Hasan ERDEM
Osmanlı devletinin altıncı padişahı olan 2. Murad daha on yedi yaşında iken Osmanlı tahtına çıkmış ve aradan geçen yirmi iki yıl boyunca da huduttan hududa koşmaktan atından yere inecek fırsat bulamamıştı.
1443 yılı ortalarında Karamanoğlu İbrahim Bey’in Anadolu’da başlattığı isyanı bastırmaya uğraşan Sultan Murad’ın Tuna boylarından gelen haberler yüzünden aklı Balkanlarda kalmıştı. Gelen haberlere göre Hermanştad’ta iki ateş arasında kalan Mezit Bey, kalenin imdadına koşan Transilvanya Voyvodası Hunyadi Yanoş’a yenilmiş ve oğlu ile birlikte şehit düşmüştü. Macarlara esir düşen Türk akıncıları, geceleyin düzenlenen şölende teker teker yemek salonuna alınmışlar ve Yanoş’un gözleri önünde korkunç işkencelerden geçirildikten sonra vahşice katledilmişlerdi.
Zafer sarhoşu Hünyadi, o kanlı şölenin sabahında da barbarlığını sürdürmüş, Türklerden ele geçirdiği ganimetleri altı atın çektiği bir arabaya yükletmişti. Ganimetlerin üzerine akıncıların cesetlerini üst üste yığdırıp bir piramit yaptırmış ve Mezit Bey’in kesik başını da piramidin üstüne oturtmuştu. İhtiyar bir akıncının hayatını bağışlayan ve arabaya koşulu atların dizginlerini eline veren Hunyadi, bu iğrenç armağanı müttefiki Sırp Despotu’na yollamıştı. Macar zırhlı süvarilerinin korumasındaki bu öç arabası korkudan sinmiş halkın gözleri önünde bütün Transilvanya’yı katederek Sırbistan’a ulaşmıştı. Hermanştad’ta kesin bir zafer kazanan Hunyadi Yanoş bu zaferle yetinmemiş, ordusunun başında, Tuna nehrinin iki kıyısındaki yerleşim alanlarını yakıp yıkarak Eflak’a girmişti.
Balkanlardaki casusları vasıtasıyla olup bitenlerden günü gününe haberdar olan Sultan Murad, Mezit Bey’in öcünü almak için, Balkanları kan ve ateşe boğan şöhret düşkünü Yanoş’un üzerine Rumeli beylerbeyi Kula Şahin Paşa’yı gönderdi. Şahin Paşa ve Yanoş, Vazağ ovasında karşılaştılar. Tecrübeli akıncı beylerinin tavsiyelerini dinlemeyen ve tedbirsizce saldırıya geçen Şahin Paşa’da savaşın sonunda Mezit Bey gibi büyük bir bozguna uğradı. Osmanlılar bu kanlı boğuşmanın sonunda Vazağ ovasında on bin şehit ve sekiz bin tutsak bırakarak çekilmek zorunda kaldılar. Sultan Murad, savaş alanından kaçan ve Tuna’yı geçerek canını kurtaran Kula Şahin Paşa’yı derhal görevinden aldı ve yerine Kasım Paşa’yı atadı.
Hermanştad ve Vazağ’ta kazandığı zaferlerle Avrupa’da adını duyuran Yanoş’un şöhretinden etkilenen ve Osmanlıların nefes almasına fırsat tanımak istemeyen Papa Öjen, Türkleri, Avrupa’dan sürmek için Hıristiyan milletlerini kışkırttı ve çarçabuk büyük bir Haçlı ordusu oluşturarak Hunyadi Yanoş’un buyruğuna verdi. Romen kökenli bir soylu olan Yanoş giderek sayıları artan askerleri ile ilerledi ve Morava nehrinin geçitlerine egemen olan Niş kentini istila etti, Türk garnizonunu kılıçtan geçirdi ve kenti yaktı. Osmanlı topraklarını çiğneyip Sofya’ya doğru yürüyüşünü sürdüren Haçlıları Morava nehri kenarında durdurmak isteyen Rumeli beylerbeyi Kasım Paşa’da yenilgiye uğradı. Osmanlılar bu savaşta da dört bin tutsak ve iki bin şehit verdiler. Ardı ardına yenilgiye uğrayan Osmanlılar geri çekilirken Haçlılar güneye indiler, Bulgaristan’a girdiler ve Sofya’yı aldılar.
Anadolu egemenliği için yıllardır Osmanlı Türkleri ile rekabet eden, sürekli yenildiği halde bulduğu her fırsatta isyana kalkışan ve Osmanlıları sırtından vurmaktan çekinmeyen Karamanoğlu İbrahim Bey ile Konya önlerinde alelacele bir anlaşma yapan Sultan Murad, Balkan geçitlerine dayanan ve Edirne’ye doğru hızla ilerleyen Haçlı ordusunu durdurmak için Anadolu’dan Rumeli’ye geçti. Zorlu kış şartlarına rağmen çok az dinlenerek gece gündüz at süren Sultan Murad İzladi Derbendi önüne geldi, dinlenme gereği duymadan derhal savaş meclisini topladı. Sultan Murad, Haçlı ordusunun önünden sürekli çekilen ordu komutanlarından son durumla ilgili bilgileri aldıktan sonra fikirlerini sordu. Kasım Paşa, Balkan geçitlerini aşmaya çalışırken yorulan Haçlı ordusuna derhal saldırılmasını, Turahan Bey, geri çekilip daha uygun bir yerde düşmanın karşılanmasını, Evrenuzoğlu İsa Bey ise savunmada kalınmasını söyledi. Neticede İsa Bey’in tavsiyesi kabul edildi.
Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gürlemeye başlayan Haçlı toplarının ağzından alevler fışkırmaya başladı. Türk topçuları üzerilerine dolu gibi yağan gülle yağmuruna aldırmadan telaşsız hareketlerle toplarını hazırladılar. Kar yağışı tipi halinde yağmaya devam ederken Türk topları da gürlemeye başlayınca İzladi derbendini çevreleyen karla kaplı tepelerin altı yoğun duman bulutlarıyla kaplandı.
Kulakları sağır eden top ateşi kesilince mağrur bakışlı Hunyadi Yanoş, ağır zırhlar kuşanmış süvarilerini hücuma kaldırdı. 24 Aralık 1443 yılında İzladi Derbendi önünde yapılan savaşta savunmada kalan Osmanlı ordusu yine yenildi. Macarların dışında Leh, Eflak, Sırp ve Alman İmparatorluğu içindeki milletler, Fransa ile Belçika gönüllülerinden oluşan Haçlı ordusu karşısında, aylardır durmadan dinlenmeden savaşan yorgun askerlerini daha fazla kırdırmak istemeyen Sultan Murad, ordusunu vuruşa vuruşa Filibe ovasına çekti. Takibi sürdüren Haçlı ordusuyla Yalvaç kırlarında yapılan savaşta da Osmanlı kuvvetleri mağlup oldu.
Osmanlıların, kendilerinden sayıca çok üstün olan müttefik ordusuna karşı sert direnişi ve kışın şiddeti Osmanlıları inatla takibe devam eden Haçlı askerlerini de bir hayli yıpratmıştı. Roma İmparatoru Trajanus’un barbar diye nitelediği milletlerin istilalarını önlemek için yaptırdığı Trajanus kapısı ile Suluderbent geçidine çekilen Sultan Murad, yitirdiği yiğit askerlerinin acısını yüreğine gömüp, Balkan dağlarının geçitlerinde bitkin ordusunu toparlamayı başardı ve hazırlıklarını tamamlayıp Haçlı ordusunu beklemeye başladı.
Kış iklimi kar ve buzla kaplı Balkan dağlarında etkisini iyice arttırmaya başlamıştı. Çocukluğundan beri eski Haçlı seferlerinin kahramanı Godefroi de Bouillon’a benzemek isteyen Yanoş, dünyanın en iyi hafif süvarileri olan Türklere karşı tarihte ender rastlanan askeri başarılardan birini gerçekleştirdikten sonra, tam bir savaş kurdu olan, mağlubiyeti bir türlü kabul etmeyen ve inatla savaşmayı sürdüren Sultan Murad’a yenilmek istemiyordu. Kısa sürede elde ettiği şöhreti kaybetmekten korkan Yanoş, Osmanlıları kendi başkentlerinde yok etme hayallerinden vazgeçti.
Son bir saldırı başlatan ve Türklerin son derece sert direnişi ile karşılaşan Haçlı ordusu Trakya ovalarından geri çekilmeye başlayınca Türk kuvvetleri de takibe başladılar. Türklerin teslim olmak nedir bilmeyen keskin kılıçları karşısında bozguna uğrayarak çekilen ordusunu Balkan geçitlerinde pusuya yatıran Yanoş, takipçilerini kurduğu tuzağın içine çekti ve bir kısmını esir aldı. Esir edilenlerin arasında Sultan Murad’ın eniştesi, Sadrazam Halil Paşanın kardeşi Bolu sancakbeyi Mahmud Bey’de vardı. Hunyadi Yanoş’un pususundan kurtulmayı başaran Rumeli beylerbeyi Kasım Paşa kendisini mesuliyetten kurtarmak için Sultan Murad’a akıncı komutanı Turahan Bey’in kendisine yardım etmediğini söyleyince Turahan Bey tutuklanarak Tokat kalesine gönderilip oradaki meşhur Bedevi Çardak zindanına konuldu. Edirne’yi düşman işgalinden kurtaran Sultan Murad üzgün ve son derece kızgın olarak başkentine döndü.
Çekilirken bile zafer kazanmayı başaran Hunyadi Yanoş ise ordusunu Sofya ve Niş’te bırakıp, Tuna kıyılarına döndü. Hıristiyan kiliselerini Osmanlılar’dan ele geçirilmiş bayraklar ve ganimetlerle süsleyen Yanoş, genç Kral Ladislas ile buluştu. Kral Ladislas, Hunyadi Yanoş’u ve açlıktan iskelete dönmüş askerlerini ayakta karşıladı. Macar halkının muzaffer bir komutan olarak bağrına bastığı, görkemli törenlerle karşıladığı Hunyadi, son anda atlattığı olağanüstü tehlikeden kurtulduğu için Katedrale koşup dualar etti.
Savaşların yorgunluğu ve Sadrazam Halil Paşa’nın öğütleri Sultan Murad’ı, yıpranan ordusunu güçlendirmek için uzun bir barış dönemine zorluyordu. Kendisi, her savaş alanında başarılı olmuştu. Fetret devrinin verdiği zararı düzeltmiş, Anadolu’yu barışa kavuşturmuş, Selanik ve Epir’i fethetmiş, doğuda gücünü arttırmıştı. Barış adamı olan Sultan Murad Batı’da ve Tuna boylarında Osmanlıların Avrupa topraklarının güvenliğini sağlamak için yapılması gereken her özveriyi göstermeye hazırdı. Yüce gönüllü Sultan Murad için Osmanlı egemenliğinde yaşayan halkların mutluluğu kendisi için en büyük zaferdi.
Sırp Despotu’na krallığını; Romanya Prensi Drakul’a eski topraklarını veren Sultan Murad, Sırp Despotu Jorj Brankoviç aracılığıyla Macaristan kralına da müracaat edip barış istedi. Macar kralı Ladislas, Sırp Despotu’nun ısrarlarına birkaç hafta direndikten sonra Macar Konseyi üyelerinin ve ülkesinde yaşayan insanların barış isteğine boyun eğmek zorunda kaldı. Ladislas, Edirne’ye bir heyet gönderdi. Anlaşmayı Edirne’de imzalayan Sultan Murad, buna karşılık olarak Baltaoğlu Süleyman Bey’in başkanlığında yüz kişilik bir heyeti Macaristan’a gönderdi. Macar kralı Osmanlı elçiler heyetinin huzurunda, 12 Temmuz 1444 yılında Segedin anlaşmasını imzaladı. Böylece her iki hükümdar, biri İncil, diğeri Kur’an üzerine ant içerek şahitlerin gözleri önünde anlaşmayı imzalamış oldular. Aynı günlerde fidye karşılığı Bolu Sancakbeyi Mahmud Bey’de esaretten kurtarıldı.
O günlerde çok sevdiği oğlu Alaeddin’in genç yaşta ölmesi 2. Murad’ı çok üzmüştü. İlk oğlunu kaybeden Türklerin Sultanı, henüz çocuk yaşta bulunan oğlu Manisa valisi Mehmed’i Edirne’ye getirtti. Sultan Murad, veliaht şehzadeyi bizzat kendisi yetiştirmeyi ve daha sağlığında iken ona Osmanlı tahtını teslim etmeyi planlıyordu. Ama Edirne’ye gelen oğlunun eğitim yetersizliğini görünce şaşakaldı. Hocaları, Sultan Murad’a Mehmed’in öğrenmeye isteksiz, özellikle dinsel eğitimde başarısız, zor bir öğrenci olduğunu bildirdiler. Sultan Murad, devlet işleri hakkında bizzat eğitmeye başladığı oğlunu Kur’an ve dinsel inançlar konusunda eğitmesi için, Kahire’de Şeriat ve İlahiyat eğitimi görmüş olan Ahmed Gürani’yi Bursa’dan Edirne’ye getirtti. Oğlunun kısa sürede Kur’an’ın tamamını öğrendiğini ve büyüklerine saygıda kusur etmediğini gören Sultan Murad, sadık vezirlerinin korumasındaki biricik oğluna Devlet’i emanet ederek Bursa’ya çekildi.
