’ın zaman zaman başına kaldırdığını fakat sesinin hemen kesildiğini belirtir şair. Yazar “Gülistan” şiirinde vatanı kuşa benzetir, bu kuşun kanatlarından biri Güney diğeri ise Kuzey Azerbaycan’dır. Kuşun yükselmesi için iki kanada ihtiyacı vardır. Dolayısıyla bu şiirde yüzyıldan beri süren bu hasreti, ayrılığı bitirmeye çağrı vardır. Bahtiyar VAHAPZÂDE “ Gülistan” eserinden sonra yazılarını Azerbaycan’da yayımlatamaz. Eserlerinin çoğu kardeş ülke Türkiye’de yayınlanır. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu rejime karşı olan eserlerini “ Sandıktan Sesler” başlığı altında neşrettirmiştir. 1980li yıllara kadar “Türk” kelimesini aslına uygun şekilde kullanamayan yazar yalnızca 1990 senesinden sonra Azerbaycan bağımsızlığını ilan ettikten sonra ruhu millet sevgisiyle taşan yazar senelerdir içinde birikenleri hiçbir sınır tanımadan yazmaya başlamıştır.

Bahtiyar VAHAPZÂDE Türkiye sevdalısıydı… Çok sevdiği Ahmet Kabaklı ile dostluğu yıllar boyu sürmüştür. Usta gazeteci yazar Ahmet Kabaklı’nın ölümü şairi çok sarsmış ve uzun zaman o boşluğu hissetti Türkiye’ye her gelişinde. 7 Türkiye’de sanata değer veren şahıslar tarafından hep değer gördü, hep hakkında bir şeyler yazıldı. 1990 senesinde Türkiye Yazarla Birliği tarafından Türk kültürüne hizmetlerinde dolayı Üstün Hizmetler Ödülü’ne layık görülmüştür. Ve bundan ilham alan şair “Türkiye – Azerbaycan” şiirini yazar ve bu şiiriyle gönüllere taht kurmuştur.

Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin Türkiye ile ilgili yazdığı şiirleri okudukça Anadolu Türklerini Türkiye’yi çok seven, Türk insanın dertlerini kendi derdi bilen, Azerbaycan’da Türkiye için yanan bir kalbin attığını duyabiliriz. 21. yy. da yalnız Azerbaycan’ın değil bütün Türk dünyasının büyük şairlerinden biriydi Bahtiyar VAHAPZÂDE. Bahtiyar VAHAPZÂDE’nin millet, vatan, Türklük anlayışlarını şiirinde işleyiş tarzı, günümüz Türk edebiyatındaki isimlerle kıyaslanırsa Mehmet Akif Ersoy ile kıyaslanabilir. Çünkü M. A. Ersoy, milli mücadele döneminde ve sonrasında milleti, vatanı için yaptıklarını Bahtiyar VAHAPZÂDE de Azerbaycan Milli Azadlık Harekâtı yıllarında yapmıştır. Bahtiyar VAHAPZÂDE vatan ve millet aşkını, ana dili sevgisini kor halinde kalbinde taşımış ve bunu okurlarına vermeye çalışmıştır. Bu yolda karşısına çıkan bütün engeller rağmen yaptığı mücadeleden bir bile olsun vazgeçmemiştir. Millet, milli ruh, milli haysiyet ve bunlara bağlı olarak diğer değerler şairin sanatının şah damarını oluşturuyor. Şair sanatının her döneminde bu kavram üzerinde düşündüklerini, hissettiklerini kâğıda dökmüştür. Kendi ana dilin de şiir, poyema, hikâye, senaryo, inceleme, araştırma, makale, tanıtma yazıları yazan ve çeviriler yapan büyük bir sanatçıdır. Eserleri İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca, eski Sovyetler Birliği’ndeki birçok halkların diline çevrilmiştir. Seksen dört sene usanmadan, yorulmadan, yılmadan çalıştı, vuruştu; ruhtan düşmedi hep yazdı, anlattı ve son nefesine kadar da vatan dedi, millet dedi, halkım dedi.

Azerbaycan edebiyatının üstat kalemi Bahtiyar VAHAPZÂDE 13 Şubat 2009 senesinde 84 yaşında vefat etti.

Not: Yukarıdaki yazı Sayın Zhala BABASHOVA’ın
http://turkishstudies.net/Makaleler/177111414_2BabashovaZhala-edb-9-16.pdf, deki yazısından alınmıştır.
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen