Ben Yaralı Ceylanım
Ben bir ceylanım.
Mor sümbüllü dağlardır mekânım.
Avcılar görürüm yarınları vuran.
“Aman avcı vurma beni,
Ben bu dağın maralıyam.” derim ama kim dinler?
“Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar” diyenler de onlardı oysa.
Bazen Abdal Musa’ca vurulurum.
Alemleri biler er,
Dünya can uçumu der.
Bir gün ceylan bir ok yer,
Avcı dergâha gelir.
Vurulduğumda yeryüzünün benine düşer başım.
Hoyratca geleceği vuran eller yeşil ördeğin de göllere daldığını göremez olur bir zaman sonra.
Turnalar uçmaz olur katar katar.
Boynu bükükler boşuna bekler allı turnakları uzaklarda.
Bülbülün kanadıkan kırmızısıdır artık.
Ceylansız dağ, turnasız gökyüzü ne kadar da öksüzdür.
Keşke dünya av ve avcıdan ibaret olmasaydı.
…
Yaralarım Göz Göz Olmuş
Bazen yaralanırız göz göz.
Yaşlı bir iç çekeriz.
Omuz omuza verdiğimiz yaralarımız olur Eyüp’ce.
Sessizliğin konuştuğu yerde bekleriz.
Islanmadan çıkarız sulardan.
Binbir renge bürünür yollarımız.
Yollar çatallanır içimizde.
Vakte durur yaralarımız.
Duman duman yükselir âhımız, aman demeden.
“Aşk derdiyle hoşem, el çek ilâcımdan tabip
Kılma derman kim, helâkim zehri dermanındadır” biliriz.
“Ot bitere, su akara” der geçeriz.
…
Kırılan Dallarımız
Bazen hoyratça bir el yarınları vurur.
Yarınlar sevdalardır.
İplikm iplik yaş düşer.
Sular balıktan öksüz kalır, gökyüzü kuştan.
Çiçek baş vermekten korkar.
Domur domur büyür çaresizliği.
Binbir kara renge bürünür yarınlar.
Gök de, yer de karadır artık.
Dünya karadır.
Adına “kara sevda” derler yalandan.
Oysa sevda sevmekledir.
Sevmekle büyür, sevmekle güzelleşir.
Sevmekle çiçeklenir.
Keşke aşk dallarını kırmasa hoyrat eller.