Odgurmuş: Ben merkezli insanlar vardır. Bu konuda neler söyleyebiliriz?
Ögdülmüş: Evet her yerde karşılaşırız. Aslında Onları çok yakından tanırız. Hep çevremizdedirler. Komşumuzdur, aynı bürodadır. Aynı meslek dalındadır. Aynı mecliste bulunursunuz.
O bazen amir. Bazen memur. Bazen hâkimdir, bazen de mahkûm.
O’nu siz de çok yakından tanırsınız. Onları herkes tanır.
…
İnsan vardır, problemdir. Başlı başına meseledir.
İnsan vardır, sözü sohbeti dinlenir.
İnsan vardır, yüktür, yolda yürürken bile sırtınızda gezer.
İnsan vardır. Sürekli maske takar. Alışkanlık haline getirmiştir. Maskesiz dolaşamaz. Bazen de yüzünde maske var mı yok mu anlayamazsınız.
İnsan vardır, mütevazıdır. Onun mütevazılığı efendiliğindendir. Aldığı terbiyeden gelir. Aldığı dini inancından gelir.
İnsan vardır, mütevazı görünür. Tevazu sahibiymiş gibi görünür/davranır.
Aslında içinde fırtınalar vardır. İnsanlara hükmetmek, onları idare etmek, yön vermek, onlarla oyuncak askerler gibi oynamak ister.
Bazen siz O’nu tanıyamazsınız.
Çünkü yüzünde maske vardır.
Yüzündeki maske tevazu maskesidir. O maskenin arkasındaki hırs ve niyetlerini anlayamazsınız.
O, O maskeyi kullanarak en yakınlarını bile etkiler.
Kendi gibi düşünmeyenleri peşinen mahkûm eder.
Odgurmuş: Bu gibi enaniyeti yüksek ben merkezli insanlar hiç yanlış yapmazlar mı?
Ögdülmüş: Elbette yanlışlar yaparlar, yanlışları ve hataları da olur. Fakat O’na göre onun yanlışı ve hatası yoktur. Ona göre sadece ve sadece kendisi doğrudur. Kendisinin yanlışı yoktur, yanlış yapmaz.
İşin en ilgi çekici tarafı ise hatalarının söylenmesinden asla hoşlanmamalarıdır. Çünkü Onlar kendilerinin hatasız olduğunu ve bu hususiyetlerinin de Allah vergisi olduğunu kabul ederler.
Onlar asla birine danışmaz, Onlar fazla konuşmazlar. Onlar dünyayı kendilerinin idare edeceğine inanırlar.
O çok kibirlidirler, çok gururludurlar. Bu memlekete eğer komünizm bile gelecekse ancak o ve onun gibiler getirirler. Tek parti döneminin klasik zihniyeti O’nun şahsında devam etmektedir.
O, olduğundan daha yumuşak davranır. Çok mütevazı görünür. Yakından tanıdığınızda “Allah Allah, O adam bu adam mı?” diye hayret edersiniz.
O, aslında “gündüz külahlı, gece silahlı” cinsindendir. Fakat O bu deyimin ne mana ifade ettiğini bile bilmez. Anlamaz.
O, buradaki silah kelimesine kafayı takmıştır.,. “Benim silahla ne işim olur” der.
O buradaki mecazi manayı anlayamaz. Anlamak ihtiyacı duymaz. Belki de anlamak istemez.
O olduğundan fazla mütevazı göründüğü için yüzündeki maskeyi çıkarmadığı müddetçe anlama kaabiliyetini bile göremeyiz.
O’na göre her şey kendinden menkuldür.
O’nun maskesinin arkasında neler olduğunu tahlil etmek için ruh doktoru olmaya gerek yok.
Dikkatli bakanlar için O sürekli ipuçları verir.
O öyle bir tip ki siz de çok yakından tanıyorsunuz.
Hemen yanımızda, yanıbaşımızda.
Çevremizde.
O’na göre; O ne yaparsa mübahtır. Başkası yaparsa en büyük yanlıştır.
O, Ülke için yaratılmıştır. Ülke’de sanki onun için.
Hatta O Ülkeye bile sığmaz. “Yaşanmaz bu ülkede”, “cahil cühela arasında” dediği de çok olur.