Böyle buhranlı bir zamanda Sultan Murad gibi son derece tecrübeli bir kumandanın saltanattan çekilmesi Edirne’de büyük bir heyecan uyandırdı. Edirne’nin etrafına hendekler kazılmış, siperler yapılmıştı ama Haçlıların önceki başarılarından haberdar olan Edirne halkının varlıklı olanları korkudan Anadolu’ya göç etmeye başladılar.
On yıl süreli Segedin barış anlaşması Bizans’ı endişelendirmişti. Harekete geçen Bizans İmparatoru Yuannis, Avrupa’daki Hıristiyan milletleri ve Papa’yı kışkırtmaya başladı. Tahriklere kapılan Papa Öjen, Kardinal Julien Cesarini’yi huzuruna çağırdı.
“Özel elçim olarak derhal Macaristan’a gideceksiniz ve benden habersiz olarak İncil üzerine yapılan yeminin geçersiz sayılacağını anlatacak, Ladislas’ın kaygılarını giderecek, onu ikna edecek ve yemininden dönmesini sağlayacaksınız” .
Kardinal Cesarini, Macar kralının İncil üzerine yemin ettiğini hatırlatmak istediğinde Papa Öjen, Kardinal’in sözünü kesti ve “ Ne kadar kutsal olursa olsun benim iznim olmadan inançsız Türklere edilen yeminin bir hükmü yoktur. Kardinal, Türkleri bir daha bu kadar güçsüz yakalayamayız. Sultan Murad Anadolu’da, Osmanlı tahtında ise tecrübesiz bir çocuk oturuyor ve biz bu fırsatı iyi kullanmalıyız. Ladislas yemininden dönsün ve Balkanlarda at oynatan kâfir Türkleri yok etmek için vakit geçirmeden harekete geçsin. Macar kralını ikna etmekte zorlanırsanız Hunyadi Yanoş’u ikna etmeye bakın. Hırslı bir insan olan Hunyadi Yanoş’a Bulgaristan krallığını teklif edin. Önerilen ganimetin görkemi Macar kahramanını bizim yanımıza çekecektir. Genç Macar kralı, koruması altında olduğu Yanoş’un sözünden çıkamaz” dedi.
Papa’nın emri ile Macaristan’a geçen Julien Cesarini’nin çabaları sonuç verdi. Kardinalin safsatalarına kanan Ladislas, biraz da kolay kazanılacak bir zafere duyduğu aşırı istek yüzünden kutsal yeminini unutup anlaşmayı bozdu. Edirne-Segedin anlaşmasının bozulması üzerine Macar, Bohemya, Hırvat, Polonya, Eflak, Alman ve Venedikliler, Osmanlı Türklerini Balkanlardan çıkarmak için birleştiler. Anlaşmanın bozulduğundan haberi olmayan Osmanlı hükümeti ise anlaşmanın şartlarına uydu ve Sırbistan’a vaat ettiği yerleri geri verdi. Macarlar, Sırp Despotunu ittifaklarına dahil edebilmek için çok uğraştılar, ama Sırp Despotu onlara yeminini asla bozmayacağını söyledi. Müttefik kuvvetlerinin Tuna boylarında toplanmaya başladığını gören Türk casusları Edirne’ye durumu bildirdiler.
Hunyadi ve Kral Ladislas’ın komutasındaki müttefikler savaşa katılmayan Sırp Despotu’nun topraklarına girmediler, dağların etrafından dolaştılar ve sazdan yapılmış salların üzerinde Orsova’dan Tuna nehrini geçtiler. Tarihçilerin yazdıklarına göre Hıristiyan ordusunun geçişini görenler Tuna’nın karşı yakasının boşaldığını sanmışlardı. Vidin’e ulaşan Haçlılar savunmasız kent halkını katlettiler ve binaları ateşe verdiler.
DEVAM EDECEKKAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN YÜKSELİŞİ VE ÇÖKÜŞÜ: Lord Kinross