Göçlerin en acıklısıydı ve sen ağlardın her kimin hikâyesini dinlesen. Oysa şanlı bir fetihle başlamıştı Balkan macerası, şimdi kanlı bir bozgunla sona eriyordu.
Bu göç, ateşten bir gömlekti; Balkan acısıydı bu, Evlâd-ı Fatihan’ın bilmediği bir dili konuşuyor, göstermediği bir davranışı gösteriyordu komitacılar: Bunun adı vahşetti.
Yüz yıllardır kendilerine uygulanan adalet, hoşgörüden nasip almamış vahşiler, çoluk çocuk demeden efendilerine saldırıyor, mallarını yağmalıyor, canlarına kastediyorlardı.
Viyana başarısızlığı (1683), Budapeşte’nin düşmesi (1699) felaketlerle dolu göçün başlangıcı olmuştur.
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu
Bülbülün figanı bağrımı deldi
Gül alıp satmanın zamanı geldi
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i
Çeşmelerde abdest alınmaz oldu
Camilerde namaz kılınmaz oldu
Mamur olan yerler hep harap oldu
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i
Kıble tarafından üç top atıldı
Perşembe günüydü güneş tutuldu
Cuma günüydü Budin alındı
Aldı Nemçe biz nazlı Budin’i.
Nazlı Budin’in kaybediliş ızdırabı yüreklere türkülerle kazınmıştır.
Rumi 1293’te olması nedeniyle tarihe Doksanüç Harbi diye geçen Büyük Bozgun’da Ruslar, Türkleri Balkanlardan atmak gayesiyle her türlü vahşeti, kıyımı, talanı uygulamışlardır. Alınan ağır mağlubiyet sebebiyle halk, Balkan yenilgisine “Balkan Hacaleti (utancı)” demiştir.
Tüyler ürpertici facialar yaşanmıştır.
Adlı, şanlı Osman Paşa
Boyun eğmiş esir gider
Olur mu, beyim olur mu?
Evlat babayı vurur mu?
Ağıtlarla yaşanır büyük acılar, ağıtlar Balkan Faciası’nın söz tanıklarıdır:
İki turnam gelir alnı kareli
Birisini avcı vurmuş aman,
Sinesi yâreli
Bu yavruya sorun aslı nereli
Vatan deyip çekmiş gider aman
Telli turnalar
İnme turnam, inme burada kış olur
Turnamın bastığı yerler aman,
Kademi güç olur
Böyle kalmaz, elbet sonu (h)oş olur
Vatan deyip çekmiş gider aman
Fakir turnalar
Genç yaşta sırf Türk olduğu için şehit edilen Süleyman’ın ağıdı, Balkan Türklüğünün ortak bir feryadıdır:
Sülman senin kaşın gözün yay mıdır
Teneşirdan akan sular kan mıdır
Sülman gibi şu Kırçma’da (Kriçim’de) var mıdır
Kıymayın canıma, ben dünyama doymadım
Eller gibi ben ecelimden ölmedim
Pazarçık’a vardım ben bubama sormadım
Sol yanımdan kurşun urdu duymadım
Şu genç yaşta ben dünyama doymadım
Kıymayın canıma, ben dünyama doymadım
Eller gibi ben ecelimden ölmedim
Göç, Balkan Türk’ünün alınyazısıdır. Fetih boyunca Anadolu’dan getirilen Türkmen aşiretleri Balkanlara yerleştirilmiştir. Buraya kök salınmıştır. Birbiriyle savaşan Balkan kavimlerine barış, adalet, sevgi, hoşgörü getirilmiştir.
“Her kemâlin bir zevali vardır.” hükmünce zeval vakti katliam ve soykırım olarak gelmiştir. Vatan yapılan topraklar, kana bulanmıştır.
Yağmur yağdı sel oldu
Dereler taştı doldu
Ben vatanımdan ayrıldım
Zalim Bulgar sebep oldu
Hani türkü, hangi ağıt dindirebilir acısı yüreğe düşen sızıyı?
Bir sabah namazı çıktım odamdan
Vatanı terk edip gittim oranda
Gam için mi yaratmış bizi yaradan
Gider millet vah ayrılık deyu
Yanar millet ah vatan deyu
Türk’ün kaderinde gam vardır, ayrılık vardır, göç vardır.
Son olarak, Türklüğünü ifade etmek isteyen kardeşler hapishanelere tıkılmış, ölüm kamplarına alınmış ve kurşuna dizilmişlerdir.
İçinizden biridim
Karlar gibi eridim
Anadilimiz için
Hapislerde çürüdüm
Gide gide yoruldum
Sular gibi duruldum
Üzülme anneciğim
Türkçem için vuruldum
Belene kampı, yapılan zulümlerin simgesidir.
Belene dedikleri
Cehennemdir cehennem
Babam, ben görmeden gitti
Şimdi de ölmüş annem
Göçerlerin en acıklısıydı ve sen ağlardın her kimin hikâyesini dinlesen.
Sen onlardandın, Uluğ Türkistan’dan kalkıp göçe karar verdiğin günden beri.
Osmanlı’nın gözyaşıdır Balkan Faciası, acısını yeryüzü Müslümanlarının içine düşen.
Sen bugün gök gözlü, sarışın muhacirlerin yüzlerindeki hüznü, atalarının çektiği çilelere bakarak daha iyi anlamlandırabilirsin.
Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlardır. Onlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle övdükleridir:. “Düşmanla sonuna kadar dövüşenler” çekilen ordunun ri’cat hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. Muhacirler kaybedilmiş ülkelerimizin milli hatıralarıdır.’’
400 yıl boyunca Türklüğün nakış nakış işlendiği 6 milyon Türk nüfuslu 173.000 km²’lik vatan kaybedilmiş. bir Anadolu kentinden farkı olmayan nazlı Üsküp, mağrur Manastır, şenlikli Selanik terk edilmiştir.
Yiğitliğin harman yeri şehirler vahşi bir katliamla ortadan kaldırılmıştır.
Bozgunun mağlup insanları derin düşünceler içinde kaybedilen vatan için dramatik duygu seline kapılırlar: Yarbay Hafız Hakkı Bey, bu acıyı, bu bozgunu, bu utancı şöyle dillendirir:
“Mazisiyle benliğime, ruhuma kuvvet veren Fatih minarelerinden bir sürü ruhlar bana ‘Ey Meşhed’i bırakan bedbaht ordunun subayı! Hâlâ nasıl yaşıyorsun diyor!’ Bütün ordunun bozgunlukları yüreğimi çökertiyor, yüzümü yerlere kapattırıyor. Kan ağlayan kalbim kalan vatan parçalarının bütün güzellikleri için kardeşini kaybetmiş bir insan şefkatiyle titriyor…
Bu kadar elemlerden bu kadar kara günlerden sonra beni yaşatan, bu kadar lekeli bozgunluklardan sonra bu üniforma ile milletin karşısına çıkmak cüretini veren, içimi yakan bu büyük emelin intikam ateşi ve Milletle Ordunun gençliğinde gördüğüm ümid-i istikbâl nûrudur…”
Sen çalınmış, kaybedilmiş, yağmalanmış vatanların çocuğusun.
Hazırla yüreğini yeni zaferlerin şölenine.