Taha Bey, Hürriyet’teki köşesinde çok önemli bir soru sordu: “Generaller, kurmay subaylar, hâkim ve savcılar, profesörler… Bunlar niye Fetullah’ın müridi olabiliyor?”
Öyle ya… Bunlar sıradan insanlar değil. Hepsi üst düzey eğitim almış, pozitif ilim tahsil etmiş, devletin önemli kademelerinde görev almış insanlar… Bu “körü körüne itaatin” sebebi nedir? Fetö’nün öteki çirkin yüzünü neden görememişlerdir?
Başta samimi dindarların, akademisyenlerin, aydınların ve hemen herkesin bu konu üzerinde düşünmesi, kafa yorması gerekiyor.
Muhtemel cevaplar şunlar olabilir:
*“Kitaplarından ve konuşmalarından etkilendim.” diyebilirsiniz.
* Milli ve dini ideallerinizin orada gerçekleştiğini düşünebilir; “bayrak”, “marş”, “okul”, “eğitim” gibi “hizmetlerin” sizi cezbettiğni anlatabilir, bu sebeple “iyi niyet ve sevap “ duygusuyla” tercih ettiğinizi söyleyebilirsiniz.
* Cemaatin devşirdiği İslami enerjinin, “radikal İslam”a veya “siyasal İslam”a değil, eğitim ve sağlık alanlarına yöneldiğini düşünerek bu bağlılığa sosyolojik yorumlar ve “olumlamalar” getirebilirsiniz.
*Ve hatta bu bağlılığı sadece “menfaat” kelimesiyle açıklayabilirsiniz. -Menfaatten kasıt, mevki ve makam için “güce yakın olmak” veya “Fetullah’tan geçinmektir.”-
Bunlar, Fetö’ye bağlılığın muhtemel sebepleridir.
Bunların dışında bir başka sebep daha var. Asıl sorun da burada.
Bu yüzden ben farklı bir soru soruyorum ve problemin değişik bir cephesine dikkat çekiyorum.
Soruyu tekrarlıyorum: “Üst düzey modern eğitim almış insanların, Fetö’ye körü körüne itaatinin sebebi nedir?” Bir başka ifadeyle bu mariz “mistik bağlılığı” veya kişiyi kutsayan “mistik tapınma”yı nasıl izah edeceğiz? Bu “mankurtlaşmayı”, bu “kara büyü”yü, nasıl açıklayacağız? Hür düşünmeyi engelleyen, İnsanların beynine kelepçe vuran, bu “mistik adanmışlığı” nasıl yorumlayacağız?
Sorun, derin ve önemlidir. Asıl gerçek de burada yatmaktadır.
Birincisi “kişilik kültüne bağlı biat kültürüdür.”
İkincisi ise “bağımsız irade sahibi birey olma kültürünün yeterince gelişmemiş olmasıdır.”
a-“Kişilik kültü”ne bağlı “biat kültürü”
Bu “mariz itaatin” birinci sebebi, “kişilik kültü”ne dayalı aşırı yatkınlığımız ve bu yatkınlığın toplumda kültürel zemin bulmasıdır. Bu sebeple yeterince işlenmiş İslami bir kültüre sahip olunmaması önemli bir faktör ve eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır. “İslam’ı doğru öğrenmek” yerine, “kişiye bağlı düşünmek” ve ona olağan üstü vasıflar izafe etmek hastalıklı bir cemaat algısıdır. Bu algı hiç şüphesiz “itaat kültürünü” doğurmaktadır. Unutmayalım ki bir kişiyi “tabiatüstü” gizemli niteliklere sahip sanmanın yol açacağı kaçınılmaz sonuç, sorgusuz sualsiz itaattir.
İşte bu “mistik hezeyanın” bir sonucu olarak, “rüya” ve “keramet” gibi sübjektif hususlar, “doğru din”le tanışmayan insanda objektif gerçeklik ve delil zannedilerek, körü körüne bir itaat duygusuna sebep olmaktadır. Efendisini(Kutsadığı kişiyi) “mehdi” veya benzeri hallerde sanmak, rüyasında Hz. Peygamber’den mesajlar aldığına inanmak, onu “son âlim” gibi görmek veya okunmuş dolarları kutsamak,“kişilik kültü”ne bağlı arızalı bir inanış ve mantığın sonuçlarıdır.
Bu sebeple çıkış yolumuz, “doğru din”e dayalı, “kişilik kültü”nden arınmış ,“İslam ahlak ve faziletini” eğitim yoluyla topluma hakim kılmaktır.
b)Bağımsız kişilik veya “birey olmak”
Bu “körü körüne itaatin” ikinci sebebi ise “bağımsız irade sahibi birey” olma kültürümüzün yeterince gelişmemiş olmasıdır.”(Taha AKYOL.“Niye Böyle?” Hürriyet.25 Temmuz.2016) Bir başka ifadeyle en yaygın kültürel sorunumuz “itaat kültürü ve bağımsız birey olamamak” tır. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” sözü, bu sorunun halk dilindeki izahıdır. “Birey olma kültürü”nün gelişmediği toplumlarda, sizin adınıza hep başkaları düşünür, başkaları karar verir. Bu bir anlamda “sürüleşmek”, “sürü psikolojisi” veya “beynin kiraya verilmesi” demektir. Demir disiplinli ideolojik yapılar ve sık dokulu mistik cemaatler, bunun sosyal hayattaki pratikleridir. Hiç unutmayalım ki, “Totaliter ideolojiler bağımlı kişilikler yaratmanın psikolojik araçlarıdır.”(age)
“Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” temel prensiptir. Bir başka ifadeyle, totaliter “hizmet bilinci” ve “düşünme biçimidir.” “Soru sorma, itaat et” veya “düşünme, emri uygula” hiyerarşik bir sosyal ilişki ağıdır.
