Bir Bayburt Türküsünde diyordu ki;
“Bad-ı saba dost eline varırsan
Ya gelsin ya gidek o diyara biz
Katip arzuhalim yaz ki canana
Ayrılalı düştük ah u zara biz. “
Bayburt ‘ta Dede Korkut Şiir Gecesi Bayburt Kalesi’nin ana girişinde yapıldı.
“Bir gurbet dönüşü içilen çayda,
Kırk yıllık huzuru demlemiş annem” diyen Yahya Akengin Ağabey rahatsızlığı sebebi ile gelememişti.
Programı Talat Ülker arkadaşımız sundu.
Talat Ülker çok yönlü bir arkadaşımız. Gümüşhane’de öğretim üyesi. Nihal Atsız ve Dilaver Cebeci hakkında kitapları var. Kararsız Düşler, Havada Kar Sesi Var, Esenlik Muştusu, Aşk Tene Düşerse, Bir Avuç Düş, Hatıralar Albümü, Kırkıncı Kapı gibi yazdığı kitapları var, hazırladıkları var, basılmayı bekleyenler var.
Bir şiirinde diyor ki;
“Ben hangi mekâna hicret edeyim,
Dünya yüreğimden dardır efendim.
Kime sığınayım, kime gideyim,
Muhannete minnet zordur efendim.
…
Gündüz aklın pazarında hamaldım,
Gece gönül çarşısında tellâldım,
Müşterim yok yine tükenir malım,
Günüm zarar, gecem kârdır efendim.”
Talat Ülker deyince Hışır Osman, Osman Nebioğlu’ndan bahsetmeden olmaz. O da şöyle yazmıştı;
“Felek ne derdin var ise,
Ben varım ya sal başıma,
Bıkmışım senin dünyandan,
Zaten gelir dar başıma.
Bırakmadın benim peşim,
Kurutmadın gözüm yaşın,
Neyinden korkayım kışın,
Yazın yağar kar başıma.
Hışır Osman yanar bitmez,
Ocak içte duman tütmez,
Zalim felek sanki yetmez,
Bir de vurur yar başıma…”
İlk olarak Bayburt’lu bir şair Kenan Kocabay çıktı, iki şiirini okudu.
Ahmet Coşkun arkadaşımızla muhtelif şiir programlarında bulunmuştuk. Şimdi İspir Belediye Başkanı. O da “Ben Türkiye’yim” şiirini okudu.
TRT ye bir programa gittik. Orada bir arkadaş Reyhani’nin bir dörtlüğünü okudu;
“Yâr benden istemiş bir tek hatıra,
Gözlerimden yaş vereyim götürün
Sevgi ifadesi sığmaz satıra,
Defterimi boş vereyim götürün.”
Şiir çok güzel ama devamı yok. Eskişehir’e gelince Reyhani Ağabey’e telefon edip bu kıtayı okudum. İstiyorum ki Reyhani Ağabey devamını getirsin. Reyhani Ağabey dörtlüğü dinledikten sonra “İyi başlamışsın, bakalım sonu nasıl olacak” demişti. Kendi şiirini hatırlayamamıştı.
Ahmet Coşkun bu dörtlüğü yazıp, Aşık Reyhani’nin olduğunu belirterek iki kıta ilave etmiş, bir kıtası şu;
“Ne dediyse boyun büktüm şartına,
Dinmedi ki başımdaki fırtına,
Tüm dertleri yüklenecek sırtına,
Taşıyacak baş vereyim götürün.”
Celal Ogan heyecanlı iki şiir okudu.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Kenan Çarboğa kardeşimiz iki şiir okudu. Duasının bir kısmı şuydu;
“Kadir Mevlâm sen bilirsin sen bizi,
Yetim malı yiyenlerden eyleme,
Şaşışırsak nasip etme gündüzü,
Kör nefsine uyanlardan eyleme.
Bilirim ki sırat cennetten önce,
Kılıçtan da keskin, kıldan da ince,
Onun için fırsat ele geçince,
Devletini soyanlardan eyleme.”
