Aşık Reyhani Ağabey ile 1967 yılında tanışmış Aşık Feymani Ağabey. Beraber nice programlarda olmuşlar, başlarından iyi – kötü bir çok hadise geçmiş.
Reyhani Ağabey kirvesiymiş Feymani Ağabey’in.
“Bizim oralarda kirvelik yok, bu nasıl bir şey?” dedim Feymani Ağabey’e, anlattı.
“Alevi kardeşlerimizde musahiplik vardır. Her çiftin bir musahibi olur. Kardeş sayılırlar. Hem dünya, hem ahiret kardeşliğidir. Musahip olan erkeklere kardeş, kadınlara bacı denir. Zarara uğrasa hemen musahip yetişir. Gücüne göre telafi eder. Birbirlerini, çocuklarının ahvalini takip ederler. Çocukların kötü yola sapmaması, yoldan ayrılmaması için çalışır. Birbirlerine destek olurlar.
Bir de düşkünler vardır. İnanç ve değerleri ihlal edenlere uygulanır. Kul borcu olanlar cem’e alınmaz. Komşu hakkını gasp etmek, insan dövmek, yaralamak veya öldürmek, hırsızlık yapmak, iftira etmek vs. gibi suçları işleyenler toplumdan dışlanır. Sadece kendi değil, musahibi de dışlanır, o kişi de aynı durumdadır.
Bizim kirvelik de buna benzer. Her şeyini teslim edebilirsin. Annesi, bacısı, kardeşi olunur birbirlerinin. Kız alıp verilmez.”
Aşık Reyhani Ağabey’in şiirleri güzel ama şu şiiri bir başka güzel;
“Bahar gelsin şu dağlara gideyim
Belki derdimize çare bir çiçek.
Toplayıp devşirip harman edeyim
Açılan yaramı sara bir çiçek.
Çünkü o da bir çiçeğin delisi
Kelebektir böceklerin alisi
Yeşil yamaç tabiatın halısı
Nakış dökmüş ara ara bir çiçek.
Kara taşta ala geyik sesi var
O geyiğin ıssız taşta nesi var
Kavalın bir acı inlemesi var
Çobanı düşürmüş zara bir çiçek.
Ben de bir aşığım Reyhani adım
Sorun çiçeklere az mı yalvardım.
Benim tabiattan bir tek muradım
Götüreyim nazlı yara bir çiçek.”
1967 yılında tanışmış Reyhani Ağabey ile Feymani Ağabey. 1966 da da Feymani Ağabey şu şiiri yazmış bir sarı çiçeğe;
“Karlar eriyince bahar gelince
Evvelâ açılmış bir sarı çiçek
Benek benek nakış nakış dünyayı
Nasıl da süslemiş gör sarı çiçek
Dağlar rüzgâr ile yapar cengini
Dallar meyve ile bulur dengini
Gökkuşağı sizden almış rengini
Kırmızı ak pembe mor sarı çiçek
Baharın ispatı nişansın taman
Arılar âşkından diler el aman
Muhammed dünyaya geldiği zaman
Sana da mı doğdu nûr sarı çiçek
Sizi Lokman Hekim görmedi miydi
Gönül yarasına sürmedi miydi
Sizdeki sırlara ermedi miydi
Sizde çok hikmetler var sarı çiçek
Feymani’yim çiçeklerle otursam
Hâlin bilsem derdin dile getirsem
Sılaya giderken yolsam götürsem
Yadigâr istemiş yâr sarı çiçek.”
Buruklu Kul Mustafa var, Aşık Feymani Ağabey’in ustası. Turaç için bir şiir yazmış;
“Çukurova Turaç senin öz kuşun,
Çiğ yağarken garip garip ötmez mi?
Senin sesin ilk baharın nişanı,
Aşiretler yaylasına gitmez mi?
Eyi saklan seni kurt kuş görmesin,
Çiftçilerin salağını sürmesin,
Tembih ettim avcıların vurmasın,
Senin süsün bu ovaya yetmez mi?
Öt ki Mustafa’ya ilham veriyon,
Öterken de bir yüksekte duruyon,
Yakup musun, Yusuf’u mu arıyon?
Senin yasın haşre kadar bitmez mi?”
Ama o da bir çiçeğe yazmış, son kıtası şöyle;
“Kul Mustafa Anadolu bu diyar,
Ama tabiata kim verir ayar,
Dedim olsun benden yâre yâdigar,
Yoldum gittim tabiattan bir çiçek.”
Bu şiirin bir kıtası var ki müthiş;
“Taş oluktan soğuk sular akarken,
Lâle, sümbül, mor menekşe kokarken,
Eğri saban yeşil çimi sökerken,
Sökme diye feryat eder bir çiçek.”