Prof.Dr. Uğur EMEK
Mevcut iktidarın iyi yaptığı şeylerden birisi de “betonkolik” bir kitle yaratmasıdır.
Bu kitle sağlık hizmetlerinin kalitesinden çok, yedi yıldızlı olduğu iddia edilen şehir hastanelerinin betonundan keyif alıyorlar.
Anadolu’nun çoğu ilçesinde ve köyünde yol yok.
Bunu dert etmiyorlar.
Bölünmüş devlet yollarının yanı başına yapılan otoyollardan mutmain oluyorlar.
İstanbul Boğazına iki köprünün yanı sıra üçüncü bir köprü, Avrasya Tüneli ve Marmaray projesi yaptılar.
Dünyanın en iyi üçüncüsü Atatürk Havalimanını kapattılar. Kuzey Marmara ormanlarının bağrına yeni bir havalimanı diktiler.
Öncelik, finansman, çevre, sağlık ve tarihi miras olmalı gibi bir şeyler diyoruz.
Nafile.
Bu betonkolik kitle hemen tepki veriyor.
“Ama yol yaptılar.”
Ama modern dünyada işler böyle görülmüyor nur yüzlüm.
Nasıl mı görülüyor?
Gelin bir bakalım.
İSTANBUL BOĞAZI
Bu iktidar genelde Marmara Bölgesine özelde de İstanbul’a proje yapmaya doyamıyor.
Bilim insanları büyük İstanbul depreminde şehir yerle yeknesak olacak diyorlar.
Dinleyen kim?
Değerli okur işte bu nedenle yazının başlığını “Beton İstanbul” olarak belirledim.
Betonkolikleri mutmain etmek için olsa gerek; büyük İstanbul depremine nazire yapar gibi İstanbul Boğazını karşıdan karşıya geçmek için yeni bir projeye daha niyetleniyorlar.
Üç Katlı Büyük İstanbul Tüneli.
Açık kaynaklardan derlediğim bilgilere göre Tünel Söğütlüçeşme (Kadıköy) – İncirli (Bakırköy) arasında ulaşımı sağlayacaktır.
Projesi 4,3 km’lik bölümü boğaz geçişi olmak üzere toplamda 30,2 km uzunlukta ve 15 istasyondan oluşacaktır.
Tünel içinde, gidiş ve geliş ayrı katlarda olmak üzere 2×2 şeritli karayolu ve çift hatlı metro sistemi yer almaktadır.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının 2024-2028 Stratejik Planına göre Tünel 2028 yılında hizmete girecekmiş (s. 82).
Tünelin tamamlanmasıyla İstanbul Boğazı’ndan geçmek için altıncı bir ulaşım modu daha sağlanmış olacaktır.
Tünelin yapılabilmesi için Bakanlığın bir ihtiyacı varmış.
Stratejik Plan’da bu ihtiyaç şöyle kodlanmış: “12. Kalkınma Planı 884.3”
Değerli okur sizi bu pazar gününde yormamak adına Kalkınma Planını açtım ve bu kodun işaret ettiği metni okudum.
İsterseniz sizinle de paylaşayım.
“Kentiçi raylı sistem projelerinin incelenmesi, değerlendirilmesi ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından devralınmasına ilişkin mevzuat hazırlanacak, istatistiki veri altyapısı oluşturulacaktır.” (s. 215)
Hep söylerim.
Türkiye’de ihtiyaçtan projeye gidilmez, projeden ihtiyaca gidilir.
Bakanlık bu konuda da beni yanıltmadı.
Teşekkür ederim.
Tünelin yapılması konusunda talimat alınmış; inceleme ve değerlendirme işlemleri de bir ara yapılacakmış.
Değerli okur şöyle bir söz hatırlıyorum.
Yanılıyorsam düzeltin lütfen.
Eller gider Mersin’e, bizimkiler gider tersine.
Nasıl mı?
Devam edelim.
TEKERLEKLİ ARAÇLARLA KENT İÇİ ULAŞIM KOLAY MI OLMALI?
Bu soruya cevabımı hemen vereyim.
Hayır.
Çünkü şehir içleri yayaların hakkıdır. Araçların değil.
Karayolları, tüneller ve katlı kavşaklar kent içindeki trafik akışındaki ve yer değiştirmelerdeki hızı arttırmaktadır.
Hızın artması kentin daha da yayılmasına ve açılan yolların kısa sürede doygunluğa ulaşmasına yol açmaktadır. İlave yolların hizmete sokulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Farkındaysanız bu yolların çevre üzerindeki zararına hiç değinmedim.
Oysa bu beton projeler çevreye ciddi biçimde zarar vermektedir.
Modern dünya ulaştırma projelerinin çevre üzerindeki olumsuz etkisine çok önem vermektedir.
Nasıl mı?
Devam.
YOL DAR GELİYOR, GENİŞLETELİM Mİ?
2003 yılında vefat eden Amerika’lı televizyon gazetecisi David Brinkley 1997 yılında yayımladığı “Everyone is Entitled to My Opinion” isimli kitabında, İngiltere’de küçük bir kasabada yol yapımı konusundaki bir tartışmanın ele alınış ve sonuçlandırılış biçimini anlatıyor (s. 114).
