Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) öğretmen
Bayburtlu Hacı Osman Efendi’nin oğludur. Asıl adı Mehmed Emin olmasına rağmen bütün şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Doğum yeri olan Bayburt’ta başladığı tahsilini Trabzon ve Erzurum medreselerinde tamamladıktan sonra yirmi yaşlarında İstanbul’a gitti. Bazı devlet büyüklerine sunduğu kasideler sayesinde Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne kâtip oldu. On yıl sonra 1826’da tekrar Bayburt’a döndü. 1828-1829 Rus istilâsı sırasında memleketini terk ederek Erzurum’a gitmek zorunda kalan Zihnî orada önce Moralı Derviş Paşa’nın, daha sonra Erzurum valileri Rauf, Galip ve Eğinli Sâlih paşalarla Hazinedarzâde Osman Paşa’nın kâtipliklerini yaptı. Bir süre sonra tekrar İstanbul’a gidip Çanakkale muhafızı Vâsıf Paşa’ya mektupçu oldu. 1838’de hacca gitti, geri dönüşünde tahta çıkan Sultan Abdülmecid’i bir cülûsiye ile tebrik etti. Tertip ettiği divanını 1839’da Bâbıâli’ye takdim etmesi üzerine “hocalık” rütbesiyle taltif edildi. Gözlüklü Reşid Paşa’nın divan kâtibi olarak donanmayla Akkâ’ya gitti, oradan Mısır’a geçti, Mısır’dan tekrar İstanbul’a döndü. 1846 yılında Sadrazam Sârım Paşa’nın emriyle önce Hopa, sonra Of mal müdürlüklerine tayin edildi. Vâsıf Paşa’nın Trabzon valisi olması üzerine azledilip daha sonra sırasıyla Ünye, Karaağaç, Sürmene, Vakfıkebir, tekrar Ünye mal müdürlüklerinde bulundu.
Ünye’de ikinci defa görevliyken hastalanan Zihnî istifa ederek Trabzon’a döndü (1858). Burada Bayburt’u özleyen şair kendini biraz iyi hissedince Bayburt’a dönmeye karar verdi ve bu yolculuk sırasında Trabzon’a dört saat mesafede Olasa (Maçka ilçesine bağlı Bahçekaya) köyünde bir handa vefat etti.
Zihnî, her asırda mevcut olan birçok benzeri gibi taşrada, devrinin edebî muhitlerinden uzakta yetişmiş ve bu muhitlere ancak şahsiyeti teşekkül ettikten sonra girmiştir. Bir aruz şairi olan Zihnî’nin halk şiiri geleneklerine oldukça açık bir muhitte ve devirde yetişmesi, onu hece veznini de kullanmaya yöneltmiş ve hece vezniyle yazdığı şiirler kendisini devrin en dikkate değer sanatkârları arasına koymuştur. Zihnî, hem aruz hem de hece vezninden yürüyen zevki hece vezni geleneğinde birleştirmeye çalışan ilk şairdir. Ahmet Hamdi Tanpınar onun, Bayburt’un Ruslar tarafından işgali üzerine kaleme aldığı ve Nevres Paşa tarafından şehnaz, Sadettin Kaynak tarafından da tâhir-bûselik makamında bestelenen “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş” mısraıyla başlayan meşhur şiirinde ulaştığı şekil mükemmelliği ile koşma tarzını âdeta değiştirdiğini öne sürer.
Zihnî’de dil hece ile yazdığı şiirlerinde kısmen sade iken aruzla yazdığı şiirlerinde yer yer Türkçe olmaktan çıkar, âdeta Arapça ve Farsça söylenmiş bir mısra yapısına ulaşır. Ancak onda dil şiirin şekli ve bilhassa konusu ile yakından ilgilidir.
Daha çok içinde yaşadığı devirden ve karşılaştığı haksızlıklardan şikâyet eden hicviyeleri ve sıla hasretini dile getiren koşmalarıyla dikkati çeken Zihnî, gönlünün acılarını ve mizacının taşkınlıklarını şiirlerine dökmek suretiyle sıla hasretini dindirmeye çalışmıştır.
Eserleri.
1. Divan. Şiirlerinin çoğunluğunu aruz vezni ile yazılanlar teşkil eder. Bu vezinle yazdığı şiirlerden meydana gelen Dîvân-ı Zihnî 1839 yılında tamamlanmış, 1854’te gözden geçirilmiş ve daha sonra oğlu Ahmed Revâyî tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır (1293).
2. Sergüzeştnâme. Yazma halinde olan bu eserin 1854’ten sonra yazıldığı tahmin edilmektedir.
3. Kitâb-ı Hikâye-i Garîbe. Eserdeki olayın kahramanları, 1817’de Bayburt beylerinden olan Paşazâde Hacı Sâdullah Bey, ailesi ve özellikle başından uzun maceralar geçen Sâdullah Bey’in oğlu Abdullah Bey’dir. Yer yer divan nesrinin ağdalı ifadelerine de rastlanan eserin bitirilişi 1261 (1845) yılı olarak verilmiştir.
KAYNAK:TDV İslâm Ansiklopedisi, müellif: Abdullah Uçman.
Şiirlerinden örnekler.
Gazel
Ey felek âlemde gûyâ kâmiyâb ettin beni
Âkıbet cânânım aldın pür-itâb ettin beni
Hicre tebdîl eyledin yârimle ülfet çağımı
Âteş-i hicrân ile yaktın kebâb ettin beni
Elden aldın yârimi hasretle koydun cânımı
Ayrılık câmın sunup mest-i harâb ettin beni
Ağlatıp çeşmim yaşın Ceyhun’a döndürdün felek
Serimi gerdûna açtın bî-hicâb ettin beni
Serden aldın aklımı Zihnî’m perîşân eyledin
Nâmurâd ettin harâb ettin yebâb ettin beni
Koşmalar
Kalkın ara yerden dumanlı dağlar
Dost elinin bahçe bağı görünsün
Gülşen-i hicrânda kızardı güller
Andelîbe feryâd çağı görünsün
Dağlar bu hususta olmuşum Ferhâd
Sizdedir o şîrîn kâmet-i şimşâd
Ya verin ya olun yek cihet berbâd
Ya savulun yâr otağı görünsün
Sabâ sen de dost eline gidersen
Değme mûylarına hata edersen
Hayâl-i zülfüne eğer değersen
Zihnî’nin bağrında dağı görünsün
****
Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı
Hangi dağda bulsam ben o maralı
Hangi yerde görsem çeşm-i gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı
Laleyi sümbülü gülü har almış
Zevk u şevk ehlini ah u zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı
Zihni dert elinden her zaman ağlar
Sordum ki bağ ağlar bağ u ban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı
(Bu şiiri bestelenmiştir)
****
Kakülün ser bölük zülfün yüzbaşı
Çin mülkünün hükümranı gözlerin
Perçemin Hıtayi halin Habeşi
Değer taht-ı Süleyman’ı gözlerin
Karabağ’ı bir kıl ile bağladı
Hışma gelip Dağıstan’ı dağladı
Hançerini su kasdına zağladı
Oka tuttu Horasan’ı gözlerin
Zihni’yim ey kaşı keman sevdiğim
Kirpikleri oktur yaman sevdiğim
Koy etsin sinemi nişan sevdiğim
Alsın sayemizde Şam’ı gözlerin
****