“Çok zor günlerden geçebiliriz. Cumhuriyetten, Atatürk’ün ve büyüklerimizin bizden beklediğinden biraz uzakta olduğumuzun farkındayız. En büyük uzaklık da bir memleketi terk etme durumudur. Çünkü Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette, gençliğin bir fiil burada kalması ve bir şeyler oluşturabilmesi gerekmektedir. Bunu yapamıyoruz. Kimseyi suçlama durumunda değiliz, kimseyi itham da etmiyoruz. Fakat filli görünüm odur ki manzara çok hoş değildir. Türkiye üniversitelerinde en iyi dereceleri alanlar, okuyanlar gidiyorlar mesela New York’un, Los Angeles’ın otellerinde garson oluyorlar. Buradan bir panik söz konusudur, panik içinde memleketi terk etme hoş bir şey değildir. Bunun acı bir örneğini komşumuz yaşıyor; İran. Hakikaten kültürlü, birçok bakımdan bizden daha mükemmel bir halk, inkılap dedikleri tarihten beri 6,5 milyonu aşkın okumuş evladını gönderdi. Bu çok hazin bir durumdur.”
*****
Fatma ÇELİK
Brexit gerçekleşip Ankara Anlaşması sona ermeden İngiltere’ye gitmek için uğraşan veya Norveç’e, Kanada’ya, Hollanda’ya giden/gitmeye çabalayan birileri çevrenizde mutlaka mevcuttur… Geçenlerde New York Times’da çıkan haber üzerine de çok konuştuk; söz konusu haberde varlıklı kimselerin ülkeyi terk etmesine vurgu yapılarak bu husus tartışılmıştı. Bu türden göç haberlerine “bunlar hep batı sevdalısı zaten” diye eleştirel bir şekilde yaklaşmak yerine, göçün artış nedenlerini anlamaya çalışmak önemli. Çünkü göç edenler yalnızca varlıklı kimseler değil, nitelikli ve bu ülkenin yetiştirdiği belli mesleklerde uzmanlaşmış değerler de gidiyor. Özetle denebilir ki, endişe verici oranda “beyin göçü” yaşanıyor.
Kimlerin gidişi “beyin göçü” olarak adlandırılıyor? Eğitimli, nitelikli genç veya orta yaş sınıfından meslek sahibi kimselerin. Yani, ülkede yakındığımız ne varsa, onları düzeltebilme imkânı olanların göçü.
Yapılan çalışmalar, gençlerin büyük bölümünün yurt dışına çalışmaya gitmek istediğini gösteriyor. Hâlihazırda yurtdışında öğrenimlerini sürdüren gençlerin yaklaşık yüzde 80’i Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istemiyor. Dahası, çocuğu yurt dışında okuyan pek çok aile, “aman dönmesin ne yapacak dönüp” diyor.
Bizim gibi, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin en önemli sorunlarından biri, şüphesiz ülkenin gelişimini sağlayabilecek değerlerin yurtdışına gitmesidir. Bu ülkeler her yıl binlerce kendi alanında uzmanlaşmış veya uzmanlaşma gayreti içerisinde olan doktor, kimyager, mühendis vb. pek çok vatandaşını ABD, İngiltere, Kanada, Almanya gibi ülkelere kaptırmaktadır. Bu husus ise, göç veren ülkeler için oldukça büyük kayıplara neden olmaktadır.
Öncelikle…
Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, beyin göçü yalnızca göç eden vatandaşı ilgilendiren şahsi bir konu değildir. Beyin göçü, göçmen kişiyi göçe zorlayan çevresel koşullardan, toplumsal ilişkiler ve ekonomik şartlardan bağımsız ele alınamaz. Bugün, Türkiye’den beyin göçünün en önemli nedenlerini iş bulamama, tatmin edici olmayan ücretler ve işe alımlarda kayırmacılığın artmasıyla liyakat esasının terk edilmesi oluşturuyor.
Teknolojik ve bilimsel gelişmeler için yeterli politikaların oluşturulmaması; eğitimde yerel ihtiyaçlara göre değil, yüzeysel ve özenti politikaların sürdürülmesi; teknik eğitimin öneminin kavranmaması; hem bugün hem de gelecek güvencesi açısından yetersiz gelir; özgürlük alanındaki kısıtlamalar ve düşük yaşam standartlarının varlığı göçe sebep oluşturarak, tersi koşullara sahip ülkeleri cezbedici kılıyor.
Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke için birkaç uzmanın yurtdışına çıkması bile oldukça büyük bir kayıp. Beyin göçünün ülkenin ekonomisine yıllık maliyetinin 2-2,5 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilse de, uzun vadede geniş çaplı değerlendirme yapıldığında bu rakamın oldukça üstünde kayba yol açtığı açıktır. Bu kaybın önüne geçmek veyahut asıl hedef olarak “tersine göçü” sağlayabilmek için öncelikle göçe yol açan koşulların değiştirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de yetişen değerlerin başka ülke ekonomilerinin gelişiminde rol oynaması, bu ülkeleri zenginleştirirken; çağdaşlarının gerisinde kalan Türkiye’yi daha da olumsuz etkiliyor. Demokratik ve sosyal bir hukuk devletinin de yetiştirdiği değerleri ülkesinde tutmak için ekonomik ve sosyal anlamda özendirici tedbirler alması, bu doğrultuda yasal düzenlemeler yapması gerekiyor.
Son olarak…
Elbette ki, koşullar bu iken, göç eden insanları suçlamaya kimsenin hakkı yok; ancak Türkiye’nin geleceğini koruyabilmek, beyin göçünü beyin gücüne çevirebilmek için beyin göçüne yol açan ortam her ne olursa olsun, göç edenlerin ülkelerine salt döviz aktarımıyla veya emeklilikte geri dönmeleriyle ödenemeyecek sorumluklarını yetire getirmesi ve göçle elde ettikleri olanakların ülkesinde de var olabilmesi için gayret göstermesi gerekiyor.
Şu noktada, “imkânı olan kaçsın” diyenlere “hayır imkânı olan kalsın” diyecek yüzümüz yok belki ancak ünlü tarihçi İlber Ortaylı‘nın birkaç ay önce Ege Üniversitesi’nde verdiği konferanstaki şu sözlerini kulağa küpe yapmakta fayda var:
“Çok zor günlerden geçebiliriz. Cumhuriyetten, Atatürk’ün ve büyüklerimizin bizden beklediğinden biraz uzakta olduğumuzun farkındayız. En büyük uzaklık da bir memleketi terk etme durumudur. Çünkü Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette, gençliğin bir fiil burada kalması ve bir şeyler oluşturabilmesi gerekmektedir. Bunu yapamıyoruz. Kimseyi suçlama durumunda değiliz, kimseyi itham da etmiyoruz. Fakat filli görünüm odur ki manzara çok hoş değildir. Türkiye üniversitelerinde en iyi dereceleri alanlar, okuyanlar gidiyorlar mesela New York’un, Los Angeles’ın otellerinde garson oluyorlar. Buradan bir panik söz konusudur, panik içinde memleketi terk etme hoş bir şey değildir. Bunun acı bir örneğini komşumuz yaşıyor; İran. Hakikaten kültürlü, birçok bakımdan bizden daha mükemmel bir halk, inkılap dedikleri tarihten beri 6,5 milyonu aşkın okumuş evladını gönderdi. Bu çok hazin bir durumdur.”
———————————————-
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/beyin-gucu-yerine-beyin-gocu-50641yy.htm