İyi ki iyi şeyler de oluyor.
İyi ki.
İçimiz karardı.
Memlekette, dünyada iyi diyeceğimiz gündemler yok.
Din simsarlığından içimiz karardı.
Hayatımızın her alanını kuşatan bu sahteciliklerden bıktık usandık.
Sadece o Şeyh, sadece Ensar vakfı, sadece şu veya bu cemaat değil.
Din alanından doğruları kovduk.
Bunun binbir örneği var.
Bana kalırsa Türkiye’de pıtırak gibi yayılan dergahlar açan tacizci Şeyh de bizim için büyük lütuf.
Hadi isterseniz dindar gibi konuşun, apaçık “Allah’ın lütfu”.
Adamlar durumlarını açık ediyorlar.
Kör göze parmak hem de.
Bunlarla da uyanmazsak pes doğrusu!
Bu olay ne diyor?
“Ey ahmaklar, anlayın artık!” diyor ve ekliyor:
“Her Allah diyen Allah adamı değildir.”
Adamın dediği açık:
“Ben güç topladım, saltanat kurdum, din benim için tutamak. En tepedekine selam yolladım, orayı da garanti altına aldım. Onun dışında da önümde engel yok. Sizi, hepinizi, herşeyi kullanıyorum, diyeni görün! Aklınızı başınıza alın!” diyor.
Anlarsanız, böyle diyor.
Bana kalırsa, “Elhamdülillah” diye başlayan malum Damad’ı dinleseniz de yeter.
Onun durumu da gayet açık ve kolayına anlamamız için bir perdesiz yüz.
Damad da bize olanı biteni anlamamız için bir lütuf!
Adam her ağzını açışta bizimle dalga geçiyor.
“Ben buyum!” diyor.
“Dolar molar, ekonomi mekonomi.. ne diyorsunuz yahu?” diyor.
Sanki bir başka dünyada ve başka bir dünyadan gelmiş gibi konuşuyor, biz yine uyanmıyoruz.
Aşağıda şeyhler, cemaat liderleri, müridleri mensupları aldanır ve aldatırken, bizim tepemizde tepiniyorlar.
Yukarda tepeden aşağı o vıcık vıcık din sosu göz boyamaya devam ediyor.
Bunların hepsi bilesiniz ki iyi sonuçlar vermez.
Bunu bu açıklıkta konuşmazsak “elhamdülillah” başımızdan dert eksilmez.
Ve hakikatini kaybeden memleket kendini ve gerçeğini bulamaz.
Bu apaçık gerçeği unutmadan yol yürüyeceğiz.
Evet, içimiz karardı, doğru.
iyi şeylerden bahsedelim diyemeyecek hale gelmek de fena.
Halbuki ben dünden beri güzel bir sonuçla mestim.
İran’da bizim Tractor şampiyon oldu.
“Ben Türküm!” diye diye şampiyon oldu.
“Bakü Tebriz Ankara/ Türk hara Farslar hara!” diye diye şampiyon oldu.
Bozkurt işaretli ateşli taraftarlarıyla, “Kızıl Kurtlar”la şampiyon oldu.
O taraftarlar, tehdidden yılmadılar, hapisten yılmadılar, işkenceden yılmadılar.
Tractor, Fars zulmüne karşı Türklüğünü haykıra haykıra şampiyon oldu.
Tribünlerinde ilk görüntüler bize yıllar önce ulaştığında inanmak zordu.
Türkçe sloganları, Türklüğü haykırışları sanki bize de “kendinize gelin!” diyor ve sarsıyordu.
O sırada bizde mahut Açılımlar vardı.
“Milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyen bir iktidarımız vardı.
“Türk yoktur” diyen danışmanları, vekilleri, kör edilmiş mensupları vardı.
“Bana kimse Türklükle de gelmesin!” diyen bir Başbakanımız vardı.
Türk devletinde böyle bir anti-Türk kampanya varken, biz susuyorduk, onlar var güçleriyle haykırıyorlardı:
“Ben Türküm!”
Türkiye onlara “Azeri” demek ahmaklığında direnirken, sanki bize dönüp stadyumdaki seksen bin kişilik koro yeri göğü inleterek sesleniyordu:
“Bakü Tebriz Ankara!/ Biz hara farslar hara!”
Böyle böyle, bizdeki Türk’e Türk diyemeyenlere de Türklüklerini hatırlattılar.
Yasağa rağmen her maçta Azerbaycan ve Türkiye bayrağı taşıdılar.
Her maçta Atatürk’ün sözünü koro halinde Ankara’ya kadar duyurdular:
“Ne mutlu Türküm diyene!”
Yakınlarda Güney Azerbaycan televizyonu, Belçika’dan yayın yapan AzNews Tv’ye konuştum.
O uzun sohbetin kaydını bu sayfalarda da vermiştim.
Orada ettiğim bir cümle şöyleydi: “Dünyada en çok taraftarı olan Türk takımı Tractor’dür.”
Evet, o Tractor, dün şampiyon oldu.
“Ne mutlu Türküm diyene!”