Biz de gönlümüzden amin dedik şiirin her kıtasında.
İsmail Bingöl çıktı sonra şiir okumaya. İsmail Bingöl dostumuz TRT Erzurum Radyosu’nda program yapımcısı. Ankara Üniversitesi mezunu. Türkülerle haşır neşir ve başta türkü yazıları olmak üzere epey kitap yazmış bir arkadaşımız. O da Türküler şiirini okudu. Bir şiirinde şöyle diyor;
“Sana türküler söyleyeceğim
Karadan aktan sevdadan yana
Sana türküler söyleyeceğim
Ölümden dirimden yitimden yana”
Daha sonra yine Bayburt’lu şair Faruk Nafiz Kılıçalan iki şiirini okudu.
Yahya Akengin Ağabey’in rahatsızlığı sebebiyle gelemediğini söylemiştim. Onun iki şiirini Bayburt Belediye Başkanı Hükmü Pekmezci Bey okudu.
Bu şiir okuyan arkadaşları nasip olursa münasip bir zamanda ayrı ayrı yazalım efendim, bugünlük böyle olsun.
Bayburt’ta güzel insanlar tanımıştım, tanıdım. Nahit İmaç, Fatih Dündar bunlardan ikisi.
Murat Okumuş var Bayburt Gazeteciler Başkanı. Bu ismi aklınızın bir yerine yazın efendim. İleride çok duyacaksınız.
Bayburt’ta Aşık Zihni, İrşadi, Celali, Hicrani’ler yetişmiş ve daha niceleri.
Göl yerinden su eksik olmazmış ya, yazımızı Bayburt’lu kardeşimiz Önder Eryılmaz’ın Cemal Safi Şiir Yarışmasında ödül alan bir şiiriyle bitirelim.
Bitti
Zihnimde kalmadı bir eser senden
Aklımı başımdan alışın bitti
Sonunda kurtuldu ruhum gölgenden
Başımı taşlara çalışın bitti.
Bir vardın bir yoktun kaldın mazide
Kapandı yüz çeşit yara izi de
Karanlığa gömdün ikimizi de
Kâbusla uykumu bölüşün bitti .
Gökkuşağım idin soldu renklerin
Gönlümde kapandı tüm kepenklerin
Vurduğun darbeler, kahır cenklerin,
Azapla hatıra gelişin bitti .
Ben sana kıymazken düşürdün dara
Yalvardım, yakardım etmedi para
Yıllardır içimde sızlayan yara,
Gönülde bir çıban kalışın bitti.
Zehr olup akıttın ruhuma gamı
İflasa götürdü zulmünün zamı
Yağmurda özlemin sardıkça camı
Amansız katilim oluşun bitti .
Kuş olup uçsam da konmam dalına
Boğulurum yine binmem salına
Yeter inandığım her masalına
Efsunla izimi buluşun bitti .
Çiğnedin savurdun türap oldukça
Sahrama sığmadın serap oldukça
Böylesi incinip harap oldukça
Mizahla üstüme gülüşün bitti.
Zannınca kafama tezden, sıkardım
Nasılsa mahçuptum, saftım, sakardım
Diken oldun cana battın çıkardım
İçime zehrini salışın bitti.
Kırk yıllık hatırın bir günde bitti
Dilimde acılı türkün de bitti
Çektiğim çile de sürgün de bitti
Ruhumda bin defa ölüşün bitti.
Ben hasret sokağı, sen cefa dağı
İncele incele kopardık bağı
Gariban Önder’e dikenli ağı
Örüp de sefaya dalışın bitti…”
Programdan sonra Bayburt Kalesi eteklerindeki bir çay bahçesine oturduk. Işıl ışıl Bayburt’u seyrederek çayımızı içiyoruz. Bir arkadaş da canlı müzik yapıyor, elinde sazı türkü söylüyor;
“Şen ol Bayburt, şen ol sen de nem kaldı.”
Gönlümüz kaldı efendim.