Siz O’nun için evrenseldir de diyebilirsiniz.
O kendini kolay kolay bir yere sığdıramaz.
O kendini saraylara layık görür. Belki Kremlin’e, belki de kim bilir Beyaz Saray’a.
O, küçük arabalara bile sığmaz.
O’na Otobüslerin üstü bile dar gelir.
Eğer mümkün olsa O, dünyanın üstüne çıkar. Tek başına evrene hitap eder.
O, duygu ve düşüncelerinin evrensel olduğuna dahi inanır.
O, dersini iyi almıştır. Hatta dersini iyi çalışmıştır.
O, aynı zamanda çok yüzlüdür. Ve O tabir yerindeyse iyi siyasetçidir.
Politikacıdır. Kelimenin lügat manasında tam bir politikacıdır.
O’nun maskesi artık yüzüyle, derisiyle, şahsiyetiyle, karakteriyle bütünleşmiştir.
Ve O, çok renklidir. Elinin altında bir sürü renk vardır. O gittiği yere bulunduğu yere göre renk kullanır.
Bulunduğu ortama göre hemen renk değiştirir.
O’nun için renkten renge geçmenin hiç bir önemi yoktur.
O, maskesinin yanında rengini de sürekli kullanır.
Bu gün başka renk, dün başka renk, yarın başka renk.
O her gittiği şehirde ayrı bir renk kullanır.
O’nun rengi biraz da içindedir.
Hemen dışa vurur.
O’na benzer tek yaratık Bukelemun’dur.
Çok dikkatli yüzüne bakarsanız.
O bukelemun gibidir.
Yalnız dikkatli bakmalısınız.
Çok dikkatli bakmalısınız, sizi de yanıltabilir.
Gerçek yüzünü göremezsiniz.
…
O, Ebu Cehil gibidir. Ebu Cehil olmasaydı o onun yaptıklarını da muhtemel ki yapardır.
Allah bu tiplerden kerkesi korusun.
Bu tip düşman başına.
O yalan söylerken de aynı inançla söyler.
O, doğruları söylerken de aynı inançsızlıkla söyler.
O’nun sözleri ve ezberledikleri hep malzeme içindir. Kesinlikle inanmak için değildir.
O, bildiklerini bilgi için bilir.
O, inanmak için bilmez, yaşamak için bilmez. Laf ebeliği yapar.
Ve O asla sevmez, seviyormuş gibi görünür.
O, inanmaz, inanıyormuş gibi görünür.
O, inancını, davasını yaşamaz, yaşıyormuş gibi görünür.
O, öyle bir tipdir ki inandırır da.
O, pek de ender tiplerden değildir. O kendini ender görür.
O’nun gibiler kendilerini belki de yüz yılda bir kaç tane yetişir olarak görür.
Ama öyle olmasına rağmen, O ve benzerleri her yerdedirler.
Benzerleri de vardır.
Her yerde bulunur.
Her mecliste. Her ortamda.
O, çağın vebası gibidir.
Bulaşır, bulaştırır.
O, nev-i şahsına münhasır bir tiptir.
Örnekleri az bulunur. Ama her yerdedirler.
Yalnız o benzerine bile tahammül edemez.
Çünkü, iki canbaz bir ipte oynamaz.
O, bunu iyi bildiği için hep tek oynar ve oynatır.
Siz O’nu tanımadığınız için O sizi de oynatır.
Oynamıyorum sanırsınız ama kendinizi oyunun içinde bulursunuz.
O, sizi de anlayamayacağınız bir maske takar, bir renk kullanır ve siz O’nu tanıyamazsınız.
…
O tipleri anlamalı.
Korkunun ecele faydası yoktur. Takdir-i İlahi ne ise o olur.
İşler her zaman rast gitmez.
El elden üstündür.
Bir gün O’nu da sigaya çekecek bir Molla Kasım gelir.
…
Evet.
Tanıyor musunuz bu tipleri.
Şöyle etrafınıza bakın. Mum yakmanıza, fener almanıza gerek yok.
Birazcık dikkatli bakmalısınız.
Aslında etrafımızda bu tiplerden çok var.
Allah bu tiplerden bizi korusun.
Bu tiplerin şerrinden korusun.
Kenan EROĞLU