Bilmecelerin dikkat çeken bir özelliği onların “mesel” ve “masal” kelimeleriyle kurduğu bağdır. Nitekim Anadolu’nun muhtelif yerlerinde bilmece yerine kullanılan atlı hekât, atlı mesel, bilmeli matal, mesel, hikâye, masal, matal, metel[1] gibi kavramlar bu durumun açık bir ifadesidir. Ayrıca bazı beldelerimizde bilmecelere masal dendiğini biliyoruz. Masallarla bilmeceler arasındaki bu yakın ilişki çok dikkat çekicidir.
Bu durum masalların bilmeceler üzerine kurulmuş olabileceğini akla getirmektedir. Nitekim Esma Şimşek buna, “Bütün bu örnekler gösteriyor ki, birçok masalın temeli bilmece üzerine kurulmuştur.”[2] sözleriyle dikkat çekmektedir. Mesela cevabı “su” olan “Az gider uz gider, dere tepe düz gider.” bilmecesi apaçık bir şekilde masallardan esinlenmiştir. Cevabı “Ramazan” olan şu bilmece ise masalların sonlarında yer alan tekerlemeden etkilenmiş gibidir: “Gökten bir elma düştü; on iki parçaya ayrıldı; on birini yediler, birine hayır dediler.”[3]
Özellikle masallarda ve halk hikâyelerinde bilmeceler işlevsel bir yönle karşımıza çıkarlar. Bu anlatılarda bilmeceye doğru cevap veren kahraman bazen sevdiğine kavuşur, bazen de canını kurtarır. Bazen de bir makam, mevki sahibi olurlar.[4] Bilmecenin cevabını veremeyenler ise cezalandırılırlar. Yahut umduklarını elde edemezler.
Bilmecelerin masalla kurduğu bağ onların muhtevalarında da görülebilmektedir. Kahraman çoğu zaman bir bilmecenin çözümüyle amacına erişebilmekte, tehlikeden sıyrılabilmektedir. Esma Şimşek’e göre “masal kahramanı, zor bilmeceleri çözmek suretiyle” şunları elde etmektedir:
“a) Ölümden kurtulur
b) Sevdiğine kavuşur
c) Büyük mevkiler elde eder (padişahlık, beylik, vb.)
ç) Padişahın kızıyla evlenme hakkını kazanır
d) Zenginlik elde eder”[5]
Bazı bilmeceler konuyu takdim ederken bunu bir tahkiye silsilesi içinde vermektedir. Böyle durumlarda bilmeceler masala daha çok yaklaşırlar. Mistik ve esrarengiz hava bilmecenin cevabını âdeta hazırlar. Cevabı “tahtakurusu” olan şu tekerlemeli bilmece anlatım tarzı bakımından masallara yaklaşmaktadır:
“Derin derin deryalar
Deryaların üstünde
Mısır hasır sarayı
Ağa dayım yakışır
Ağa dayımın yanına
Pullu minder sereyim
Pullu minderin üstüne
Hanım nenem yakışır
Hanım nenemin yanına
Altın beşik yakışır
Altın beşiğin içinde
İki kumru birbiri ile döğüşür.”[6]
Bilmeceli masallar da masal-bilmece ilişkisini çok iyi sergilemektedir. Burada konuya dair bir örnek vermek istiyoruz.
Bir bilmeceli masalda padişah biricik kızını evlendirmek istemektedir. Gel gelelim talipler çoktur, fakat padişah hiçbirini beğenmemekte, hepsinde bir kusur bulmaktadır. En sonunda çok uzaklardan kızıyla evlenmek isteyen kusursuz üç şehzade gelir. Padişah bakar ki, bunlar yakışıklı, maharetli, üstelik şehzadelik vasfı bulunan gençler. Kusur bulamayınca onlardan üç maharet öğrenmelerini ister. Mahareti en güzel olan, kızıyla evlenebilecektir. Bu üç genç beraber yolculuğa çıkarlar. Biri bir halıcının yanına çırak olarak girer. Bir diğeri ayna yapıp satan bir adamın birine çırak olur. Bir diğeri de bir bahçıvanın yanında çalışmaya başlar. Birbirlerinden ayrılmadan önce, üç yıl sonra belirlenen bir mevkide buluşmaya karar verirler. Üç yıl geçer, belirlenen günde bu üç şehzade bir araya gelir. Halıcının yanında çalışan uçan bir halı yapmayı başarabilmiştir. Ayna ustasının yanına giren şehzade her nereye bakılmak istense orayı gösteren bir ayna yapmıştır. Bahçıvanın yanına giren şehzade ise her derde şifa olabilecek lezzette ayvalar yetiştirmiştir. Bunlar daha maharetlerini birbirine söylemeden “Acaba padişahın kızı nasıl?” diye merak etmişler. İstendiğinde her yeri gösteren aynaya sahip olan şehzade aynasını çıkarmış ve o anda padişahın kızının ölüm döşeğinde olduğunu görmüşler. İki şehzade oraya kız ölmeden nasıl varırız diye düşünürken uçan halıya sahip şehzade halısını yere sermiş, onları da halının üzerinde oturmak için davet etmiş. Üç şehzade hızlıca padişahın sarayına varmışlar. Saray görevlileri şehzadeleri hızlıca kızın yanına götürmüşler. Yanında ayva getiren şehzade ayvadan kestiği küçük bir dilimi kıza yedirmiş. Kız iyileşmiş. Masalın nihayetinde “Sizce padişahın kızı kiminle evlenecek?” diye sorulmaktadır.
Bu bilmeceli masala yakın “Kızıl Elma” adıyla bir Türkmen masalı vardır. Buna göre ayva getiren şehzade yerine bir bahçıvanın yanında her derde şifa elmalar yetiştiren şehzade vardır. Yine masalda uçan halıya sahip şehzade yerine ise insanı istendiğinde her yere götüren bir tekerlek yapan şehzade bulunur. Çok az farkla birbirine benzeyen bu masalların ikincisinde cevap bellidir. Padişahın kızı elmayı getiren şehzade ile evlenir.
Yukarıda da söz konusu edildiği gibi bazı bilmeceler bize sanki masalın dünyasından esinlenmiş izlenimi vermektedir. Sanki burada masala bir hazırlık söz konusudur. Bilmecelerin bu tür örnekleriyle zaman zaman karşılaşmaktayız. Şimdi şu örneğe bir bakalım:
Biz altı kardeşiz
Altımızın da ayrı işi var
Derya yüzünde
Bir balık kardeşimiz var
Kim bilirse bu bilmeceyi
Yetmiş bin altın,
Bir donanmış at müjdesi var[7]
Bu bilmecenin cevabı Sultan Ahmed Camii’nin minareleri ve Kız Kulesi’dir. Aslında bu bilmece âdeta masalların birinde, bir meseleyi çözüme kavuşturmak için sorulmuş gibidir. Bir an bilmecenin cevabını bilmediğimizi düşünelim. O zaman bu altı kardeşin ayrı ayrı işleri nelerdir? Derya üzerindeki balık, kardeşleri nasıl bu hâle düşmüştür. Bu bilmeceyi sormadaki amaç nedir? Yetmiş bin altın ile donanmış bir at burada neyi temsil etmektedir. Aslında bu durum bir masala hazırlık gibidir. Buradaki problemleri çözmek için bir masal yolculuğu gerekmektedir. Esasında masallarda ortaya çıkan meseleler bu yolculuğun nihayetinde çözülmektedir. Buradaki eksik olan yolculuktur. Yahut masalda bilmeceye göre fazla duran bir masal yolculuğudur.
Masal-bilmece ilişkisine dair birçok örnek üzerinde durmak mümkün. Burada birkaç örneğe daha temas etmek istiyoruz. Mesela “Altın Araba” masalında padişahın vezirinden istediği şeyler aslında bir bilmecenin çözümünü aramak gibidir. Vezir padişahın kendisine sunduğu meseleyi halledemezse canından olacaktır. Padişah vezirden şunları istemiştir: “Al şu bir lirayı. Bununla bana bir koç alacaksın! Bu koçun etinden et, derisinden kürk isterim. Verdiğim lirayı geri, koçu da diri isterim. Sana kırk gün izin. Söylediklerim yapılmazsa, kırk birinci gün boynunu cellada vereceğim…”[8] Vezir, çok akıllı bir kızın padişahın söylediklerini çözmesi sayesinde ölümden kurtulabilmiştir.
Bu örnekler de göstermektedir ki, bilmecelerle masallar arasında doğal bir ilgi vardır. Kimi zaman masal kelimesinin bilmece yerine kullanılması da bunu göstermektedir.
Dipnotlar
[1] Esma Şimşek, “Bilmeceler”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, C. 3, AKM Yay., Ankara 2003, s. 222.
[2] Esma Şimşek, a. g. m., s. 242.
[3] Esma Şimşek, “Bilmeceler”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, C. 3, AKM Yay., Ankara 2003, s. 237.
[4] Erman Artun, Türk Halk Edebiyatına Giriş, Kitabevi Yay., 3. Baskı, İstanbul 2004, s. 196.
[5] Esma Şimşek, “Bilmeceler”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, C. 3, AKM Yay., Ankara 2003, s. 240.
[6] Esma Şimşek, a. g. m., s. 243.
[7] Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akça Yayınları, Ankara 1993, s. 612.
[8] Naki Tezel, Türk Bilmeceleri, Kültür Bak. Yay., Ankara 1990, s. 34.