Beylik Bağları

Başımı alıp köyün uzağındaki beylik bağlarının içindeki o sevimli beyaz badanalı eve gidiyordum. Babaannemin evi bir bahçe içinde köyden uzak bir yamaçtaydı. Yol boyunca Terzi’nin deresini geçerken iki sıra göğe kıyam etmiş kavak ağaçları dizilmişti. Gönül açan bir seyrangáhtı bu yollar, bu bağlar bu sabahlar. Yürüdüm, yoruldum, bağın belgonunun kenarına çöktüm. Akşam oluyordu. Bahçedeki asırlık ihtiyar ceviz ağaçları eski bir ahiret lisanıyla konuşuyordu. O evin denize bakan penceresinden seyre daldığım zamanları düşündüm. Büyük dut ağacının altına serilen sofraları hatırladım. O güzel günler neredesiniz?

Bahçe kuş cıvıltıları içindeydi. Biraz ileride kocaman bir ceviz ağacı göklere uzanıp gitmişti. Suya eğilmiş söğütlerin gölgesi sulara dokuna dokuna serinliğini yerlere yayıyordu. Üst kattaki odanın tam penceresine yakın bir dut ağacı vardı. Ay ışığı dut yapraklarından süzülür, odaya pare pare dökülürdü. Yaz akşamları pencereden ne serin deniz rüzgarları eserdi. Ne rüzgarlar o pencereden bir rüya gibi geçti. Bahçenin belgonlarındaki iğde çalılarında saka kuşları öterdi. O köy gecesinde semada büyük yıldızlar vardı.  Aşağıdaki denizde ayın şavkı ufkun her tarafını doldururdu. Günlerimiz bostanlarda Değirmen deresinin su uğultularının içinde yaşlı erik ağaçlarının altında geçiyordu. Karanlık çökmeye başlayınca piknikçiler evlerine dönüyordu. Denizin kırağında yaz geceleri sazlıkların ürpertisini dinliyorduk…

Geçmişin bütün zamanların şahitlik etmiş bu ağaçların eğilmiş gölgelerinin altında otururduk. Çocukluğum büyük dut ağacının altındaki sofraları babaannenim arkadaşlarını hatırladım. Yaşlı erik ağacının dallarına bağlanmış nehrenin (tuluk)ipinin kestiği izlerin yaralarını zaman kapatmıştı. Yassı taşlardan yapılan yol o küçük evin cümle kapısına kadar uzanırdı. O bağın tenhalığında ürpertili bir lezzet hissederdim. Bütün ev halkının bir sofraya toplandığı zamanları hatırladım. Ölmemiş babaannem, ölmemiş babamla. Bağın akşam saatlerinde semaverden yükselen dumanların gökyüzüne karıştığı zamanları hatırladım.  Aşağıdaki denizin köpüklü dalgalarının uğultusu denizin sahilinde hayaletler gezerdi. Akşam olunca evin içi rüzgârla dolardı. Bağın neşesi söner denizden hafif bir rüzgâr esmeye başlardı.

***

Dr., Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Öğretim Üyesi

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen