Bazen Fanatik Olmak İyilik Olabilir

Fanatizm denilince akla gelmesi gereken tespitlerin birisinde “kapitalizm” ve kapitalist insan tabirleri yer alıyorsa doğru bir zeminde düşünüyor, zaman ve mekândan kopmaksızın zihne hakkını teslim ediyoruz demektir. Vakıa kendisini az çok kapitalist sayan bir insandan daha müfrit, daha fanatik biri olamayacağı gibi yeryüzü de kapitalizmden daha müfrit herhangi bir sistem veya ideolojiye ev sahipliği etmemiştir. Haddizatında bütün fanatik tutumlarda az çok bu kapitalist eğilimlerin bir izi bulunur.

En müfrit sayılabilecek herhangi bir din veya düşünce sistemi erbabıyla bir şekilde uzlaşmak mümkündür; en fanatik insanla orta nokta bulabilirsiniz, onu ikna etmeseniz bile anlayış birliği temin edebilirsiniz. Lakin muhatabınız kapitalist dünyada yer kapmaya çalışan bir insansa onun dayatmasının dışında herhangi bir uzlaşma zemini bulmak söz konusu bile değildir. Kapitalizm öyle müfrit bir sistem, öyle katı bir mağaradır ki Tanrı’ya bile ancak paranın üzerinde yazılıyken tevekkül eder ve güya “ancak Tanrı’ya tevekkül ediyoruz” der. Halbuki onun esas cümlesi “para konuşur, para çözer, paradan başka değer yoktur” şeklinde birbirine irca edilebilecek cümlelerdir.

“Fanatik” herhangi bir düşünceyi, gurubu, sosyal sınıfı vs. müfrit ve uzlaşmaz bir tutumla savunan, bir şeyin doğruluğu veya iyiliği hakkında tereddüde mahal vermeyecek kesinlikle benimseyen insanlar için genellikle olumsuz muhtevayla kullanılan bir tabirdir. Toplumlar fertlerine fanatik olmanın kötülüğünü ve buna bağlı olarak itidalin ve ortada durmanın iyiliğini sürekli tavsiye ederler.

“Selamet kenarda durmaktır” diye dile getirilen kenarı ve ortayı tavsiye etmek, insanın güç bela yaşamak, yaşayabildiği bir dünyada cesareti hayatın tehlikesi olarak görmekten neşet eden bir -bilgelik olmasa bile-tecrübedir. Hal böyle olunca ifrat tabirine karşı itidal ve vasat, sanki sürekli ve sabit bir yerde duruyormuşçasına tavsiye konusu haline gelirler. Oldum olası itidal nedir veya fanatiğin durduğu yerin (müfrit) karşısında vasat neresidir sorusunun cevabının belirsizliğini düşünmüşümdür. Gerçekte biz vasatı birisine göre tanımlıyoruz fakat o esnada fanatik olma ihtimalimiz kuvvetle muhtemeldir.

Fanatik olmanın ölçütü nasıl ve neye göre belirleniyor?

Fanatizmden söz ederken iki durumu dikkate almak gerekiyor: Birincisi gerçekten bir insan tutumu ve eylemi olarak fanatizmin ortaya çıktığı inanç veya siyasi görüştür. Bu itibarla bir insanın fanatik olmasının nedenleri üzerinde düşünmek, insan davranışlarını anlamak bakımından önemlidir. İnsan gerçekte kendisi hakkındaki konularda fanatiktir, kesin hükümlüdür ve kesin kararlı hareket etmek ister. Esas fanatizm varlığımızı koruma güdüsüyle hareket ettiğimizde ortaya çıkar. Burada esas olan işin bu psikolojik kısmıdır; bu psikolojinin ortaya çıkardığı davranış ise ancak ikincil derecede ve varlığımızı koruduğu ölçüde fanatizmden nasibini alır.

Meselenin ikinci ve önemli noktası ise bir insana “fanatik” hükmünü veren kimsenin veya düşüncenin kendisini yerleştirdiği bağlam ve vasatı dikkate alma gerekliliğidir. Gerçekte kim ötekine “fanatik” diyebiliyor veya fanatik olmanın ölçütü nasıl ve neye göre belirleniyor? Merkezi teşkil eden zümreler ve düşünceler, kendilerini herhangi bir şekilde eleştiren, varlıklarına tehdit teşkil eden insanları veya düşünceleri “fanatik”, yani akıl ve mantıktan uzaklaşarak duyguların etkisinde hareket eden tehlikeli zümreler olarak niteler. Bu konuda o kadar kararlı ve o kadar iddialı hükümler verirler ki bu hükmün kendisinin bile bir fanatizm olabileceğini, bu davranışın kendisinin akıl dışı bir tutum olabileceğini dikkate almazlar.

Modern dünyanın ortaya çıkmasının ardından bu dünyanın kendisine tehdit olarak algıladığı bütün düşünceler ve ideolojiler karşısındaki yaklaşımı böyle olmuştur. Bunu daha önceki çağlara taşımak da mümkün olmakla birlikte, kanaatimce, hiçbir çağ ötekini itham etmede modern çağ kadar katı ve uzlaşmaz hareket etmemiştir. Modern dünya fanatizmin sistematik hale geldiği ve “iş yaptığı” bir çağ olagelmiştir. Başka bir ifadeyle modern dünya kendini “fanatik” diye nitelediği zümrelere karşı fanatik bir hırs ve iştahla savunma yoluna girmiştir. O zaman fanatizmi konuşmanın birinci evresi “fanatik” hükmünü veren merkezin kim tarafından doldurulduğunun tespit edilmesidir.

Hüküm verme imtiyazı

Merkezi işgal edenler, kendilerini yegane meşruiyet kaynağı görerek çevredeki düşünceler ve gelenekler hakkında hüküm verme imtiyazını kendilerine tanırlar. Bu durum günümüze mahsus bir durum olmasa bile, söylediğimiz gibi, günümüzdeki iletişim araçlarıyla daha etkili yapılabilen bir iştir. İslam’ın ilk evresinde Mekkeliler İslam’ı fanatik bir hareket olarak itham etmişti. Onlar için tek Tanrı’dan söz etmek, insanların ibadet ve imana yönelmesini savunmak, Mekke’nin geleceğini tehdit eden bir fanatiklik idi. Bu itibarla dini getiren Peygambere “delirmiş” anlamında mecnun, kendini bir düşünceye kaptırmış ve büyülenmiş anlamında meşhur (büyülü), insanları yoldan çıkartan anlamında sihirbaz diyorlardı. Bütün bu ithamlar fanatizmin alt kavramlarıdır. Başka dönemlerde de bu yaklaşım sürekli ortaya çıkmış, fakat merkezdeki insanlar bu hükmü verme hakkını nereden bulduklarını bir türlü düşünmemişlerdir.

Çağdaş Fransız yazarlardan Alain Badiou modern dünyanın öteki toplumları “fanatik” görmek, özellikle kendi “merkeziliğini” eleştirebilecek alternatif düşünceleri ve temsilcilerini “delilik” ile suçlama yöntemlerine dikkat çeker. Avrupa merkezli dünya Fransız devriminden beri kendisine yönelik eleştirileri sürekli savuşturabilmiş, kendisini ormana karşı “bahçe” olarak kurgulamış, kendi merkeziliğini eleştiren hemen herkesi deli ve fanatik olmakla itham etmiştir. Bu savunma mekanizmaları sayesinde Fransız devrimiyle başlayan değerler güçlü bir dönüşüme yol açmamış, evrensel hale gelememiş, Avrupa ile öteki arasındaki ayrımı sömürgeci ve sömürülen ayrımının ötesine taşıyamamıştır.

Badiou daha sonra Marksist eleştiriyle devam eden sürecin de Avrupa merkezciliği tarafından nasıl delirtildiğine dikkat çeker. Netice itibarıyla bu merkeziliğe eleştiri yönelten herkes şu veya bu şekilde “delirtilerek” meşruiyetten uzaklaştırılmıştır. Çağımızda Müslüman toplumlarla ilişkisinde bu merkezciliğin yaklaşımı aynı şekilde devam etmektedir: Fanatik diye suçlamak, delirtmek veya deli görmek!

Modern çağın değerlerine uygun bir teoloji!

Modern dünyanın iddialarına göre, fanatizmin en yaygın tarzları din kaynaklıdır. Daha doğrusu modern dünya kendisini rasyonel hümanist bir zemine yerleştirme iddiasıyla ortaya çıkınca dini öteki, başka bir çağın temsilcisi sayarak varlığını sınırlı ve kontrollü bir şekilde meşru saymıştı. Bu durumda din modern dünyanın reddettiği bir değerler kümesi olarak “doğal fanatik” kabul edilerek, dünyanın dışına itilmek istendi: Bilim, makuliyet ve meşru zeminlerin dışına! Dinin dünyaya dâhil olabilmesi ancak modern dünyanın değerleriyle uzlaşmasına, o değerleri eleştirmek bir yana, benimsemesine bağlı kılınmıştır.

Bu meyanda ilk emirde talep edilen şey, bilimsel teorileri uygun ve onlarca kabul edilen bir teolojinin ortaya çıkmasıydı.

Bu konuda modern dünyanın ilk kurucu babaları gerçekten uzlaşmaz, fanatik bir tutum geliştirmiş, dine dair her şeyi bir anlamsızlık olarak nitelemiş, herhangi bir uzlaşmaya asla yanaşmak istememişlerdi. Buna kadim geleneklerden beslenmiş ve Tanrı inancı üzerine kurulu bir inanç ve ahlak anlayışını anlatan teolojinin terbiye edilmesi demek gerekir. Bu meyanda teoloji zorunlu bir şekilde tezyif edilince, din bireysel ve toplumsal ahlak öğütleri olmanın ötesinde bir değer taşımaz hale geldi.

