“Başarısızlığı Göze Alma” Cesaretini Kim Gösterecek?

Hasan Fevzi BATIREL

Sağlık dünyası kendi içinde bir açmaz ile karşı karşıya. İnsan vücuduna ilişkin bilgilerimizin artması, teknolojinin gelişmesi ile birlikte hekimlerden, cerrahlardan beklentiler en üst düzeye ulaştı. En zor veya girift durumlarda dahi bir çıkış yolunun olduğu inancı hepimizin içine işledi. Hatta bir şeyin ters gitmesi, hata ile eşdeğer olarak görülmeye ve sıfır tolerans gösterilmeye başlandı. Hekimler, cerrahlar artık masraf hanelerine bir de avukat masraflarını eklemeye başladılar. Bu sadece ülkemize yönelik bir gelişme değil, tüm dünyada aynı durum söz konusu.

İşlerin yolunda gitmemesi ve başarısızlık korkusu, sağlığın her aşamasının bir düzene sokulmasını, akış şemalarını (algoritmalar), rehberleri, aşamalı mesuliyet modellerini ortaya çıkardı. Yani sizin anlayacağınız inanılmaz bir sağlık bürokrasisi oluştu. Hekimlerin çoğu karar verecekleri zaman, artık algoritmaları açıyorlar, hangi aşamadaki ve hücre özelliklerindeki hastaya hangi ilaç verilir bakıyorlar. Ona göre reçetelerini yazıyorlar. Olmadı, rehberi açıyorlar, şu aşamadaki kanserli hastaya bu tedavi uygulanacak diye rehbere bakıyorlar.

Geçen hafta Houston, ABD’de Society of Thoracic Surgeons (Göğüs Cerrahları Derneği) toplantısına katıldım. Dernek başkanı Kalp cerrahı Joseph Bavaria, konuşmasının önemli bir bölümünde, bu “sağlık bürokrasisi”nin gelişmelerin önünü tıkamaya başladığını, yetenek ve inovasyonu öldürdüğünü savunuyordu.

Maalesef yeni sağlık sistemi insanı bir hastalık ile tanımlamak, canlı bir makine olarak görmekle başlıyor. Oysa düşünün ki akciğerinde kanser şüphesi olan 80 yaşında genel sağlığı iyi bir beyefendi, sadece o kanserden ve kanserin ameliyatla tedavisinden mi ibarettir? Her şeyden önce 80 yaşındaki beyin çocukları, torunları var. Eşi vefat etmişse onunla ilgili hastalık anıları var. Dokularında yılların yorgunluğu var. Belki bilmediğiniz kırgınlıkları, düşünmediğiniz ev düzeni alışkanlıkları var. Uzun bir hayatın tecrübeleri ve çevresindeki insanların gönlünde yeri var. Şimdi bu kişi sadece hastalığı ile tanımlanabilir mi?

Hastanın yaşını, solunum fonksiyon (üfleme) testi sonuçlarını, eşlik eden hastalıklarını, tümörün yerini, hücre tipini vesaire bir programa girseniz, algoritmaları temel alarak size bir tedavi önerisinde bulunabilir. Ama o beyin moral bozukluğunu, kendini yalnız bırakan çocuğuna olan gönül kırgınlığını, eşinin çektiği acıyı hatırlayarak yaşadığı korkuyu o programa yükleyemezsiniz. Bunları elinizi sıkan, gözlerinizin içine bakan, ne pahasına olursa olsun sizin yanınızda olacağını hissettiren, sizi bir canlı organizma gibi değil de, uzun yılların yorgunluğunu taşıyan bir birey olarak gören bir hekim, cerrah anlayabilecektir.
Maalesef hekimler ve cerrahların yaşadığı sıkıntı büyük.

“Acaba yanlış bir şey yapar mıyım? Hastada bir sorun çıkar mı veya Allah korusun hastanın hayatına mal olacak bir şey olur mu?” soruları akıllarının bir köşesinde hep. Bizim ülkemizde acaba böyle bir durumda canımı kurtarabilir miyim sorusu da hekimler ve cerrahların zihinlerinde. Hadi can korkusunu geçtik, tazminat çıkarsa nasıl öderim, çoluk çocuğumun zor bela kazandığım nafakasını riske eder miyim soruları tüm dünyada geçerli hale geldi. Bunun sonucu olarak hekimler, cerrahlar artık riskli işlerden kaçınıyorlar. Sıfır risk yaşamak varken bir de dertsiz başımıza dert mi alacağız düşüncesi hâkim olmaya başlıyor.

Dr.Bavaria konuşmasında bir makaleye atıf yaptı. İngiliz Kraliyet Tıp Cemiyeti dergisinde 2015 yılında yayınlanmış “High-risk surgery – Courage to fail / Yüksek riskli cerrahi – Başarısızlığı Göze Alma Cesareti” (Pepper and Kounar, Journal of the Royal Society of Medicine; 2015, Vol. 108(2) 44–46.) başlıklı makale çok yerinde bir tahlil sunuluyor. Ben de başlığımı bu makaleden aldım.

Hekimin, cerrahın karar verme mekanizmasının merkezinde olduğu bir sistemin artık değiştiği; tıbbın sadece onların kararlarıyla gidemez noktasına geldiği aşikâr!

Konuşma, yukarıdaki kaygıların yeni tedavi gelişmelerinin önüne set çektiğini, hatta kurtarılabilecek hastaların bir bölümünün bu çekingenlik sonucu hayatlarını kaybettikleri iddiasıyla devam etti. Düşünsenize %20-30 ölüm riski olan bir durumda hekim veya cerrah niye risk alsın?

Dr.Gawande başarılı hekim ve cerrahları ayıranın, sorun çıkması değil, sorunun teşhis edilip üstesinden gelebilme noktasında yattığını ifade etmiş ki çok doğru… Ama bu da yıllar içerisinde elde edilen tecrübe ile olabiliyor ancak.

Algoritmalar ve rehberler, artan bilgi yoğunluğu içerisinde hekimlerin karar verirken yararlanmaları için hazırlanıyorlar. Ama rehber adını taşıyan bu belgeler bir müddet sonra anayasa halini alıyor ve rehberde belirtilmeyen konularda dahi rehberin dışına çıkmaya cesaret edilemez hale geliyor.

Bazı hastalar için risk almak gerekiyor. Hastanın ve hasta yakınlarının da buna rıza göstermeleri, kendilerini hazırlamaları gerekiyor.

Hekimleri, cerrahları dağcılar, pilotlar veya tecrübeli şoförlere benzetirsek, bu mesleklerde olup kayalardan düşme tehlikesi geçirmeyen, türbülansa girmeyen veya arabasını çarpmayanı var mıdır acaba?

Geldiğimiz noktada başarısızlığı göze alma cesareti gösterecek hekimler, cerrahlar aranıyor artık… Yoksa riskli bir sağlık problemiyle karşı karşıya kaldığımızda, beyaz kefenden başka seçeneğimiz kalmayacak!

pearson

Yaptığı ameliyatlar ve eğiticiliği ile dünyadaki göğüs cerrahlarını derinden etkilemiş Dr. Griffith Pearson (1926-2016) Toronto General Hospital’da bir ameliyatta.
Yazar
Hasan Fevzi BATIREL

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı'nda öğretim üyesidir (Prof.Dr.). Avrupa Göğüs Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu üyeliği de yapmaktadır.

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen