Ben Karacaoğlan’ım.
İncecikten bir kar yağar, elif elif tozan ben olurum.
Sazım yaylaları bilir.
Benim sazım dağ kokar, yayla kokar, Çukurova kokar.
Ben güzele sevdalıyım.
Elâ gözlerine kurban olduğumdur o, elâ gözlü benli dilberdir.
Ak ellerini sala sala gelen yârdır.
Büsbütün dünyayı değer gözleri onun.
Nasıl methedeceğimi bilemem.
Bazen yollarım bağlanır çaresiz kalırım.
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölümdür boynumu büken.
Ardıma düşer ölüm. “Var git ölüm bir zamanda gene gel” derim, dinlemez.
Bilirim ki üryan geldiğim yerden yine üryan giderim.
Tel tel kopar ömür.
Cezel Yaylası’nda cerenler su içer avucumdan.
Dağ dağ, yayla yayla türkülerim söylenir benim.
O türküler ki turna kanatlarında gider, bir gönül yuvasına konar.
“Yüve dağ başında ay kandil olur.”
Bir sevdadır türküler.
…
Bir Seher Vaktinde
Seherde bir bağa gireriz bazen.
“Sen ağlama ben ağlayım” der bir sevdiğimiz.
Sevgi sevgi şakımaya başlarız.
“Ötme bülbül ötme, şen değil bağım” der bir başkası.
Feryadımızı duyan “Ne feryad edersin divane bülbül?” diye sorgular bizi.
Bizim işimiz bağ gezmektir.
Göğsümüz hep aldır, yara yaradır bizim.
Gülle dostluğumuz bâkidir ama yine de sorarlar “Bülbül güle mi geldin?”
Bazen gülümüz kurur, bazen güle düşer ölmeyiz.
Keşke bizi gülle vurmasalar.
Gül ağlarsa biz de ağlarız çünkü.
…
Vay Dünya Dünya
Dünya nefes nefes tırmandığımız bir dağ.
Ve sonunda soluksuz kaldığımız.
Şenlik’li bir Gülistan’dır bazen hayat.
Bülbüller düğün eyler bağlarında.
Katmer katmer büyür, diken olur bazen yüreğimiz yaralanır.
Tel tel kanar sazımız.
“Ben gezmeden bu dünyayı yoruldum” deriz sessizce.
Üryan gelip yine üryan gittiğimiz şu dünyada “Azrail’e karşı zor da faydasız”dır.
Bir hışımla gelip geçmiştir zaman.
Rüzgâr dokunmamış dalımız olsa da, kul eli değmemiş salımız olmaz.
Bu dünya;
“Çok yiğidi sen caydırdın ahdından,
Çok güzele ah çektirdin bahtından,
Çok sultanı sen indirdin tahtından,
Var git dünya daha sana güvenmem.”
dediğimiz bir yerdir bizim.