Kasabanın belediye meclisi şehre giriş yolunun modern trafiğin akışını kaldıramayacak kadar dar kaldığını belirterek, genişleme çalışması yapılmasına karar verir.
Ancak bölge halkı bu karara itiraz eder. Çünkü yolun genişletilmesi için yol kenarındaki en az 200-300 yaşındaki meşe ağaçlarının kesilmesi gerekmektedir.
Halk doğanın korunması adına ağaçların kesilmesini istememektedir. Belediye meclisi ise modern trafiğin akışının yolun genişletilmesini gerektirdiğini ileri sürmektedir. Yani standart bir doğa ve ulaşım tartışması ortaya çıkıyor.
Yazarın belirttiğine göre uzun süren tartışmaların ardından şöyle bir karara varılır. Öncelikle yolun her iki taraftan 9,1 metre genişletilmesi konusunda uzlaşmaya varılır.
Ancak, inşaatın başlamasından önce yeni yolun kenarlarına yeni meşe ağaçlarının dikilmesine ve yeni ağaçlar mevcutların yaşına geldiğinde (200-300 yıl sonra) yol inşaatına başlanmasına, o zamana kadar da mevcut yolun kullanılmasına karar verilir.
Betonkolikler nasıl ama?
Modern dünya yeşile, betondan daha fazla değer veriyor.
Az önce belirttiğim gibi ya onlar gidiyor tersine ya da bizimkiler.
Bitti mi?
Ne gezer.
Devam edelim.
ASFALT VERSEM ALIR MISIN ABİ?
23 Şubat, 2024’te BBC’den Chris Baraniuk “Şehirler toprak ve bitkiler için betonu söküyor” başlıklı bir haber yazdı.
Haberde Avustralya, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa ve Belçika’daki şehirlerden örnekler veriliyor.
Avustralya’dan Kanada’ya kadar şehirler gereksiz beton ve asfalt alanlarını kaldırıyor ve doğanın eski haline gelmesine çalışıyor.
Daha kolay ulaşım için yapılan asfalt yollar, kaldırımlar ve beton otoparklar doğayı mahvediyor.
Kaldırılan beton ve asfalt sayesinde toprak özgürleştiriliyor.
Betonkolikler anlamaz ama doğa tekrar aramıza alınıyor.
Kaldırımın ve asfaltın kaldırılması suyun toprağa nüfuz etmesine izin vermekte, bu da şiddetli yağmur zamanlarında su baskınlarını azaltmakta ve şehirlerin “süngerimsiliğine” yardımcı olmaktadır.
İklim değişikliğiyle birlikte aşırı yağış olayları artacak ve böylece sel baskınları daha tehlikeli hale gelecektir.
Ağaçlar gölgeyi artırarak kent sakinlerini sıcak hava dalgalarından koruyabilmektedir. Şehrin sokaklarına yeşillik enjekte etmek insanların ruh sağlığını da iyileştirebilir.
Yerli bitkiler yaban hayatının kentsel alanlarda tutunmasına yardımcı olmaktadır.
Örneğin 2022’de Avustralya’nın Melbourne kentinde kaldırımların yok edilmesi üzerine yapılan bir araştırmada; yeşil alanlardaki ılımlı bir artışın, mavi bantlı arı gibi türlerin kentsel yaşam alanında eskisinden çok daha geniş bir alanda dolaşmasına izin verebileceği tespit edildi.
Bizim şehirlerden ve planlamadan sorumlu yetkililerimiz bu tehlikenin farkında mı emin değilim.
Farkında olsalar beton dökmekten bu kadar övünürler mi Allah Aşkına?
Oysa modern dünyada bu faaliyetler sadece gönüllülere bırakılmış da değil.
Hükümetler de asfaltsızlaştırma ve kaldırımsızlaştırma çalışmalarına ciddi destekler veriyor.
Belçika’nın Leuven kentinde yerel yönetim vatandaşın kaldırdığı beton kiremitleri ve kaldırım taşlarını almak için kamyon gönderiyor.
Bu hizmete de “kiremit taksisi” ismini vermişler.
Kentin yerel yönetimi asfalt sökücü ve yeniden doğallaştırıcı projelere fon sağlamak için birkaç milyon avro ayırmış durumda.
Ulusal düzeyde, Fransız hükümeti kentsel yeşillendirme için 500 milyon Avro ayırdı. Bu fon asfaltın kaldırılması ve aynı zamanda yeşil duvarlar ve çatıların kurulması faaliyetlerinde de kullanılabilecek.
Hülasa çevreyi korumanın (sürdürülebilir kalkınmanın) öncelikli koşulu, bugünkü karar alıcıların bencilliği bırakarak gelecek kuşakların da refahlarını ve mutluluklarını düşünmeleridir.
Bize bırakılan çevreyi ve tarihi mirası mümkün olduğunca gelecek kuşaklara aktarmalıyız.
Bu nedenle de ulaşımı ve kalkınmayı betonkoliklere bırakmamalıyız.
İyi pazarlar.
———————————–
Kaynak:
https://www.karar.com/yazarlar/ugur-emek/beton-istanbul-1599293