İnsanın hafızasında acı hatıralar hep ölülerle ilgilidir. Oysa benim hafızamda daha çok gariplerle ilgili hatıralar hafızamın ap ayrı bölgelerinde yer alır.
Bazen hayatta kendi nefsi için hiçbir şey istemeyen hayatını emeğini hep başkalarına harcayan bir lokma bir hırkâ derviş meşrepli saf temiz sâde ruhlu insanlar vardır.
O’nu Diyarbakır’a gittiğimde Ulu Camii’nin avlusunda gördüm. Hayattan çok yorulmuş olanlara mahsus bir yaş belirsizliğiyle daha ziyâde ihtiyarlamış görünüyordu. Üstünde eski mont her şeyi eskiydi, elbiseleri, ayakkabıları kelimeleri anlattığı şeyler de eskiydi. Ayakkabılarının köseleleri buruşmuş, avurtları çökmüş yorgun simasıyla bu dünyaya dargın denebilen bakışında bir anlam ve sessizlik vardı.
Diyarbakır’da Ulu Camiinin avlusunda gördüğümde camiinin avlusunda bir o başa bir bu başa yürüyerek muttasıl konuşuyordu. Fakat ağzından çıkan hiçbir cümlesini yüzü siması yalanlamıyordu. Kelimeler sadece dudağında lafız olarak kalmamış içine sinmiş gibi görünüyordu. Ulu camiinin avlusunda bir o başa bir bu başa yürüyerek konuşmasını dinleyince aklıma Antik Yunan’daki Sokratik Ahlakçı okulların Prepatetik’lerini çağrıştırdı. Belki de Tanrı-Market-Ticaret döngüsünü görmüş öbür dünyanın avansını bu dünyada paraya makama mansıba tahvil edenlerin mundarlığını görmüş midesi bulana bulana muhacir bir kuş gibi camiinin avlusuna sığınmıştı. O yorgun garip haliyle kimseden bir şey istemediği için ahlaklıydı. Onun ahlakı Sokrates’ ahlakı gibi Prepatetik bir tarzda herkese eşitti.
Konuşması tavrı üslubu bu modern çağın yılışık ağzı kalabalık münafık dinci “star” larına hiç benzemiyordu. Bu kadar minnetiz konuşması dikkatimi celb etmişti. Kimseye borcu yoktu. Bu nedenle her rejime itaatli münafıklardan farklıydı. Bir camaate rapt olan adam değildi. Cemaatsiz, şehysiz, tekkesiz, kabilesiz örgütsüz tek başına bir adamdı. O hiçbir himaye ağı içinde değildi. Hiç kimsenin adamı değlidi. Kendi kendisinin adamıydı. Zaten güç iktidar şımarıklığını sindiremeyen her şahsiyet gibi Ramazan’ın da ayakları bir yere bağlı değildi. Onun için minnetsiz konuşuyordu. Gündelik siyasetin adilikleri vakaları ve dedikoduları kendisine bir diken gibi batan inanmış bir insan için bu dünyanın makamı mansıbı mevkiisi sırtını döndüğü bir dünyaydı. Yüzü ve gönlü Allah’a dönük sırtı dünyaya dönük olduğu namaz üzerinde adice kalleşçe zalimce katledildi. Zalimler ve münafıklar için yaşasın Cehennem