Buğdaydan nefese idi yolumuz.
Aşkla nefeslendik.
Taptuk’un kapısında pişmiştik, davamız vardı.
“Ben gelmedim davi için,
Benim işim sevi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”
Aşkla yandık, aşkla söyledik;
“İşitin ey yarenler,
Aşk bir güneşe benzer.
Aşkı olmayan gönül,
Misali taşa benzer.”
Canlar canını bulmuştuk, varsın canımız yağma olsundu.
Sular gibi çağladı, deniz deniz oldu gönül.
“Beni bende demen, bende değilim,
Bir ben vardır bende benden içeri.”
Görecek insanlara söyledim içimden geçenleri;
“Yar yüreğim yar,
Gör ki neler var,
Bu halk içinde,
Bize gülen var.”
Varsın gülsünlerdi.
Yaradılanı Yaratan’dan ötürü sevmiştik biz.
“Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil.” miydi?
Varlık da, yokluk da O’ndandı. O yüzden;
“Ne varlığa sevinirem,
Ne yokluğa yerinirem.
Aşkın ile avunuram,
Bana seni gerek seni.” demiştik.
Şükrümüz O’naydı.
“Haktan gelen şerbeti,
İçtik elhamdülillah.
Şol kudret denizini,
Geçtik elhamdülillah.”
Kimseye kin tutmazdık biz, ağyar dahi yâr dı bize.
Sevgiydi işimiz, kendimizi bilmekti.
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır?”