Aşık Reyhani Ağabey’den biraz şiir okuyayım dedim.
Demiş ya; “Ben Anadolu’nun garip köyünden, Ben mahzun kulların tercümanıyım.
“Devam etmiş sonra; “Ben köprüsüz yolun yıkık taşıyım, Ben yalnız yolcunun öz gardaşıyım.”
Yaşayan en güzel aşıklarımızdan, geleneği bilen, hatıraları tel tel üzerinde taşıyan biri Aşık Feymani Ağabey.
Biraz sohbet edelim diye aramak istedim. “Oraları sıcaktır” dedim. “Yoo, hatta biraz serin, bir arkadaşla çardağın altında oturuyoruz” dedi.
“Reyhani Ağabey’in en çok sevdiğiniz şiiri hangisi? deyince “Hepsi güzel de onun Bir Çiçek şiiri var” dedi.
Şu şiiri;
Bahar gelsin şu dağlara gideyim
Belki derdimize çare bir çiçek.
Toplayıp devşirip harman edeyim
Açılan yaramı sara bir çiçek.
Çünkü o da bir çiçeğin delisi
Kelebektir böceklerin alisi
Yeşil yamaç tabiatın halısı
Nakış dökmüş ara ara bir çiçek.
Kara taşta ala geyik sesi var
O geyiğin ıssız taşta nesi var
Kavalın bir acı inlemesi var
Çobanı düşürmüş zara bir çiçek.
Ben de bir aşığım Reyhani adım
Sorun çiçeklere az mı yalvardım.
Benim tabiattan bir tek muradım
Götüreyim nazlı yara bir çiçek.
Reyhani Ağabey bu şiiri 1960 lı yıllarda yazmış. Yine böyle “çiçek” şiiri Kul Mustafa’nın ve Aşık Feymani Ağabey’in de varmış.
O yıllarda birbirlerini tanımıyorlar ama son kıtalarda hep yâre yadigar göndermişler.
Aşık Kul Mustafa ve Aşık Reyhani ile 1967-68-69 yıllarında tanışmış Feymani Ağabey.
Sarı Çiçek şiirini de 1966 da yazmış.
Sarı Çiçek Karlar eriyince bahar gelince
Evvelâ açılmış bir sarı çiçek
Benek benek nakış nakış dünyayı
Nasıl da süslemiş gör sarı çiçek
Dağlar rüzgâr ile yapar cengini
Dallar meyve ile bulur dengini
Gökkuşağı sizden almış rengini
Kırmızı ak pembe mor sarı çiçek
Baharın ispatı nişansın taman
Arılar âşkından diler el aman
Muhammed dünyaya geldiği zaman
Sana da mı doğdu nûr sarı çiçek
Sizi Lokman Hekim görmedi miydi
Gönül yarasına sürmedi miydi
Sizdeki sırlara ermedi miydi
Sizde çok hikmetler var sarı çiçek
Feymani’yim çiçeklerle otursam
Hâlin bilsem derdin dile getirsem
Sılaya giderken yolsam götürsem
Yadigâr istemiş yâr sarı çiçek.
Kul Mustafa’nın Çiçek şiirinin son kıtası da şöyle;
Kul Mustafa Anadolu bu diyar,
Ama tabiata kim verir ayar,
Dedim olsun benden yâre yâdigar,
Yoldum gittim tabiattan bir çiçek.
Aşık Kul Mustafa “Yoldum gittim tabiattan bir çiçek” demiş ama bir şiirinde de müthiş bir şey söylemiş.
Bahtiyar Vahapzade bir şiirinde yeşil ottan bahsetmişti; “Kışta bahar, bahar da kış Selde, suda od gizlidir.
Ak bulutta yemyeşil ot, Yeşil otta süt gizlidir.”
Bahtiyar Vahapzade’nin doğduğu evi müze yapmışlar.
Oraya gittiğimizde müze müdürü bize hitaben “Yıllarca hep şu kapıya baktım.
Bu kapıdan Türkiye’deki soydaşlarımız ne zaman girecek diye heyecanla bekledim.
Kısmet bu güneymiş” demişti.
Bahtiyar Vahapzade’nin bu şiirinden bahsederek bir şiir okumuştum;
Görünen gizlidir kökte,
Dal üstünde sanan benim.
Yıldızlar serpilmiş gökte,
Saymaktan usanan benim.
Gök ekinleri yolanda,
Işık kararır o anda.
Dertler un ufak olanda,
Değirmende dönen benim.
Eğri, doğrulur niyazla,
Ki rahmet gazaptan fazla,
Gökkuşağı şavkır hazla,
Yağmur yağmur dinen benim.
Ümidi ararken keder,
Doğru yanlışla harbeder.
Güneş dünyayı seyreder,
Bakmaktan utanan benim.
Ararım sandım hakkımı,
Çağırdım giden aklımı,
Saçaklarda buz salkımı,
Gerçeklerde donan benim.
Hep sorarım neden, niçin?
Kavrulurum için için,
Dünya döner benim için,
Dünyaya dolanan benim.
Ölüyü bilir yaşayan,
Göğsüm uçana âşiyan,
Dünya taşır can taşıyan,
Can içinde canan benim.
Başka mekâna birleşik,
Yürüyene durur eşik,
Doğum bekler yerde beşik,
Toprakta uyanan benim.
Aşık Kul Mustafa şöyle demiş şiirinin bir kıtasında;
“Taş oluktan soğuk sular akarken,
Lâle, sümbül, mor menekşe kokarken,
Eğri saban yeşil çimi sökerken,
Sökme diye feryat eder bir çiçek.”
Bu kıtada ağlanır efendim. Aşık Reyhani demiş ya;
“Çarşamba’yı, Perşembe’yi unuttum,
Bayram olmuş, seyran olmuş bana ne?”
Aşık Davut Sulari de dağ başlarındaki yalnızlara söylemiş;
“Yaban gülü müsün sarp kayalarda,
El değmeden solacağın belliydi.”
Biz dağlara doğru yola çıkalım efendim. Biraz çiçeklerle halleşiriz nasipse.