Fanatizm günümüzde çok daha ileri bir noktaya evrilmiş görünüyor: Modern dünya dine ve geleneksel değerlere onların bütün iddialarını iptal eden dayatmalar yapıyor, onları maskaraya döndürmeye çalışıyor. Hristiyanlığın modern dünya içinde getirildiği hal bu maskaralık iken görece buna direnen İslam ise “fanatik” ve “deli” sayılıyor. Modern fanatikliğin dini baskılamasının en yaygın örneği cinsellik ve LGBT ideolojinin meşru gösterilme çabasıdır. Hiç kuşkusuz bu ideoloji müntesiplerinin böyle bir meşruiyet arayışına ihtiyaçları var görünmüyor, en azından yapıp ettikleri işler için “fetva” arar bir halleri görünmüyor.

Çağın fanatik tutumunun en iyi örneklerinden biri

Fakat onlar, muhtemel en küçük bir eleştiriyi, insanlığa karşı işlenen bir suç imasını bile bertaraf etmek veya toplumlarda ortaya çıkabilecek herhangi bir müstakbel kritiği daha doğmadan yok etmek üzere dini baskılamak istiyorlar, dinin salahiyetle konuşmasına imkân tanımak istemiyorlar. Herhalde çağın fanatik tutumunun en iyi örneklerinden birisi budur. Buna karşı direnecekler için verilecek hükümler ve kalıplar bellidir: önce Ortodoks yani dogmatik hareket edenler diye düşüncesiz olmakla itham, daha sonra ise fanatik yani modern dünyanın taleplerine boyun eğmeyen insanlar ve zümreler diye makul olmanın dışına itelemek!

Hasılıkelam fanatizm duyguların insan aklının önüne geçerek insanı sürüklemesiyse modern dünya ve bu dünyanın başat değeri olan kapitalizmden daha güçlü bir fanatizm yoktur. Modern dünya doğaya fanatik bir duyguyla yaklaşarak birkaç yüz senede dünyayı yaşanabilir yer olmaktan çıkardı. Modern dünya herhangi bir üst otoriteyi, bir değer alanını ve referans çerçevesini yok sayarak gücü yegâne unsur haline getirmekle fanatizmin en büyük örneğini sergiledi. Hal böyle olunca bu fanatik dünyayı herhangi bir şekilde eleştirebilmenin imkânı ve zemini kalmamıştır. Günümüz fanatikliği gücün temerküz ettiği yerlerde artmış, karşı konulmaz bir hale gelmiştir. Güç nerede temerküz etmiş, nerede insanın arzuları gücün sağladığı imkânlarıyla engellenemez hale gelmişse fanatizm orada ortaya çıkmıştır.

Modern dünya insanları en etkili şekilde ikna kabiliyetine sahip yegâne asırdır. Bütün çağların inanmayanları, kendi içinde münafıkları bulunabilir, modern dünya, münafığı olmayan yegâne asır olarak tebarüz eder bütün asırlar arasında. Bunun temel nedeni basit arzulardan ve eğilimlerden bir yaşam tarzı geliştirebilmiş olmasıdır. Yirminci asrın ikinci yarısından itibaren Amerikan yüzyılının ortaya çıkmasıyla birlikte daha primitif olan en satılabilir ve en ilgi çeken haline gelerek herkesin iştirak edebileceği bir yaşam tarzını yaygınlaştırdı.

Başka bir anlatımla kadim dünyanın “kabiliyet” merkezli sınıfsal yapıların izlerini taşıyan yaşam tarzları, üretim biçimleri yerini primitif eşitliğin getirdiği “hazcılığa” bırakınca herkes bu dünyada kendini tam olarak bulabildi. Böyle olunca bu dünya “değerlerini inkâr edeni olmayan” yegâne çağ olarak temayüz etti. Öyleyse fanatik tabirini bu modern dünyanın öteki dünyaları ehlileştirmesinin aracı olarak görmek gerekir.

O zaman fanatizmi yeniden düşünmek, daha doğrusu kimin kime fanatik dediğine dikkat ederek fanatizmin anlamını konuşmak gerekir. Fanatik modern dünyanın bir ithamı ise fanatik olmak, makul olmak, akılla hareket etmek, dünyanın sonunu ve başını dikkate alarak yaşamak, öteki insanları ve doğayı bir özne sayarak saygılı olmak, en nihayetinde Tanrı’yı mutlak hakikat olarak kabul ederek insanı Tanrı aynasında görmek anlamına da gelebilir: Fanatik olmak iyi de olabilir!

https://www.lacivertdergi.com/dosya/2024/08/13/bazen-fanatik-olmak-iyilik-olabilir  sayfasından alınmıştır.

Yazar
Ekrem DEMİRLİ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen