Hawking, inadı ve tüm fiziksel imkânsızlıklarına rağmen dünyayı defalarca dolaşmış, Kuzey Kutbu’na gitmiş, 2 kez evlenip 3 çocuk sahibi olmuştu. Bu hayata tutunma inadı ve beyniyle üretebilme şevki kadar kendisini ayakta tutan bir diğer unsur da yine tanıyanlarının yazdıklarına göre, dipsiz bir espri gücüne, kendisiyle dalga geçebilme kapasitesine sahip olmasıymış. Varlığımızın kozmik saçmalığına güler ve “kendisini bir kurban olarak değil, bizim mutlu olup olmadığımızı, tatmin duyup duymadığımızı, sağlıklı olup olmadığımızı hiç mi hiç umursamayan bir evrenin aktif bir üyesi gibi” görürmüş. O nedenle de hayatın son zerresine kadar tadını çıkarmaya çalışmış.
*****
Soli ÖZEL
Bir fizikçi
25 yaşında ölmenizi siz dahil herkes beklerken 76 yaşına kadar yaşamanızı neye borçlu olabilirsiniz acaba? Hafta içinde ölen büyük fizikçi Stephen Hawking için bu sorunun cevabının pek çok boyutu var. Kendisini tanıyanların yazdıkları yazılara baktığınız zaman, bu boyutlardan birisi bilim adamının dillere destan inadıymış. Gerçekten de ancak bir yaşama inancı, hayata tutunma iradesi ve belki de hepsinden önemlisi evrenin sırlarını çözme ve bunu herkesle paylaşma arzusuydu onu eriten kas hastalığına rağmen yaşaması ve üretmesi.
Kendi sözleriyle dile getirdiği gibi: “21 yaşındayken tüm beklentilerim sıfırlanmıştı. O günden beri her şey benim açımdan bir ödüldü.”
İnançsız biri olarak kader düşüncesi ve kadere razı olmak gibi bir derdi de belli ki yoktu. “Erken ölüm ihtimaliyle yüz yüze geldiğinizde bu durum sizin, hayatın yaşamaya değer olduğunu, yapmak istediğiniz pek çok şeyin varlığını fark etmenizi sağlar.”
Hawking’in uğraştığı konulardan anlamam. Dolayısıyla çalışmalarının sonuçlarıyla, bulduklarının önemiyle ilgili söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Ancak neredeyse okuryazar olan herkesin en azından eline alması gereken ve kendisini dünya ölçeğinde tanınan, sayılan, hayranlık duyulan bir kişilik haline getiren kitabı “Zamanın Kısa Tarihi”nde evrenle ilgili düşünceleri değiştirdiğinin farkındayım.
Büyük fizikçi Albert Einstein’in izinden giderken, onun saçmalık diye gördüğü “kara delik“lerin sırrıyla uğraşmıştı. Bugün uzayda bunlardan milyonlarcasının bulunduğunu biliyoruz. Keşfettiği şeye neden kara delik denildiği kendisine sorulduğunda, “Kara delik diyoruz zira insanların yok edilme veya yutulma korkularıyla ilintilidirler. Benim onların içine atılmak diye bir korkum yok. Onları anlıyorum. Hatta bir bakıma onların efendisi olduğumu hissediyorum” demişti.
Kaderin cilvesine bakın ki gelmiş geçmiş en önemli fizikçilerden, bir bilim ve cesaret efsanesi olan Galileo Galilei’nin ölümünden tam tamına 300 yıl sonra aynı tarihte, 8 Ocak’ta doğmakla övünen Hawking, bir diğer efsane ismin, Einstein’in 130. doğum yıldönümünde ebediyete/ hiçliğe kavuşmuştu.
Hiçliğe diye yazdım zira kendisi “Ben beyine, bileşenleri arıza yaptığında ya da çalışmadığında kendisi de çalışamayacak bir bilgisayar olarak bakıyorum. Bozulmuş bilgisayarların ne cenneti vardır ne de hayattan sonraki yaşamları; bunlar karanlıktan korkan insanlara ait masallardır” diyordu.
Hawking, inadı ve tüm fiziksel imkânsızlıklarına rağmen dünyayı defalarca dolaşmış, Kuzey Kutbu’na gitmiş, 2 kez evlenip 3 çocuk sahibi olmuştu. Bu hayata tutunma inadı ve beyniyle üretebilme şevki kadar kendisini ayakta tutan bir diğer unsur da yine tanıyanlarının yazdıklarına göre, dipsiz bir espri gücüne, kendisiyle dalga geçebilme kapasitesine sahip olmasıymış. Varlığımızın kozmik saçmalığına güler ve “kendisini bir kurban olarak değil, bizim mutlu olup olmadığımızı, tatmin duyup duymadığımızı, sağlıklı olup olmadığımızı hiç mi hiç umursamayan bir evrenin aktif bir üyesi gibi” görürmüş. O nedenle de hayatın son zerresine kadar tadını çıkarmaya çalışmış.
“Simpsonlar“dan Homer’le felsefe yaparak 9 kez bu programda, “Uzay Yolu: Yeni Nesil” filminde, “Big Bang Teorisi” dizisinde rol almış. Teksas’ta bir meslektaşının kendisini götürdüğü bir kovboy barında tanınacak kadar da şöhretliymiş, ki hayatının akışı bundan ne denli keyif aldığını da zaten göstermiş oldu.
Hawking’in hayatını anlatan “Her Şeyin Teorisi” filmini görüp en küçük hareketi yapması bile büyük bir çile olan, hastalığı ilk teşhis edildiğinde bastonlarla Vietnam karşıtı gösterilere katılacak kadar hayatın içinde kalma azmine sahip, beyni ve iradesi sayesinde vücudunun ona dayattığı hayat/ölüm çizgisini reddedebilen, kısıtlarını aşabilen bu fizikçiye hayran olmayan kimse herhalde pek yoktu.
Hawking, fizik dünyasını kitlelere açtığı, bilime önemli katkılar yaptığı kadar ve belki de bundan da fazla, yaşama iradesinin saygın ve simgeleşmiş hali olarak zihnimizde kalacaktır.
—————————————-
Kaynak:
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1880703-bir-fizikci