Basra Körfezi’nde savaş naraları ve Nekbe

“İngilizler, önce bir emirliğe/kabileye giderek onları muhaliflerine karşı kışkırtır. Hatta gizlice silahlandırır. Sonra muhaliflerine gidip, ilk görüştüğü tarafın onlara karşı silahlandığını haber vererek telaş yaratır. Bu sırada, telaşlanan tarafa da “eğer harekete geçerseler onları himaye edeceği” mesajını verir. Taraflar kavgaya tutuşunca, o da kendi menfaatini yürütür.”

*****

Prof.Dr. Zekeriya KURŞUN[i]

 

Midhat Paşa tarihimizin tartışmalı isimlerinden birisidir. Ama kim ne derse desin, bana göre, önemli bir devlet adamıdır. 1869 yılında Bağdat valisi atandığında İngilizlerin Basra Körfezi’nde döndürdükleri dolaplara karşı ciddi tedbirler alır. Önce araştırır, ardından bölgedeki yerel güçler ile diyaloğa geçer ve nihayetinde yaptığı Ahsa askeri harekatı ile Osmanlı Devleti’nin bölgede kaybettiği etkinliğini yeniden restore eder. Henüz hakkıyla tarihimizde yer almayan bu hadiseler, aslında, Basra Körfezi’nde bugün var olan dengelerin temelini de oluşturur.

Trump’ın ABD başkanı seçilmesinden sonra istikrarı bozulan ve sürekli tırmanan olaylar yüzünden bugün Basra Körfezi’nde tehlike çanları çalıyor. Savaş baronları bölgede üst üste toplantılar düzenliyor. İran’ı terbiye etmek maksadıyla geliştirilen politikalar Körfez’i felakete sürüklüyor. Allah’tan Midhat Paşa sayesinde kurulan eski dengeler hala etkisini sürdürmekte ve yaklaşan felaketi ertelemektedir. Paşa’nın Ahsa askeri harekatı neticesinde, Körfez’de Suudi Arabistan olarak ortaya çıkacak Osmanlı Riyad kaymakamlığı, Kuveyt, Katar ve hatta, Maskat İmamlığı yani şimdiki Umman ile geliştirdiği ilişkilerin her biri, günümüzde bile bu ülkeler arasındaki siyasi ilişkileri ve dengeleri belirleyecek boyutta iz bırakmıştır.

Ama isterseniz bugüne gelelim: ABD, İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilip sıkı bir ambargo uygulamaya başladı. Bölgedeki müttefiklerini, pompaladığı İran korkusuyla silahlandırıp savaşa hazırladı. Ardından Körfez’e uçak gemileri gönderip İran’a gözdağı verdi. Bunlara rağmen Trump, yeniden diyalog kapısını açabileceğini söyleyip telefon başında İran’dan gelecek sinyali beklemeye başladı. İran tarafı da tırmanan olaylar karşısında soğukkanlılığını korudu. Her zaman başvurduğu mugalata ve mübalağadan uzak durup ABD ile savaşmayacaklarını ilan etti. Hatta bugüne kadarki söylemlerinin aksine, uzun zamandan beri ilk defa gerçekçi ve takiyyeden uzak bir irade ortaya koydu.

Ama gelin görün ki; Körfez sularını meçhul eller ısıtmaya devam ediyor. BAE’nin Fucayra limanında yaşananlar tam da bunun göstergesi. Limanda, ikisi Suudi biri BAE’i bandıralı ve bir diğeri de Norveç bandıralı dört gemiye karanlık eller sabotaj düzenledi. Gözler derhal İran’a çevrildiyse de bunu kanıtlayan deliller bulunamadı. Ama her halükarda, 2003 öncesinde Saddam için yapıldığı gibi, sahte delil oluşturma süreci başlatıldı.

Aslında bu oyunlar, bu coğrafyanın yabancısı değildir. Tarihte benzeri yüzlerce örnek bulmak mümkündür. Şimdi bir daha Midhat Paşa’ya kulak vermenizi istiyorum. Midhat Paşa’nın Bağdat valiliği, İngilizlerin Basra Körfezi’nde oldukça aktif oldukları ve Körfez’i kendi menfaatlerine göre dizayn etmeye çalıştıkları bir döneme rastlamaktadır. Bu yüzden Paşa, İstanbul’a sürekli raporlar yazarak devleti İngilizlere karşı uyarır. Bir uyarısında ilginç bir tespitte bulunan Paşa, Körfez’de dönen dolapları, siyasi terminolojiden, diplomasiden uzak, eğip bükmeden açık bir biçimde anlatır:

“İngilizler, önce bir emirliğe/kabileye giderek onları muhaliflerine karşı kışkırtır. Hatta gizlice silahlandırır. Sonra muhaliflerine gidip, ilk görüştüğü tarafın onlara karşı silahlandığını haber vererek telaş yaratır. Bu sırada, telaşlanan tarafa da “eğer harekete geçerseler onları himaye edeceği” mesajını verir. Taraflar kavgaya tutuşunca, o da kendi menfaatini yürütür.”

Bugün Körfez’de yaşananlara ne kadar benziyor değil mi?

Zaten son iki yüz yıldır bu bölgede uygulanan emperyalist politikalarda hiç bir değişiklik olmadı. Hep aynı oyun sahnelendi. Sadece, ABD, İngiltere’nin yerini aldı. Bir taraftan İran ile diyalog ararken, diğer taraftan Suudi Arabistan ve BAE’yi savaşa sürükleme siyasetine uluslararası ilişkiler teorisyenleri hangi süslü kavramı uydururlarsa uydursunlar; bunun tarihteki adı, hilekarlık, düzenbazlık ve sahtekarlıktır. Kuşkusuz bu tuzağa düşen ve aldanan da en az failleri kadar suçludur.

Dünya barışının anahtarı Filistin meselesidir. Ama 71. yılına girmiş olan Felaket’ten/Nekbe’den ders alamayanların Körfez’deki bu ince siyaseti idrak etmelerine imkan yoktur. 1897’de Theodor Herzl ve Siyonist arkadaşlarının Basel’de hazırladıkları cephane, 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Balfour tarafından hazneye sürülmüş, 1948’de de İngiltere, ABD ve Siyonist işbirliği ile ateşlenmiştir. Mayıs 1948’de İsrail’i kurmak için bir milyona yakın Filistinli evlerinden, köy ve mahallelerinden çıkarılmış, yüzlerce yerleşim yeri tahrip edilmiş binlerce Filistinli daha sonra İsrail’in savunma güçlerine dönüşecek Siyonist teröristler tarafından katliama uğratılmıştır. 71 yıldır bu zulüm, İngiltere ve ABD’nin himayesinde ama İslam Âleminin de gözü önünde devam etmektedir.

Hülasa; eskilerin dediği gibi, sorunu her zaman mahallinde değil, bazen uzağında aramak gerekmektedir. Nitekim biz dört gemiye hangi ellerin sabotaj düzenlediğini tartışırken; Basra Körfezi’nde çıkacak yangın, Suudileri ve BAE’yi İran’dan korumayacak, aksine İsrail’i biraz daha hedefine yaklaştıracaktır.

———————————————-

Kaynak:

https://www.yenisafak.com/yazarlar/zekeriyakursun/basra-korfezinde-savas-naralari-ve-nekbe-2050387

——————————

[i] Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen