Belirsiz Zamanlar ve Rahatı Kaçan Orman

İklim değişimini önlemek için hükümetler, şirketler, bankalar, küresel NGO lar… Ne yaptıklarını COP26, COP27 de gösterdi. Gezegeni kirleten, fosil yakıt üreticileri ve finanscıları yeşil masal –greenwashing- anlatmaya devam ediyor. SSCB nin çöküşünden sonra dünyaya hakim olan USA; önce Trump ile Paris iklim anlaşmasını imzalamamış, sonra Biden ile imzalayarak the green new deal geri dönmüş ve EU GREEN DEAL ile ekopolitik 2050 net sıfır emisyon hedefini COP26, COP27 de yinelemiştir. Çok kutuplu siyasal türbülans dönemine; iklim krizinden, gıda krizine, finans krizinden, siyaset krizine bir çok krizleri önlemeden giriyoruz. UNDP 2021/2022 İNSANİ GELİŞME RAPORU nun başlığı da; Belirsiz Zamanlar*, Huzursuz Yaşamlar; Dönüşen Dünyada Geleceğimizi Şekillendirmek Adını taşıyordu. Rapordan bir alıntı; “Günümüzün belirsizlik bileşkesine yaratıcı ve çevik bir biçimde yanıt verebilmek için insanların hayal güçleri, kimlikleri ve ağlarının önündeki engelleri yıkmamız ve insanların yaşamlarında nelerin mümkün olduğuna ilişkin ufuklarını açmamız gerekir.”

Kanunen güvence altına alınmış özel mülkiyet, veraset hakkı ile birlikte özünde, insanın çocuklarının ve torunlarının da iyi bir yaşam sürebilmesini güvence altına almak için, sürdürülebilir ekonomik davranış yönünde, güçlü bir yaşamsal motivasyon bulunmaktadır. Ticaret, her bir bölgenin doğası itibariyle uygun olduğu ekonomik sektörlerde uzmanlaşmasını olanaklı kılmıştır. 

19. yüzyıla gelinceye kadar nehirleri koruyanlar, çoğunlukla geleneksel su kullanıcıların ortak çıkarları olmuştur. Bugün de gerek ülkemizde, gerek dünyada yerel halk, su ve doğa kaynakların yerel-küresel iş adamları tarafından yok edilmesine karşı direnmekte, hükümetlerin mevcut çevre kanunlarını yok sayarak,  direnen yerel halkla karşı karşıya kalması karşısında, “çevre kanunlarının” doğayı koruyamadığı ortaya çıkmaktadır.

Ekopolitik önlemler doğayı korumak için alınırsa, doğanın dengesi korunabilir ve iklim değişimi ekosentrik hukuk ile sağlanabilir. Almanya yeşiller partisinin %15 gibi bir oranda iktidara gelmesine rağmen ve AB yeşil mutabakat döngüsel ekonomi eylem planının mimarı olmasına rağmen paris iklim anlaşmasında verilen sözleri yerine getiremediği görülüyor. Uzun vadede, ancak yerel eylemciler etkin biçimde katıldığında doğayı korumanın bir şansı vardır. Bu yeşil direnişler sosyal medya sayesinde dünyanın her yerinde ki digital, global, green kuşak tarafından destek buluyor ve ulusal ve uluslararası kamuoyu ormanları, nehirleri, gölleri savunuyor. Yaş kesen, baş keser atasözümüzü dünya da ki bütün ağaçların üstüne yazmak gerek, ormanları korumak için. Orman yangınlarından kat ve kat fazlası kesilmektedir, ülkemizde. ( ref; Erdoğan Atmış; Rahatı Kaçan Orman- Yeni İnsan Yayınevi-

COP26, COP27 gibi iklim değişimi ve BM sürdürülebilir kalkınma amaçları; uluslararası düzeyde tartışılmaya başlandığında, iklim değişimini önlemek için yapılması gerekenleri IPCC raporlamasına rağmen, bürokratik bir baskı uygulanamaz hale gelmektedir.

İklim değişiminin etkileri,  ulusal sınırları aştığından, hukuki ekolojik borç olarak kabul edilmeden, ekokırım yasası tüm devletlerce kabul edilmeden doğanın dengesini koruması olası görülmüyor. Fosil şirketlerin lobi gücüyle hükümetler greenwashing anlatır. İklim değişiminden kaynaklanan felaketler, seller, yangınlar, kuraklık.. , önde gelen sanayileşmiş ülkeler (g7) ile geri kalmış, yarı gelişmiş ülkeler ile COP27 de BM düzeyinde iklim adaleti sağlamak için bir pazarlık kırıntısına dönüştüğünden, devletler üstü finans mekanizması ve fosil üreten küresel şirketler kendi çıkarlarını korumak için kaynaklarının bir kısmını greenwashing yatırırken, bir kısmını da iklim değişikliğinden etkilenen ülkelere bir yardım fonu olarak harcamaktadır. Aslında bu yardım fonu değil, ekolojik borcun çok az bir parçasıdır. AB yeşil mutabakatı, BM sürdürülebilir kalkınma amaçlarını gerçekleştirebilir. 

İKLİM DEĞİŞİMİ etkilerinin karmaşıklığı bize asla, en temel düzeyde DOĞAYI SAVUNMANIN, çok basit olarak bütün insanların temel gereksinimlerinden kaynaklanan, yaşamsal bir gereksinim olduğunu unutturmamalıdır; temiz hava, iyi su ve doğal gıda… 

İnsanın, doğayı savunmak üzere eyleme geçmek için, gerek sosyal medyada, gerekse gerçek hayat da birçok seçeneği vardır. Kolektif bilinçdışından gelen yaşamak arzusu ile modern ekolojik okur yazarlık arasında içsel bir bağlantı bulunur. Hayat ağacına bağlanır, insan. Ağaçları kesilmekten kurtarmak için ağaca sarılır. Her iki düşünce de dünyayı, sürekli bir yaşamsal döngü içinde görür. Sosyal ekolojik bu olguyu dirençlik teorisi en iyi açıklar. Her ikisi de zamana ve mekâna önem verir ve sadece tek bir unsura odaklanmaz, fakat çok sayıda unsurun karşılıklı etkileşimini inceler. Her ikisi de, insan eylemlerinin istenmeyen yan etkilerini ve sonuçlarını ele alır. Doğal koşulların bir sonucu olarak belli bir ortak doğa sorunun var olduğu ve uluslararası işbirliği geleneklerinin de bulunduğu yerlerde başarılı ekolojik politik uygulamalar görebiliyoruz, Ren nehri gibi. Ren’in almanlar için ulusal bir simge haline geldiği, alman fransız düşmanlığının olduğu dönemlerde bile, Ren’in kullanımından kaynaklanan ortak sorunlara çözümünde ileri derecede işbirliği vardı.

Polen bilimi ve paleobotanik, büyük ölçekli orman tıraşlamanın ortaçağların zirvesinde başlamadığı, fakat yangınla tarım sahası açma ve otlak ekonomisi sonucunda daha prehistorik zamanlarda ortaya çıktığını gösterdi. Sürdürülebilir yaşam biçimine geçmek bu zorunluktan doğdu. Şimdi de insanlık sürdürülebilir bir yaşam biçimine geçmez ise; iklim değişimini 2 derece de tutabilmek bile olası değil. Sürdürülebilir kalkınma hedefi BRUNDTLAND komisyonu tarafından icat edilmemiştir; insanlar yerleşik düzene geçtikleri ve istedikleri zaman civar bölgeleri yağmalayamadıkları her yerde, davranışlarını bu hedefe doğru yöneltmek zorunda kalmıştır. Siyaset de pek çok şey, hayati biçimde doğru zamanlamaya bağlıdır; uzun süre boyunca olanaksız gibi görünen bir şey, belirli bir durumda birdenbire olanaklı hale gelebilir. Digital tink tank olan kırmızılar sanal düşünce ağında bahsettiğimiz “medeniyet tasavvuru” nun zamanı gelmiştir, politika yapıcıları için. Sürdürülebilir yaşam kültürünün kaynakları bizim özümüzde var zaten. Biruni Akı Evren ekosistemini referans alan,  2053 T.C. DEVLETİ net sıfır emisyon hedefine odaklanan tüm STK lar; iklim değimini önleyerek, BM sürdürülebilir kalkınma amaçlarına göre yeniden yapılanabilir. EU GREEN DEAL döngüsel ekonomi eylem planına göre; ulusal yeşil mutabakat döngüsel eylem planlarımız hazır ve uygulamaktan başka bir yol yok. Bürokrat ve teknokratlarımız dünyada ki bu gelişmeleri biliyor, sıradan bir vatandaş bile sadece şimdi okuduğu bu habersitesi gibi sitelerden bilgi kaynaklarına ulaşabilir. Biraz ilgi yeterli.

Doğayı savunmak için eyleme geçme doğrultusundaki baskı; geri dönülmez boyuta geldiğinde ( Marmara denizi müsilajla kaplanması gibi, tuz gölünün kuruyarak allı turna yavrularının ölmesi gibi)  ekolojik bilince sahip toplumlar; doğayı savunma konusunda kolektif bilinçdışından gelen enerjiyi ortaya çıkarak, doğayı yok edenlere karşı dik duruş sergileyebilir, İkizdereli kübey hatunlar gibi. Eyleme geçmek için ekolojik okur yazarların, gerek yerel, gerek küresel tüm stk ve platformlar ile gerek sosyal medyada, gerekse politik toplantılar da Barnei Sander gibi yün eldivenleri giymesi gerekir. No nauture, No future. Diye sosyal medyada bir arama yapması iklim adaletini gösterir.

Joachim Radkau ‘nun Doğa ve İktidar –TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI- kitabından son sözlerini alıntılamak isterim. “ Tarih, sadece geçmiş ile şimdiki zamandaki benzerlikleri gören “paralaks”ın tersine, zaman zaman yeni bir şeylerin ortaya çıkmakta olduğunu göstermektedir. Bugün doğa nın acil bir gereksinim duyduğu da, ekolojik politika iktidar türüdür.”

YENİ İNSAN yayınevinden çıkan Erdoğan Atmış’ın **RAHATI KAÇAN ORMAN kitabının ön sözü; neden benim de bu egünceyi yazdığımı anlatıyor. Erdoğan hoca diyor ki önsözünde “ Bu kitap neden yazıldı? Önce bunu anlatarak başlamalı. Bu kitabın başlığına ilham veren Melih Cevdet Anday’ın, Telgrafhane şiirinde;” Uyumayacaksın / Memleketin hali / Seni seslerle uyandıracak / Oturup yazacaksın” dediği uyumak yerine,  memleketin haline kulak verip, okumayı, yazmayı, yani susmamayı tercih ettim. Ormanlarımız göz göre yok edildiğini görüp susmak olmazdı.

Yazar
Cahit GÜNAYDIN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen