Balkanlar: Ne AB’nin Arka Bahçesi Ne De Herhangi Bir Ülkenin Oyun Sahası

Son dönemde AB kurumlarının yayınlarında, stratejilerinde yer alan ve açıklanan değerlendirmeler, AB liderlerinin açıklamaları beni şu şekilde bir sonuca ulaşmaya yönlendirmektedir: AB’nin Balkanlar’a olan ilgisi büyük ölçüde bölgede diğer ülkelerin rollerine dair endişesinden kaynaklanmaktadır. Eğer durum bu ise, bu ilgi Avrupa güçlerinin geçtiğimiz yüzyıllarda Afrika ve Asya’daki sömürgeci yayılmalarındaki “etki alanları” anlayışını temsil etmektedir.

*****

Teoman Ertuğrul TULUN[i]

Balkanlar Avrupa Birliği bağlamında sıklıkla kullanılan bir terim değildir. AB bakımından Balkanlar büyük ölçüde, tarihi kökleri olmayan ve bölücü bir siyasi gündem için üretilmiş “Batı Balkanlar” anlamını taşımaktadır. 1990lı yılların başında Batı ülkeleri ve özellikle AB ülkeleri bir grup halinde Balkan bölgesini isminden başlayarak varlıksal olarak dönüşüme tabi tutmaya başlamışlardır. Bu kararlarına uygun olarak Balkanları bölgelere ayırmışlardır. AB’ye göre Hırvatistan, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan (AB üyesi olmaları nedeniyle) artık Balkanların bir parçası değildirler. Bu anlamda söz konusu ülkeler, çeşitli siyasi gündemlere göre farklı şekilde yorumlanabilecek “Avrupa’nın”  parçasıdırlar. Diğer taraftan Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Arnavutluk ve Makedonya AB’nin “Batı Balkanlar” şeklinde isimlendirdiği bölgeyi oluşturmaktadır. Bu şekilde bir terim ile karşılaşıldığından akla kaçınılmaz olarak “peki ‘Doğu Balkanlar’ neresi” sorusu gelmektedir. Görünüşe göre, garip biçimde hiçbir zaman açıkça telaffuz edilmemekle birlikte Türkiye tek başına “Doğu Balkanları” oluşturmaktadır.

Britannica Ansiklopedisine göre “Balkan” kelimesi Türkçedir ve “dağ” anlamına gelmektedir. Diğer taraftan “Batı Balkanlar” terimi Balkanların sosyolojik ve tarihi gerçeklerini göz ardı etmekte, bütünlüğünü bozmakta ve bilinçli şekilde belirli bir ülkeyi, Türkiye’yi, Balkanlardan ve dolayısı ile Avrupa’dan dışlamaktadır. Benim açımdan “Batı Balkanlar” terimi yanlış bir isimlendirmedir. “Balkanları balkanlaştırmak” çabasını yansıtmaktadır. Trajik biçimde tarihi ve güncel rekabetlerle ve düşmanlıklarla dolu, evvelce parçalı hale gelmiş bir bölgeyi iyice parçalamak girişimidir.

“Balkanlarda Gönülsüz AB Genişlemesi” başlıklı makalemde (Daily Sabah 14 Mayıs 2018) daha önce ayrıntılı şekilde ele alındığı üzere AB Komisyonu 2018 Şubat ayında  “AB’nin Batı Balkanlar ile ilgili genişletilmiş sorumlulukları için güvenilir bir genişleme perspektifi” başlıklı bir strateji kabul etmiştir. Strateji genişleme siyasasını “2025’e kadar AB’nin güçlendirilmesine yönelik geniş stratejinin ayrılmaz parçası” olarak değerlendirmektedir. AB Komisyonu bu genişleme paketini ayrıca Strazburg’da Avrupa Parlamentosu’na sunmuş ve AB Konseyi’nin bazı “Batı Balkanlar” ülkeleriyle katılım müzakereleri başlatmasına yönelik Komisyon’un önerisini açıklamıştır. Ayrıca, söz konusu bölgenin bazı diğer ülkelerine ilişkin belirli önerilerde bulunmuştur.

