Bedri Rahmi Eyüboğlu on parmağında on marifet olan bir sanatçı… Ressam, şair, heykeltıraş, vitray ve seramik sanatçısı… Onun şiirlerini severim ve çoğu şiirine ressamlığının yansımasını görür, bazı şiirlerini güzel bir tabloya benzetirim. Bazı tablolarını da şiire.
Ezber yeteneğim olmasa da bazı mısraları, beynimim kıvrımları arasında saklı olmalı ki, zaman zaman dudaklarımdan dökülür.
Mesela;
“Dağlar çiçek açmış Veysel dert açmış /Elinde sazı var dut dalından…”
“Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.”
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem”
Ve resimlerine de şiirlerine de yansıyan Anadolu’nun kültürü… Vatan sevgisi, insani duyarlılıklar… Özetle Türkçe yazan Türkçe düşünen bir şair…
“Ressamım
Yurdumun taşından toprağından sürüp gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım”
“Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım.”
“Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var”
“Yarab! Benim de içimde bu kadar ışık yansa
Dünyalar benim olurdu.
Senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var
Benim içimde insan ayağı değememiş karanlıklar”
Ve her çay içişimde onun “Bir ilimiz vardı adı Rize” diye başlayan mısralarını hatırlar ve hem ona hem de ülkemizi çayla tanıştıran Zihni Derin’i rahmetle anarım.
Bedri Rahmi büyük ressamdır, büyük şairdir… Aynı zamanda büyük âşıktır. Ve şanslı bir âşıktır. İki büyük aşk yaşadığı iki kadın da, yani Eren de, Mari de onu deli gibi sevmişlerdir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu aynı zamanda tesadüflerin yarattığı bir sanatçıdır… Ressam olmasında da şair olmasında da tesadüflerin büyük payı vardır. Lisedeyken resme hiç ilgisi yoktu. Resim ödevlerini bile ağabeyi Sebahattin Eyüboğlu yapardı. Bir söyleşide “Benim resmi seçmeme sebep olan, lise hayatımın korkunç derecede ıstıraplı geçmesidir. Ben eğer ressam olduysam liseden kurtulmak için oldum. O kadar kötü, o kadar acı bir lise hayatı yaşadım ki, bu beni kendime kıymaya kadar götürebilirdi.” der. İstanbul’da yaşayan bir akrabasına, “Burada çürük diş gibi sallanıp duruyorum, beni oraya ne zaman aldıracaksınız?” diye yazar ve Liseyi bitiremeden, 18 yaşında İstanbul’a gider. Gidiş o gidiş. Tam 30 sene Trabzon’a hiç uğramadı.
1929-1930 sezonunda İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydoldu. Akademide önce Nazmi Ziya’nın, ikinci yıl da İbrahim Çallı’nın atölyesinde çalıştı. Bir gün, milletvekili olan babası, Çallı’yla karşılaştı. Çallı, “Ne yap, yap oğlunu bir an evvel Avrupa’ya gönder, benden alacağını aldı. Onun fırçasında ‘Bu Türk ressamı’ dedirtecek kudret var” deyince ailesi onu 1931 yılında resim tahsil etmesi için, Fransa’da burslu olarak okuyan ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun yanına gönderdi.
Fransa’da ağabeyinin bursunu paylaşarak resim eğitimi aldı. Paris’te André Lhote’nin atölyesinde çalışırken hayatının kadını olacak bir Rumen kız ile tanıştı: Ernestine Leibovici. Ernestine Bedri Rahmi’den dört yaş büyüktü ve zengin bir ailenin kızıydı. Bükreş Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim okuduktan sonra resim eğitimi almak için Paris’e gelmişti.
Ailesinin tüm direnmesine rağmen Bedri Rahmi “Eren” ismini verdiği Ernestine Leibovici ile 16 Nisan 1936 günü evlendi.
1937 yılında Bedri Rahmi Güzel Sanatlar Akademisi’ne asistan oldu. 1939 yılında bir çocukları oldu. Oğlunun doğduğu hafta Bedri Rahmi askere alındı. Aşkları mektuplarla sürdü…
Bedri Rahmi askerden izinli geldiği hafta sonlarından birinde, kalbini bir başka kadına, Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümünde misafir öğrenci olan Mari Gerekmezyan’a kaptırdı. Mari Gerekmezyan 1913 Kayseri Talas doğumlu bir Ermeni idi. Ailesi onun okuması için İstanbul’a taşınmışlardı. İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünde okuyan Gerekmezyan daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi heykel bölümüne misafir öğrenci olarak kaydoldu. Bedri Rahmi, Mari’yle Ressam Fikret Adil’in evinde gizli gizli görüşmeye başladılar. Mari Bedri Rahmi’nin bronz bir büstünü yaptı. Bedri Rahmi ise onun onlarca portresini. Ülkemizin ilk kadın heykeltıraşlarından olan Gerekmezyan’ın en bilinen eserleri Yahya Kemal ve Bedri Rahmi büstleridir.
Aniden başlayan aşkları ikisini de bir ateş gibi kavurur. Bir görüşe göre Bedri Rahmi’yi şair yapan da Mari’nin aşkıdır. Bedri Rahmi’nin yakın arkadaşı olan İlhan Berk, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun, Mari’ye duyduğu aşk yüzünden şair olduğunu, şu cümle ile ifade eder: “Resimler Bedri Rahmi’nin Talaslısını anlatmasına yetmemiştir. Onun için sıraya girmiştir şiir, o yüz için…”
Bedri Rahmi en bilinen şiirlerini Talaslı sevgilisi için yazar. Bedri Rahmi’nin Karadut 1, Karadut 2, Sitem ve Susadım şiirleri Mari Gerekmezyan için yazdığı şiirlerin en bilinenleridir…
Bedri Rahmi’nin Mari Gerekmezyan için doğrudan, her hangi bir yoruma gerek olmaksızın yazdığı bir şiiri vardır: Talaslı.
TALASLI
Turnam telli turnam Talaslı
Ne kadar gizlensen büyük şehirde
Ne kadar erisen nafile
Peşin sıra geliyor burcu burcu Talas bağları.
Turnam telli turnam Talaslı
Bir sigara kâğıdı kadar
Beyazlık kaldıysa içinde
Hele bir başını arkaya çevir
Görünsün Talas’ın bağları
Düşün ve ağla elverir.
Turnam telli turnam Talaslı
Büyük vitrinlerin vaatlerine boş ver
Kâğıt çiçeklerden daha yalancı
Ağulu baldıranlardan murdar
Pırıl pırıl yanan sahici karanfiller.
Turnam telli turnam Talaslı
Eller kınalı
Gözler sürmeli
Nereden bulmalı
Satın almalı.
Büyük şehirlerde her şey satılır
Arzular her zaman satın alınmaz Talaslı.
Ağzında ot getirdin
Memende süt getirdin
Sana kapılarını açmadılar
Otun çürüdü
Sütün kurudu
Bir Meryem olabilirdin
Bir manken oldun.
Üç dayısı varmış
Gitmişler
Bir tanesini kurtarmak için
Avuç dolusu zümrüt vermişler kâr etmemiş
Birbiri arkasından salınıp gitmiş
Fidan gibi dayıları turnamın.
Anası bağrına taş basmış
Bir de küçük turnayı alıp yürümüş
Talas bağlarını yas bürümüş.
Yıllarca kan damlamış uçlarından
Kınalı salkımların
Onlar ermemişler muratlarına
Amma Talas’takiler çıkıp oturmuş
Henüz soğumamış kerevetlerine.
Şimdi daha iyi anlıyorum nereden sinmiş sana
Her zaman tetikte ürkek ceylan hali
Korku çiçek açmış gözlerinde
Korku şahrem şahrem bilenmiş
Korkuların en yezidi Talaslım, en murdarı ölümden gelenmiş
Talas bağlarında bir top gülüm var
Ne zaman dokunsam ateş alev
Ne zaman koklasam bahtiyar.
Gerek bu aşkı gerekse bu şiiri benim için cazip kılan, aşkların büyüklüğü yanında benim de Mari Gerekmezyan gibi Talaslı olmam… Benim çocukluğumda, 1960’lı yıllarda Talas’ta tek bir Ermeni aile kalmıştı. Karnik Teke ve ailesi… Şu anda Talas’ta yaşayan tek Ermeni benim sınıf, hatta bir sene sıra arkadaşım olan Serkis Teke. Evlenmedi… Ve çok sevdiği Talas’tan ayrılmadı…
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eşi, onun için memleketini, ailesini terk eden, dinini ve adını değiştiren Büyük Ressam Eren Eyüboğlu ise, sessizce eşinin ona ve yuvalarına döneceği günü bekliyordu…
Eren Hanım sabırla bekleyedursun, Bedri Rahmi ile Talaslısı arasındaki aşk büyüyerek devam ediyordu. Bedri Rahmi Karadut’una “Çatalkaram Çingenem” diye Türk Şiirinin en güzel örneklerini yazmakla kalmıyor, Talaslısının onlarca muhteşem portresini yapıyordu.
Bir yandan da birbirlerine “Çebişim” diye başlayan mektuplar yazarak, bir edebiyat türü olarak “Mektup”un en güzel örneklerini sergiliyorlardı. “Çebiş” İç Anadolu’da keçi yavrusunu tanımlamakta kullanılan bir kelime. Çebiş’i her ikisinin de birbirine karşı sevgi dolu bir hitap kelimesi olarak seçmeleri oldukça ilginç…
Mari Gerekmezyan’ın Bedri Rahmi’ye yazdığı 27 Mayıs 1945 tarihli mektuptan birkaç cümle aktarayım;
“… Hani nar çiçekleri? Hani benim Bedir’im? Her gölgeyi sana benzettim, her sesi senin sandım. Gözlerim istasyon yollarında dondu kaldı. Özledim!…….
Etrafımda senin gözlerinden başka bir şey görmüyorum. Tünellerde, yaylalarda, vadilerde, dağlarda hep onlar trenle yarışıyor, tıpkı karanlıkla boy ölçüşen ateşböcekleri gibi cıvıl cıvıl.”
Ama bu ilişki Ermeni cemaatinin tepkisini çekti ve Mari Gerekmezyan cemaati tarafından dışlandı. Sanat çevreleri de bu ilişkiye tepki gösterdi. Bu dışlamalar aşklarını zayıflatmak bir yana, güçlendirdi…
1946 yılında, Mari o zaman oldukça yaygın olan tüberküloza yakalandı. Bunun üzerine Bedri Rahmi meşhur Sitem şiirini yazdı. İkinci dünya savaşı sonrası yıllarda ilaç fiyatları fahişti ve almak neredeyse imkânsızdı. Bedri Rahmi, Talaslısı için tablolarını çok yüksek fiyatlara sattı. Ancak alınan ilaçlar da Mari’yi kurtarmaya yetmedi. Aynı yıl içinde, Mari Gerekmezyan yatmakta olduğu İstanbul Alman Hastanesi’nde 29 Ekim 1947 günü 34 yaşında hayatını kaybetti.
Talaslısının ölümü Bedri Rahmi’yi kahretti… Ölümüne kadar bırakamadığı ve ölümüne neden olacak olan içkiye başladı… Onu teselli eden, derdiyle dertlenen eşi Eren Eyüboğlu oldu. Fırtınalı bir dönemi atlattıklarını ve şimdi her şeye yeniden başlayacaklarını düşünen Eren Hanım gerçekle iki yıl sonra yüzleşti…
1949 yılında bir gün, Büyük Kulüp’te düzenlenen bir gecede, Bedri Rahmi’den ünlü şiiri ‘Karadut’u okumasını istediler. Şair, ayağa kalktı ve eşi yanındayken ölen sevgilisi için yazdığı şiiri okumaya başladı. Şiiri okurken gözlerinden süzülen yaşların nedenini, eşi de dâhil olmak üzere tüm salon biliyordu. Bedri Rahmi, bu çok duygulu cümleleri, yanında oturan eşi Eren’e değil, kaybettiği aşkı Mari’ye yazmıştı. Eren Eyüboğlu, belki ikinci bir kadınla baş edebilirdi, ama bir hayalle baş edemeyeceğini düşünerek mücadeleden vazgeçti. Paris’e yerleşti.
