Birkaç sene önce, bir gazete, okuyucuları arasında yazı yarışması açmıştı. Konunun ve yazı hacminin sınırlandırılmadığı yarışmanın takvîmi işlemeye başladığında, o gazetenin genel yayın müdürü, kendisine ulaşan yazılar hakkında, son derece dikkate şâyân bir açıklama yapmış ve “edebî yazı” gönderilmemesini istemişti. Bu genel yayın müdürü arzûsunda, elbette başka garîb taraflar da var, ama esas can alıcı yanı, “edebî yazı”ya konan ambargodur.
İnsanın, hilkaten iki ayaklı, iki elli, iki gözlü, bir burunlu, iki kulaklı olması gibi, gazete yazısı da, “edebî” olmak mecbûriyetindedir. Gazetelerde yer alan haber metinlerinde, yemek târifi paragraflarında bile belli yazı prensiplerine uymak lâzımken, nasıl olur da maakâle tarzındaki yazıyı “edebî” dâireden ihrâc edersiniz?
Bizde gazete neşri, Batı ülkelerine göre bir hayli geç başlamıştır. Tanzîmât hereketinin getirdiği yeniliklerden biri de gazete yazılarıdır. Nâmık Kemâl, Şinâsî, Ziyâ Paşa, Ali Suâvî, Mîzâncı Murâd Bey, Recâîzâde Mahmûd Ekrem, Muallim Nâci, Ahmed Midhat Efendi gibi, tanınmış isimler, Türk gazeteciliğinin ilk yazarları olmak gibi bir mazhariyetin sâhibidirler. Onları, ikinci, üçüncü nesil temsîlciler tâkib etti. Servet-i Fünûn, bir edebî hareketin ismi olmazdan önce, bol okuyucusu olan bir mecmûa idi. Orada yazanlar da, gazetelerde yazan kadronun bir bölümüydü. İlerleyen yıllarla birlikte, bizde yayımlanan gazetelerin şekli, baskı tekniği ilerledi, tirajlar yükseldi. Yahyâ Kemâl, Ali Kemâl, Yâkub Kadri, Mehmed Âkif, Peyâmî Safâ, Necib Fâzıl, Fâlih Rıfkı, Refî’ Cevâd, İsmâil Habib ve daha nice kalem ehli, gazete yazıları yazdılar.
Bu isimlerin, görüş ve fikirlerinde pek çok ayrılık, farklılık olmakla berâber, hepsi de “edîb” idiler. Onlar, gazete yazısının “edebî” olup olmayacağı husûsunda, en ufak bir tereddüd taşımadılar. Hepsi de, birden fazla edebî türde eser sâhibi insanlardı. Gazete yazısının, “edebî” endîşeler ve hassâsiyetler gözetilerek yazılması gerektiğini, hepsi biliyordu.
Ecdâdın, sık sık “edeb yâ Hû!” nidâsına ilticâ etmesi, boşuna değilmiş. Bir gün gelecekmiş ve bir gazetenin genel yayın müdürü, gazetesinin açtığı yarışmaya “edebî” yazı gönderilmemesini isteyecekmiş…Cemiyet olarak geldiğimiz yer, maalesef budur. Serî cinâyet haberlerini sayfalarına yerleştiren gazetelerin, sadra şifâ cihetlerinin kalmayışını, biraz da bu “edebî” ölçülerden kaçışta aramak lâzımdır.
“Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözündeki “arkadaş” kelimesinin yerine “gazete yazısı”nı koyunuz. Bize âit nice onulmaz yaranın tıbbî tahlîlini yapabilirsiniz…