Bazı raporlarda ve incelemelerde “Batı Balkanlar” bölgesi Avrupa’nın güneydeki arka bahçesi olarak nitelendirilmektedir. Bazı rapor ve incelemelerde ise bu bölgeye, Batılı olmayan ülkelerin etkinliklerini artırmaya çalıştıkları “oyun sahası” olarak atıf yapılmaktadır. Bu yaklaşım sadece basın haberleri ve siyasi incelemelerle sınırlı değildir.

Aynı anlayışa etkili AB liderlerinin resmi açıklamalarında da tanık oluyoruz. Örneğin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 17 Nisan’da Avrupa Parlamentosundaki konuşmasında AB’nin “Batı Balkanlar” bağlamındaki genişlemesi olasılığını AB reforma tabi tutuluncaya kadar dışlamıştır. Bunu söylerken, “Türkiye veya Rusya’ya dönük bir Balkanlar istemediğini” de ifade etmiştir.

Bu konudaki daha yakın bir tarihli bir örnek Almanya Dışişleri Bakanı Helko Maas’ın Almanya Federal Meclisi’ndeki 12 Eylül tarihindeki beyanıdır. Basın haberlerine göre Helko Maas konuşmasında Çin’in “Batı Balkanlarda” ana oyuncu olarak AB’nin yerini alabileceğinden söz etmiştir. Ayrıca, “Bu ülkelere (“Batı Balkanlar”) güvenilir bir Avrupa perspektifi sunmamız önemlidir. Zira bu ülkeler, bizim değerlerimize sahip olmayan ve hazır durumda bekleyen Çin gibi diğer ülkelere yönelebilirler.” ifadesinde bulunmuştur.

AB liderleri tarafından yapılan bu açıklamalara ek olarak Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (EUISS) 3 Eylül 2018 tarihinde “Balkanların geleceği: 2025 için üç senaryo” başlıklı 14 numaralı Challiot İncelemesini yayınlamıştır. EUISS’nin ana sayfasında Challiot İncelemeleri “kurum dışı uzmanların yanı sıra Enstitünün Kıdemli Analistleri tarafından yazılan ve ortak çalışmaya veya bireysel araştırmaya dayanan, Birliğin (AB) güvenliği açısından güncel geçerliliği olan tüm konularla ilgilenen Enstitü’nün amiral gemisi yayını” olarak betimlenmektedir. Başlığından, söz konusu Challiot İncelemesinin, AB’nin güçlendirilmesi için hedef tarih olarak belirlenen 2025 yılına kadar Balkanlar’daki güvenlik durumuna ışık tutmak için hazırlandığını anlıyoruz. Buna uygun olarak İncelemenin Yönetici Özeti bölümünde şu soru yer almaktadır: “Batı Balkanlar 2025 yılında nasıl bir görünüme sahip olacaktır ?” İncelemedeki en ilgi çekici ve çarpıcı husus, “Batı Balkanlar” daki “yıkıcı dış aktörlere” söz konusu bölgedeki oyun değiştirici bir etken olarak atıf yapılmasıdır. İnceleme oyun değiştirici etkenleri izah etmeye çalışmakta ve şu soruyu yöneltmektedir: “Çeşitli diğer aktörler bölgedeki liberal reform amacına karşı etkin biçimde çalışmaktadır. Batı Balkan devletleri esas olarak Rusya, Çin, Türkiye ve Körfez Ülkeleri tarafından temsil edilen bu muhtemel yıkıcı nüfuzu azaltmada başarılı olabilir mi ?”

Güvenlik çalışmaları ile meşgul AB kurumlarından birinin sorumluluğu altında hazırlanan bir incelemede Türkiye’ye karşı bu şekilde ciddi bir suçlama yöneltildiğini görmek şaşırtıcıdır. Söz konusu Challiot İncelemesinin böyle bir suçlama için uygun gerekçeler göstermesi beklenir. Ancak durum böyle değildir. İncelemeye göre Türkiye bölgede yıkıcı bir dış aktördür, zira: a) Bosna-Hersek’in NATO üyesi olmasını desteklemektedir, b) Kosova’nın bağımsızlığını desteklemektedir, c) NATO’yu Makedonya’yı üye olmaya davet etmeye özendirmektedir, d) Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan arasında üçlü toplantılar yapılmasına öncülük etmektedir, e) “Batı Balkanlar” ülkeleri vatandaşları tarafından olumlu karşılanmaktadır ve d) genç Sırp halkı arasında saygı görmektedir. İnceleme böylece anlamsız bir şekilde Türkiye’nin bölgede dostluğu, işbirliğini, istikrarı ve güvenliği desteklemesi nedeniyle “yıkıcı dış aktör” olduğunu ileri sürmektedir. Ayrıntılı bir şekilde gözden geçirildiğinde İncelemenin Türkiye’nin neden yıkıcı bir dış aktör olarak nitelendirildiğini mantıklı biçimde açıklayamadığı ortaya çıkmaktadır.

Avrupa Birliği Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün amiral gemisi olarak nitelendirilen bir yayında bu şekilde profesyonel olmayan bir değerlendirme okumak ziyadesiyle üzücüdür. Kişisel görüşüme göre EUISS, Türkiye’yi herhangi bir uygun gerekçe göstermeden Balkanlarda “yıkıcı dış aktörlerden” biri olarak isimlendirmesi nedeniyle bir düzeltme yapmakla borçludur.

Son dönemde AB kurumlarının yayınlarında, stratejilerinde yer alan ve açıklanan değerlendirmeler, AB liderlerinin açıklamaları beni şu şekilde bir sonuca ulaşmaya yönlendirmektedir: AB’nin Balkanlar’a olan ilgisi büyük ölçüde bölgede diğer ülkelerin rollerine dair endişesinden kaynaklanmaktadır. Eğer durum bu ise, bu ilgi Avrupa güçlerinin geçtiğimiz yüzyıllarda Afrika ve Asya’daki sömürgeci yayılmalarındaki “etki alanları” anlayışını temsil etmektedir.

Balkanlar Avrupa’nın ayrılmaz bir parçasıdır. AB Balkanları “etki alanları” oyunun bir parçası olarak görmemeli, bölgenin tarihi, sosyal, kültürel bütünlüğüne saygı göstermelidir. Bu bağlamda Türkiye’nin sadece coğrafi olarak değil sosyal ve kültürel olarak asırlardır bu coğrafyanın parçası olduğunun altının çizilmesi gerekir. Türkiye bölgede hâkimiyet kurmaya çabalayan bir dış güç değil, diğer kardeş Balkan ülkeleri ile bağlarını geliştirmeye, bölgenin gelişmesine ve bütünlüğünün korunmasına gayret sarf etmeye odaklanan bir Balkan ülkesidir. Türkiye bölge ile ilgili olarak hiçbir zaman bir başka ülkeyle açıkça veya örtülü biçimde bir rekabet vitrini içinde olmamıştır. Ayrıca hiç kimse Türkiye’nin girişimlerinin Balkanlar için nasıl bir tehlike oluşturduğunu açıklayamamıştır. Türkiye’yi Balkanlar’da olumsuz etkisi olan bir dış güç olarak göstermekte ısrar etmek, sadece Türkiye’ye değil tüm Balkanlara yönelik bir anlayış eksikliğini ortaya koymaktadır.

————————————

Fotoğraf: Daily Sabah

https://www.dailysabah.com/op-ed/2018/10/25/the-balkans-neither-the-backyard-of-the-eu-nor-the-playground-of-any-country

********

[i] Teoman Ertuğrul TULUN, Avrasya İncelemeleri Merkezi’nde (Ankara) analisttir. Bilkent Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünde doktora adayıdır. Avrupa Birliği Çalışmaları, Toplumsal Hareketler, Irkçılık ve Nefret Söylemi Çalışmaları ve Devlet İnşaası alanlarında çalışmalar yapmaktadır.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen