Ne yaparsınız yapınız lütfen göç propagandası yapmayınız. İnsanların iç dünyasına saygı duymak zorundayız. Ama bu göçün bizim toplumumuza büyük fayda sağladığı kanısında değilim. Mültecilik bizim memleketlerde her zaman mümkün olan bir olay. Sınırsız bir göç propagandası yapılıyor. Kalanlar kendilerini adeta beceriksiz, talihsiz zannetmeye başladı. Arafta kalan ve cehenneme düşecek adamların hissiyatına kapılmaya başladılar. Garsonluğu küçümsemiyorum elbette, zaten onun da kendine göre bir şıklığı ve eğitimi vardır. İngiltere’de kaçan sermayenin sahiplerinin kurduğu mahalleler var. Yunanistan ve İran zenginlerinin aksine, bizimkileri Britanya’nın lordları hiç beklemiyorlar.
*****
Bu yazı Hürriyet Gazetesi’nin 25 Kasım 2018 tarihli nüshasından alınmıştır
Prof.Dr. İlber ORTAYLI
“………”
İnsanlar hürdür, her yere giderler, her istediklerini yaparlar, kanun dairesinde özgürdürler. Dışarıya elbet eğitim için gidilir, ben dahi okudum. Ancak bu göç olayını bir eğilim olarak toplumbilimci gözüyle incelemek şarttır. Gençliğimde sene sonunda tıp fakültesini bitirenler eylülde soluğu Amerikan eyalet hastanelerinde alırlardı. Gördükleri eğitim hiç de o kadar fena olmadığı için kısa zamanda lisans alarak iyi bir kazanç trendine otururlardı. Zamanla meşhur birkaç profesör de çıktı. Almanca bilen herkesin önüne Alman tıp gazetelerindeki ilanlar konur, tercüme etmesi rica edilirdi. Rahmetli babam hatır için çok mektup yazmıştır.
70 YILDIR GİDİYORLAR
Bu memleket 70 yıldır dışarı insan yolluyor. Bazıları bunu geniş yüreklilikle karşılasa da bu aslında üzerinde durmamız gereken bir toplumsal konu. İtalya’nın 1860’lardaki birleşmesinden beri 30 milyon evladını dışarı yollaması hiç bu kadar soğukkanlılıkla karşılanmamıştı. Benim gözlemlediğim kadarıyla hikâyeler muhtelif, “Ama biz hem vatanımızı seviyoruz hem de çok para kazanıyoruz” diyenler var. Bunlara diyecek bir şey yok. Burada siyasi görüşlerden dolayı itildiğini, orada ise muvaffak olduğunu söyleyen var. Evet, muvaffak oldu çünkü orada ne hikmetse hiç siyasi bir faaliyette bulunmuyor. Bahriye’yi bitirerek yurtdışına giden bir zabit, “Bahriye’de okudum, ne pompacı oldum ne de garson. İstediğim işe girdim” diyor. Ne kadar pişkin bir övünme. Başka ne olacaktı? Türkiye Cumhuriyeti’nin en pahalı eğitimini aldıktan sonra tabii ki istediğin yere girebilirsin.
Ne yaparsınız yapınız lütfen göç propagandası yapmayınız. İnsanların iç dünyasına saygı duymak zorundayız. Ama bu göçün bizim toplumumuza büyük fayda sağladığı kanısında değilim. Mültecilik bizim memleketlerde her zaman mümkün olan bir olay. Sınırsız bir göç propagandası yapılıyor. Kalanlar kendilerini adeta beceriksiz, talihsiz zannetmeye başladı. Arafta kalan ve cehenneme düşecek adamların hissiyatına kapılmaya başladılar. Garsonluğu küçümsemiyorum elbette, zaten onun da kendine göre bir şıklığı ve eğitimi vardır. İngiltere’de kaçan sermayenin sahiplerinin kurduğu mahalleler var. Yunanistan ve İran zenginlerinin aksine, bizimkileri Britanya’nın lordları hiç beklemiyorlar.
ÇAREYİ BULMALIYIZ
Elbette bu göçün nedenleri var, onu ancak biz el ele verirsek düzeltebiliriz ve geleceğimiz için muhakkak düzeltmemiz lazım. Memlekette korkunç bir nepotizm yani akraba kayırıcılığı, mezhepçilik ve partizanlık var. Asıl kötüsü lokal patriotizm denen yerel milliyetçilik dal budak salmış vaziyette. Millet meclisleri eşit temsil organdır. 1877 Meclisi’nden beri gayrimüslim-Müslüman her vilayetin temsilcisine dikkat edilir. Yakın zamanda Büyük Millet Meclisi’nin neredeyse 5’te 1’i iki vilayetten çıkmıştı. Çoğunu ne kürsüde konuşurken, ne toplumsal bir problemi dillendirirken gördük. Belirli bir vilayet için kurulan ve kadrosu doldurulan üniversitemiz bile var. Bürokrasideki sınavlarda yazılıyı kazanan sözlüde sırasını kaybediyor. Öğretmen adaylarına bir dokun, bin ah işit. Yüksek puan alan adayı sözlüde kötü notla listenin altına itiyorlar. FETÖ rezaleti çıkana kadar atamalarda haydutluk kol geziyordu. Ne kadar düzeldiğini bilemiyoruz. Bürokrasinin bu yapısı karşısında ümitsizliğe düşenler özel sektöre atıldıklarında durgun kafalı ve megaloman patronlarla karşılaşıyorlar. Aile şirketlerine dayalı yapılar mensuplarına yol göstermeyi bilmedikçe kaliteli istihdam için imkân yoktur. Beni Atatürk’ün kurduğu Türkiye’nin geleceği ve gençleri ilgilendiriyor, dertlerin çaresini de yine bizim bulmamız gerekir.
Tabii şunu da eklememiz gerekir, bunca yıldır beyin göçürüyoruz daha henüz bir kişi bilim dalında Nobel aldı. Türkler hakkındaki dine ve dile dayalı önyargıların dışında memleketimizde aldığımız eğitimin gittikçe kalite aşınımına uğraması da bunda etken. Bugünkü Türk maarifi Gazi Yaşargil’in ve hatta Gökhan Hotamışlıgil’in yurtdışında başarılı olmasını sağlayan lise eğitimini veremiyor. Zirvelere tırmanmak gittikçe güçleşecek. Zira eğitimin verdiği şekillenme çok erken yaşlarda oluşuyor.
YAKIŞMAYAN ETKİSİZLİK
Türkler halen ABD’de etkin bir lobi olarak örgütlenemediler, ancak eski Sovyetler’den, Çin’den ve İran’dan gelenlerle bu konuda bir güçlenme ve isim duyurma başladı. Dışarıdaki etkin ve aydın Türk profili henüz 80 milyonluk bir ulusa yakışmayacak kadar etkisiz. Bunda illa üniversite profesörü de aramayalım. Bir Çek diplomatı olan Josef Korbel, kızı Madeleine Albright’ı ve yakın çevresindeki Condoleezza Rice’ı ABD’ye iki kadın dış bakan olarak yetiştirdi. Amerikan Dışişleri’ne girmek isteyen Türk çok ama ismi duyulan az. Ne bizimkilerin çok itibar ettiği üniversitelerin dış ilişkiler bölümlerinde ne de ABD idaresinde bir Kissinger tipini görmek mümkün değil.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
——————————
Kaynak:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/anadolunun-savasina-sempatiyle-bakan-isgalci-41030130