Sosyolojik kavramları kullanmadan izah edecek olursak:
“ŞÖYLE bir hayat düşünün: Hemen her kararınızı başkası veriyor, hayatınızda hiç serbest alan yok.
Eğitim, iş, evlenme, boş zamanlar, sosyal çevre, okunacak kitap ve gazeteler bütün bunlar kararlaştırılmış, size sadece ”itaat” kalıyor.
Okuldan mesleğin üst kademelerine kadar, kişiler bir “ağabey”den öbürüne “devredilerek” sürekli kontrol altında tutuluyor, kişilikleri eziliyor.
Bir binbaşı veya albayın, alt rütbelerdeki “ağabey”in emrine girmesi başka nasıl mümkün olabilir ki?
İyi niyetle ve samimi sevap duygusuyla yardım etmiş olan insanları “örgüt”le karıştırmamak lazımdır.” (Cemaat.Hürriyet gz. T.AKYOL)
Bu örgütler, bilen, yapan, düşünen, araştıran, sorgulayan, irade hürriyetine sahip “fikri hür, vicdanı hür nesiller” istemezler. Analitik ve rasyonel düşünen kafalar, bu ideolojik ve mistik yapıların amansız düşmanıdır. “İster mistik ister seküler olsun, bu tür yapıların şefleri için diğer insanlar ancak emir eri olabilir. Bağımlılığı sürdürmek için çeşitli yardımlar da verebilirler.
Erich Fromm’un deyişiyle, “Onlara her şeyi verebilirler; bir tek şey hariç: Hür ve bağımsız birey olmak hakkı.”(age)
Bu sebeple Türk gençliğine yapılacak en büyük kötülük, onları mankurtlaştırmakktır. Genç beyinleri “militanlaştırmak”, “partizanlaştırmak” ve “sloganlarla düşündürmek”, beyin hürriyetine yönelik büyük bir tehdittir. Asıl önemli olan, “doğru din”, “doğru tarih”, “doğru dil” anlayışıyla zihin pencerelerini açmak, ilim zihniyetini geliştirmek ve metotlu düşünmesini öğretmektir. Bir başka ifadeyle duygunun yanına “aklı”, inancın yanına “bilimi”, idealin yanına “insanî olanı” koyabilmektir. Bu yüzden Atatürk’ün, “fikri hür, vicdanı hür” nesillere dikkat çekmesi isabetli bir tespittir.
“Bağımsız kişilik” ve “beyin hürriyeti” son derece önemlidir. Aklı, muhakemeyi iptal eden her düşünce, her “biatçı” yapı, devlet için bir tehtid unsurudur. Şunu unutmayalım ki, aklını başka otoriteler için kiraya veren her insan, devletimiz için potansiyel bir tehlikedir.
Doğru din anlayışı, demokrasi kültürü ve irade hürriyetine sahip birey olmak, “biatçı kültür tuzağı”na karşı en büyük sigortalarımızdır.
Bu tespitlerin ışığında
Eğer, “hür düşünme” ve “bağımsız birey olma kültürü”nden uzaksanız; “doğru din”le tanışmamış ve “analitik düşünme”yi bilmiyorsanız, içinizde taşıdığınız milli ve dini coşkular, küresel emperyalizmin bir proje olarak yaratıp efsaneleştirdiği “mistik bir karizma” nın çekim alanı içinde “Allah ile aldatılabilirsiniz.” Ve bu emperyal takiyeci-tuzak içinde sık dokulu “totaliter mistik bir cemaatin” irade hürriyetini kaybetmiş robotları haline gelebilirsiniz.
Eğer “hür düşünme” ve “bağımsız birey olma kültürü”nden uzaksanız; “doğru din”le tanışmamış ve “analitik düşünme”yi bilmiyorsanız, arızalı bir algı ve yorum operasyonu içinde, çalınmış sorularla “kul hakkını” rahatlıkla yiyebilir ve bunu da “dava adına” yaptığınızı söyleyerek vicdanınızı rahatlatabilirsiniz (!) Hiç unutmayalım ki İslam’da en büyük günahlardan biri “kul hakkını yemek”tir.
Eğer “hür düşünme” ve “bağımsız birey olma kültürü”nden uzaksanız; “doğru din”le tanışmamış ve “analitik düşünme”yi bilmiyorsanız; okumuyor, farklı fikirlere zihninizi kapatıyorsanız, binlerce yıllık Türk tarihinde devletimize karşı kurulmuş en büyük “takiyeci-tuzak”olan “Fetö” hareketinin bir CİA projesi olduğunu göremezsiniz. Milletimizi kendi değerleriyle vurmaya çalışan bu “iç düşmanı”, bir “terör” ve “casusluk” ihaneti olarak değil, “hizmet” ve “eğitim” hareketi sanabilirsiniz.
Çıkış yolumuz
Önce şu tespiti yapalım: “FETÖ’de ve totaliter örgütlerde özgür birey ve şeffaflık yoktur, mutlak itaat vardır, girilmesi de çıkılması da zordur.”(age)
Peki çıkış yolumuz nedir? Birincisi “bağımsız irade sahibi birey olma kültürünün geliştirmek”tir. İkincisi ise “kişilik kültü”ne dayalı “biatçı” kültürel zeminini, “doğru İslam’ ve Kur’an ahlakıyla yok etmektir. Buradan çıkaracağımız ders itaatçı yapıya karşı analitik ve metotlu düşünceyi geliştirmek, aklı rehber edinmiş bağımsız bireyleri çoğaltmaktır.Not:(Bu yazı tarafımdan Taha Akyol’un analizleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. )