Bedri Rahmi, bir süre sonra duygularını Eren’e Mektup adlı bir şiirde dile getirdi. Bu şairin üstü kapalı pişmanlık dizeleriydi…
EREN’E MEKTUP
Ne güç bir ağaç misali meyve verebilmek
Koruyabilmek tomurcuklarını kurttan kuştan
Yapraklarını kurudan yaştan
Ne güç mevsimlere dert anlatabilmek
Ne güç bir ağaç misali meyve verebilmek
Sonra kendi ellerimizle devşirebilmek
Kendi meyvemizi
Uzatabilmek insanlara; alın taze taze diyebilmek
Bir ağaç kadar titiz, bir ağaç kadar temiz
Bir ağaç kadar hilesiz hurdasız ve
Peygambercesine akmak
Sormadan çektiğimiz çilenin hesabını
Meyvelerimizin cana değdiğini duymak…
Eren, Paris’ten sevgi mektuplarıyla yanıtladı bu dizeleri. Ancak Büyük Kulüp’teki ağlama sahnesi, o mektuplardan birinde bir yürek sızısı olarak yerini aldı.
“Canuşkam,
Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum. O gece… Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri’nin ruhuna, insanüstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.
Eren.”
Sonunda Eren Hanımın duaları kabul oldu. Yeniden birlikte yaşamaya başladılar. Çünkü onların ayrılıkları da sevdaya dâhildi… Bedri Rahmi ruhunun acılarını, hemen hiç çıkmadığı resim atölyesinde dindirmeye çalıştı. 1950’li, 60’lı yıllarda birlikte çok önemli eserlere, büyük boyutlu duvar panolarına imza attılar…
Bedri Rahmi, Eren Eyüboğlu ve Mari Gerekmezyan arasındaki dörtlü aşk içinde beni en çok etkileyeni Eren Hanım’ın aşkı oldu… Sabır, af ve umut ile beslenen yıkılmaz, romanlara, şiirlere konu olacak bir aşk… Siz sevdiğiniz için ülkenizi, ailenizi, ailenizin servetini, kariyerinizi terk edeceksiniz, dininizi ve milliyetinizi değiştireceksiniz ama delicesine sevdiğiniz adam, oğlunuzun babası sizi aldatacak ama siz kadınlık gururunuzu da çiğneyerek, yüreğinize taş basıp onu affedeceksiniz… Bu aşkın büyüklüğü, içinde kadın olmanın ezilmişliğini taşısa da alkışlanmayı hak etmez mi?
Düz bakışla normal ahlak kurallarının kabul etmeyeceği Bedri Rahmi’nin Talaslı’ya olan aşkı da iyi ki yaşanmış diyorum… Eğer bu aşk, İlhan Berk’in dediği gibi Bedri Rahmi gibi bir büyük şairi ve onun mükemmel şiirlerinin bize kazandırmışsa, o aşkı da tüm kalbimle ve ayakta alkışlarım…
Frida Kahlo için “aşk, acı ve sanatla hayata tutunmuş bir kadın” denir. Ama sanırım bu tanım yalnızca Frido Kahlo için değil bütün gerçek sanatçılar için geçerli. Bedri Rahmi’nin aşkları, acıları ve sanatı bunun en somut örneklerinden…
***
Kapak resmi: At Üstünde Âşıklar – 1940 Bedri Rahmi Eyüboğlu Tabii resmedilen Bedri Rahmi ve Mari Gerekmezyan