Hasan ERDEM
Akli dengesinin Padişahlık yapmaya uygun olmadığı iddia edilerek Sultan 1. Mustafa kansız bir darbe ile görkemli Osmanlı tahtından indirilmiş ve onun yerine henüz çocuk yaşlarındaki yeğeni 4. Murat çıkarılmıştı. Doğumundan on bir yaşına gelene kadar Osmanlı tahtı ile celladın kemendi arasında yaşamak zorunda kalan 4. Murat’ın padişahlığı aslında annesi Kösem Sultan diye anılan Mahpeyker Sultan’ın egemenliği anlamına geliyordu.
Sünnet töreninin ardından Eyüp Camisi’nde Osman Gazi’nin kılıcını kuşanan 11 yaşındaki Türklerin sultanı zorlu bir eğitimden geçirildiği için zekası zamanından önce gelişmiş ve kendi yaşıtlarına göre çok olgunlaşmıştı, ama çocuk padişah Osmanlı İmparatorluğunun şan, düzen ve güç bakımından en zayıf döneminde tahta çıkarılmıştı. O günlerde Safeviler, Osmanlı’ların elinden yedi eyalet ile doğunun incisi Bağdat’ı almışlardı. Yeniçeriler tarafından türlü işkencelerden geçirildikten sonra öldürülen 2. Osman’ın intikamını almak isteyen Abaza Mehmet Paşa Anadolu’da büyük bir isyan başlatmış, Anadolu’da karşısına çıkarılan yeniçerilerin tamamını kılıçtan geçirmiş, neredeyse bütün Anadolu’ya egemen olmuştu. O buhranlı günlerde Osmanlı hazinesi boşalmış, rezilliklerini sürdüren Kapıkulu askerlerinin başıbozukluğu ise devletin temellerini derinden sarsmaya başlamıştı.
Daha oğlu beşikte iken onu Osmanlı tahtına çıkarmayı kafasına koyan, etkileyici bir zekaya ve sağlam bir karaktere sahip olan Kösem Sultan Divan’ı oluşturan vezirlerin adlarını oğluna ezberletmekle işe başladı. Yönetimde yeni düzenlemelere girişen Kösem Sultan, oğlunun tahta çıkmasını sağlayan Kemankeş Ali Paşa’yı Sadrazamlığa atadı. Yeniden Sadrazam olan Ali Paşa, yakın dostu Şeyhülislam Yahya Efendi’yi görevinden aldı ve yerine Esat Efendi’yi atadı. Eski Sadrazam Mehmet Paşa ve Kaptanıderya Halil Paşa tutuklanıp Yedikule zindanına kapatıldı. Yeniçeri Kahyası Bayram, Yeniçeri Ağalığı’na getirildi.
Sultan Murat çocuk denecek bir yaşta olmasına rağmen saltanat işlerine yabancı kalmayarak her işi öğrenmek ve buyruğu altında çalışanları anlamak istiyordu; seri kavrayışlı ve kuvvetli bir hafızası olan genç padişahın yaşı ilerledikçe devlet işlerine alakası artmaya başladı. Yıllar yılları kovaladı. Hafız Paşa tarafından eğitilen çocuk padişah serpildi, büyüdü. On yedi yaşına basan Sultan Murat, annesi Valide Sultan’ın ve Harem’in gizli danışmanı Haremağası Mustafa’nın haddinden fazla uzayan egemenliklerinden iyiden iyiye rahatsız olmaya başlamıştı. Valide Sultan kızlarından birini Kaptanıderya Hasan Paşa ile evlendirmek istiyordu. Kaptanıderya ile evlenmek istemeyen kızının itirazlarına kulaklarını tıkayan Valide Sultan, kızını Hasan Paşa’ya verince Sultan Murat dayanamadı ve annesine ilk başkaldırısını o gün yaptı, zor kullanarak kız kardeşini Hasan Paşa’nın hareminden çekip aldı. Birkaç gün sonra da yine eniştelerinden Kara Mustafa’yı kız kardeşinin gözlerinin önünde cellatlarına boğdurdu. Bu ani idamlar Kösem Sultan’ı bir hayli korkutmuştu. Kısa bir süre için geri çekilen Valide Sultan bir süre sonra tekrar harekete geçti ve oğlunun üzerinde yeniden etkili olmayı başardı.
O günlerde Şah Abbas’ın ölüm haberi başkente ulaştı. Bağdat’ın geri alınması zamanının geldiğini düşünen Valide Sultan, yüz elli bin askerden oluşan bir orduyu Hüsrev Paşa komutasında Halep’e doğru yola çıkardı. Şah Abbas’ın ölümü ile mücadeleci ruhlarını kaybeden Safevi Türkleri, yol boyunca sert davranışları ve idamları ile çevreye dehşet saçan Hüsrev Paşa’nın komutasındaki Osmanlı ordusunun eyaletlerinin bereketli toprakları üzerinde ilerlemesine engel olamadılar. Hemedan kenti Hüsrev Paşa’nın buyruğu ile kısmen yakıldı. Arkasında koyu duman bulutları ve kül yığınları bırakan Osmanlı ordusu yürüyüşünü sürdürdü ve Ferhat ile Şirin’in ölümsüz aşklarına sahne olan Bağıstan topraklarını çiğneyip geçti. Ferhat’ın delmeye uğraştığı Bisutun dağının eteklerinde bir Safevi ordusu son ferdine kadar kılıçtan geçirildi. Yol boyunca Osmanlı ordusunu durdurmak isteyen Safevilerin en değerli komutanları ile ordularının büyük bölümü telef oldu. Osmanlı kılıçlarından kurtulabilenler Bağdat’ın kalın surlarının arkasına sığınarak canlarını kurtardılar. Vuruşa vuruşa Musul’a ulaşan Osmanlı ordusu da Safevilerin saldırılarından bir hayli yıpranmış ve Bağdat’ın surlarını göremeden pek çok asker kaybetmişti.
Kışı Mardin’de geçiren Hüsrev Paşa, Kırım’dan kırk bin savaşçı istedi. Lehler ve Ruslar ile durmadan savaşan Kırım Hanlığı, sınırlarına geri çekilme ve birliklerini Hüsrev Paşa’ya yollama buyruğunu aldı. Ancak Kırım ordusu zamanında hazırlanamadı. İlkbaharda Halep’e geçen Hüsrev Paşa, Bağdat üzerine yürüyüşe geçireceği yeterince askeri olmadığı için eli kolu bağlı bir süre Kırım askerlerini bekledikten sonra gelen giden olmayınca saygınlığını yitirmiş bir biçimde İstanbul’a geri döndü. Lüzumsuz şiddeti yüzünden bir hayli kan döken ve iki buçuk yıl içinde bir iş göremeden İstanbul’a dönen Hüsrev Paşa görevinden alındı, yerine Hafız Paşa Sadrazam yapıldı.
Hüsrev Paşa’nın görevinden alınması Paşa’ya güvenerek hareket etmeye alışkın olan Sipahi zorbalarının işlerini bozdu. Aşlarına soğuk su katılan zorbalar kendi aralarında haberleşip anlaştılar ve Hafız Paşa’yı Sadrazamlığa çıkaranların haklarından gelerek Hüsrev Paşa’yı tekrar Sadrazam yapmak için aralarında anlaştılar. O günlerde Divan, Transilvanya, Eflak ve Boğdan sorunlarını siyasal yollardan çözümlemek için toplandı. Toplantının sonunda Hemedan seferi sırasında çok zahmet çektikleri için Kapıkulu ocaklarının da İstanbul’a getirilmesine karar verildi. Başkente davet fermanını alan zorba sipahiler fırsat bu fırsat deyip hemen İstanbul’a geldiler, şehir bunlarla doldu ve bir anda şehirde asayiş bozuldu.
Sadrazamlıkta gözü olan kıdemli vezirlerden Topal Recep Paşa, başkente gelmiş olan Sipahi zorba başlarını, Hüsrev Paşa taraftarlarını ve yeniçerileri el altından tahrik etmeye başladı. Askerce sertliğine ve ordu içinde sağladığı saygınlığına güvenen Hüsrev Paşa’da gizliden gizliye kışkırtmalarını sürdürüyordu. Kışkırtmalar semeresini verdi ve ilk önce ocaklılardan süvari bölükleri ayaklandılar, Atmeydanı’nda toplandılar. Ayaklanan ocaklılar üç gün üç gece boyunca Atmeydanı’nın da kaldılar ve “On yedi kelle isterük!” diye bas bas bağırdılar.
Başkaldıran askerlerin bağırmalarından harem dehşet içinde kalmıştı. Dördüncü gün harekete geçen zorbalar sarayın önünde toplanıp kapıları zorlamaya başladılar. Sarayın avlusunu dolduran kalabalık isteklerini sürdürüyor, zorbaların bir kısmı da Divan toplantısı için saraya gelecek olan Hafız Paşa’yı öldürmek için hazırlık yapıyordu.
Dostlarının haber vermesiyle kendisini öldürmek için hazırlanan zorbalardan haberdar olan Hafız Paşa bütün ısrarlara rağmen saraya gitmekten vazgeçmedi ve dostlarına “Bu gece rüyamda yazgımın sonunu gördüm. Görevim uğrunda ölmekten korkmuyorum” dedi.
Atıyla saraya ulaşan Hafız Paşa kalabalığı yararak sarayın birinci kapısı Bâb-ı hümâyun’dan içeri girdi. Kendisini tanıyan ve bir anda çevresini saran zorbalar “bre vurun” diye haykırarak atını tekmelemeye ve sadrazama taş yağdırmaya başladılar. Atından yere düşen Hafız Paşa’yı tam öldürüleceği sırada yetişen Saray muhafızları zorbaların elinden kurtarmayı başardılar ve Saray’ın içine kaçırdılar.
Yüzündeki kanı ve tozu temizleyen Hafız Paşa, Bostancılardan aldığı bir sarığı yarılmış başına koyarak Padişahın huzuruna çıktı. Zorbaların elinden kurtulan Hafız Paşa, Sultan Murat’a asilerin isteğine uymasını ve hemen kendisini görevden almasını öğütledi. Sultan Murat, başından kanlar damlayan Sadrazamına “Haydi git ağam, Allah seni korusun! Artık kimseyi sakınamam!” dedi. Hafız Paşa gizli bir kapıdan bahçeye çıktı, kıyıya indi, kendisi için hazır bekletilen kayığa bindi ve saraydan uzaklaştı.
Hafız Paşa’yı ellerinden kaçıran zorbalar orta kapıdan içeri girip Divanı hümayun önüne geldiler ve hep birlikte “Padişaha sözümüz vardır” diye bağırmaya başladılar. Yirmi yaşındaki genç ve güçlü Sultan Murat göğsünde biriken öfkeyi zorlukla bastırdıktan sonra Akağalar kapısının önüne çıktı, kapının önüne çıkarılmış olan tahtına oturdu ve zorbaları tek tek süzdükten sonra “Kullarım muradınız nedir? Padişahınızdan ne istiyorsunuz?” diye sordu. Kapının önünü dolduran zorbalardan biri “Vezirlerinden ve dalkavuklarından on yedisinin başını isteriz. Ya onları hemen teslim edersin, ya da sen bilirsin” diye haykırınca kapının önünde bir anda kulakları sağır eden bir gürültü koptu.
Sultan Murat, tehdit edici tavırlar sergileyen zorbalara nasihat etmek istedi ama bağırıp çağıran asiler genç padişahlarının sözlerine kulak asmadılar. Zorbaların söz dinlemediğini ve pervasızca tahtının yanına doğru sokulduklarını gören Sultan Murat öfke ile tahtından ayağa fırladı, “Mademki cevaba kulak vermezsiniz ve kabil-i hitap değilsiniz, niçin beni taşra davet eylediniz?” diye bağırdıktan sonra öfkeyle arkasına dönüp saraydan içeri doğru yöneldi. Gittikçe hiddetleri artan zorbalar “On yedi kelleyi isterük! Yoksa sen de Osman gibi tahttan inersin” diye bağırıp çağırarak Akağalar kapısına doğru atıldılar, ama içoğlanları, gözleri ateş saçan padişah ile zorbaların arasına girdiler ve kapıyı çarçabuk kapadılar.
Hafız Paşa’yı ortadan kaldırmak için sabırsızlanan Topal Recep Paşa, apar topar Padişahın huzurunu çıktı, sözüm ona acı çekiyormuş gibi yaparak ayaklarına kapandı ve “Padişahım bu bozguncuları yatıştırmak lazımdır, eğer ben kulunu da isterlerse ver ki kul efendisi yoluna feda olsun” dedi. Kendisini yetiştiren Hafız Paşa’yı ne yaparsa yapsın kurtaramayacağını anlayan Sultan Murat, henüz Üsküdar’a varmamış olan Paşa’yı geri çağırması için Bostancıbaşıyı görevlendirdi. Padişahının buyruğunu alan Hafız Paşa tereddüt bile etmeden ya ölüm, ya yaşam bulacağı saraya geri döndü.
Hafız Paşa saraya geri döndükten sonra Akağalar kapısı tekrar açıldı. Sultan Murat dışarı çıkıp tahtına oturdu; zorbalar geri çekilip durdular. Padişah kalabalığın içinden dört kişiyi huzuruna çağırdı; iki yeniçeri subayı ve iki sipahi subayı tahtın önüne doğru ilerlediler. Sultan Murat, dört zorba başına tekrar nasihatlerde bulundu, ama asi subaylar hep bir ağızdan istediklerini almadan geri dönmeyeceklerini söylediler.
Aynı dakikalarda Hafız Paşa, abdestini alıp namazını kıldıktan sonra çok sevdiği padişahını düştüğü tehlikeli durumdan kurtarmak için dışarı çıktı. Başındaki bostancı sarığına rağmen zorbalar, Akağalar kapısının önünde beliren Hafız Paşa’yı tanımıştı. Paşa, Sultan Murat’ın yanına geldi ve “Soylu ve yüce padişahım, saçının bir teli için Hafız gibi bin kulun can versin” dedikten sonra eğilip yeri öptü. Doğrulup ayağa kalkan Hafız Paşa asilere doğru döndü.
“Bismillahirrahmanirrahim. Biz Allah’dan geldik, O’na dönüyoruz”diye mırıldanan Hafız Paşa başını dikleştirip sert adımlarla asilerin arasına doğru ilerledi. Zorbaların arasına dalan Hafız Paşa’ya bir sipahi hücum etti. Silahsız olan Hafız Paşa, eski serdarına el kaldırma cüretini gösteren sipahiyi bir yumrukta yere yuvarlayınca kılıçlarını çeken zorbalar hep birlikte ileri atıldılar. Çılgına dönmüş zorbalar çıplak elleri ile ümitsizce dövüşen Hafız Paşa’yı, havaya kalkıp inen sivri uçlu hançerleri ve keskin kılıçları ile on yedi yerinden yaraladılar. Sırtüstü yere düşen Hafız Paşa’nın üzerine bir yeniçeri çıktı, elindeki hançer ile Paşa’nın başını gövdesinden ayırdı ve vahşi bir zafer narası attıktan sonra saçlarından kavradığı kesik başı yukarı kaldırıp kalabalığa gösterdi.
İstediklerini elde eden zorbalar Hafız Paşa’nın başını da yanlarına alarak çekip gittikten sonra içoğlanları koştular ve başsız cesedin üzerine yeşil bir örtü örttüler.
Tahtının yanı başında, gözlerinin önünde hocası Hafız Paşa’nın şehit edilişini çaresiz bakışlarla izleyen genç Sultan Murat, mendili ile yüzünü kapatarak sesli sesli ağladı ve sonra kollarını iki yana açarak yumruklarını hınçla sıktı, “Bire Allahtan korkmaz, Peygamberden utanmaz, padişah korkusu bilmez, rezil, alçak katiller! Sizleri bekleyen haklı ölümü tadacaksınız!” diye haykırdı.
DEVAM EDECEK
KAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne