Bir Kez Gönül Kırdın İse

Necdet BAYRAKTAROĞLU

Yüce Allah, insanı sevgi ve saygıya layık bir varlık olarak yaratmış ve en üstün özellikleri de ona vermiştir. Kerim kitabı Kuranında Tin Suresi 4. Ayetinde: “Biz elbette insanı en güzel biçimde yarattık”, Bakara Suresi 30. Ayetinde: “Bir zamanlar Rabbin meleklere ‘Bakın yeryüzünde benim hükümlerimi uygulayacak bir halife, bir temsilci yaratacağım” diyerek, yaşadığımız dünya sarayının halifesi ve sultanının insan olduğunu belirtmiştir. İnsan halife sıfatını ve yarattıklarının en şereflisi olma özelliğini Allah’a kul olmakla kazanmaktadır. Zariyat Suresi 56. Ayette ise bu husus: “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” diye ifade edilmektedir. İnsan akıl, kalb, sezgi, güzel ahlak, vicdan, ilim ve iradeyle, beden ve ruhtan ibaret olan bir varlık olarak yaratılışın bir gayesidir. Bir kul olarak hayat mücadelesinde, yaratılış gayesine uygun olarak hareket ederse mutlu olabilir ve huzur duyar, güven bulabilir. Rad Suresi 28. Ayette: “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikri ile sükunete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” denilerek bu husus çok güzel açıklanmıştır. Yüce Allah’a yönelerek yaptığı amellerle, mükâfatına kavuşmuş olur.  İnsanda sevgi ve saygının olduğu yer ise kalbi, gönlüdür. Sevginin evi gönüldür. Yüce Rab, kulunun kalbine, gönlüne özel bir değer vermiştir. Hz. Peygamberimiz bu hususta “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve yapmış oluğunuz amellerinize bakar” demektedir. Bu nedenle gönlümüz “Nazargah-ı İlahi” (Allahu Tealanın baktığı yer, Hakkın Nazargahı) kabul edilmiştir.

Kalb imanın yaşandığı, inandığının yeri, niyetimizin, sevgimizin, ihlasımızın, güzel hasletlerimizin merkezidir. İlahi güzelliklerin tecelli ettiği, Rahmanın ilim, hikmet ve imanının bulunduğu yerdir. İnsan kalbi inanışlarına göre şekillenir. Hz. Peygamberimiz bu konuda şöyle demektedir: “Kalpler dört çeşittir; Temiz ve nurlu kalpler; perdeli ve karanlık kalpler; çarpık kalpler; karışık kalpler. Temiz kalpler müminlerin kalbidir; iman bu kalplerin çorağıdır. Perdeli ve karanlık kalpler kâfirlerin kalpleridir. Çarpık kalpler münafıkların kalpleridir; bunlar hakkı tanır, fakat onu inkâr ederler. Karışık kalpler içinde hem iman hem nifak bulunan kalplerdir; bu kalplerde kan da var, irin de var. Bunların hangisi galebe çalarsa o kalp de, o hal ve mahiyeti alır.” Bu yüzden Yüce Rabbimiz kulunun kalbi selimine bakmaktadır.

Gönlün anlamı Türkçe’de “Yürek”, Arapça da “Kalb”, Farsça’da “Dil” dir. Gönül almak, kırılan ve gücenen veya mağdur ve mazlum bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla sevindirmek, hoşnut ettirmek ve insanı kazanmaktır. Gönül yapmak, gönül fethetmek inancımızın ve insanlığımızın bir gereğidir. Bu fetih ise sevgi, saygı ve muhabbetle olur. İnanlar, müminler, iman sahipleri birbirinin kardeşidir. Kuranımız Hucurat Suresi 10. Ayette: “Müminler ancak kardeştirler” denilmektedir. Gerçek manada mümin olabilmek ve gönüllerin birleşmesi ise, birbirimizi sevmekten geçer. Gönüller arasında köprüler kurmak sevgi ve merhametle kazanılır. Merhamet ve sevgi insan kalbinin özü, mayasıdır. Rahman ve Rahim olan Rabbimizin kalplerde ki, gönüllerde ki rahmetidir. Hz. Peygamberimiz: “Müminler, birbirini sevmede, birbirine merhamet ve şefkatte, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da bu acıyı paylaşan bir beden gibidir” demektedir.

Gönül yapmak sevmek, saymak ve merhamet etmek, paylaşmakla ve gönlümüzü muhabbet ve samimiyetle birbirimize açmakla olur. İnsanların gönüllerine hitap etmeyi bilelim. Çünkü insanlar gönülleriyle yaşarlar, gönülleriyle hareket eder, gönülleriyle davranırlar. Gönlün değeri, verilen sevgi, saygı ve muhabbet ve selim duygularla ölçülür. İnsan gönlü ilahi mekanlı olduğundan, girişi de vicdani, insani ve sevgiye dayalı olmalıdır. Yüce Allah bizlerden kalbi selim sahibi olmamızı istemektedir. Kalbi selim, Allah’a teslim olarak selamet bulan kalbtir. Halis niyetler ve güzel amellerle beslenmesi gerekir. Şuara Suresi 88 ve 89. Ayetlerde: “O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalbi selim (Temiz kalb) ile gelenler fayda bulur” denilmektedir. Hz. Peygamberimizde: “Allah’ım! Senin katından öyle bir rahmet istiyorum ki o rahmet vasıtasıyla kalbimi doğru yola ilet” diye dua etmiştir. İyilikle dolu kalp insanı yüceltir. Yunus Emre (1240-1320) gönül güzelliği hakkında: “Yüz güzelliği ile bir gün, gönül güzelliği bir ömür geçer” demekte, Hz. Mevlana da (1207-1273) bu konuda: “Gönül al, dost al, yoldaş al, ama beddua alma” diye söylemektedir. Yüce Rabbin rızası, insanların gönüllerinin yapılması ile kazanılır. Kalbin huzura, sükunete kavuşması, iyiliğe ve güzelliğe sahip olması ile olur. İnsanlar arasındaki iyilik, sevgi, saygı, huzur ve mutluluk gönül bağından geçer. Hz. Mevlana sevgi, sevmek konusunda: “Kalp sevmekten yorulmaz, sevene sebep sorulmaz” demektedir. Gönül adamı olmak her şeye gönül gözü ile bakmak ve başkalarının sıkıntısını paylaşmak ve ortak olmaktır. Yine Hz. Mevlana bu hususta: “Göz nereye bakar, gönül oraya akar. Gönül nereye akar, ayak oraya koşar” demiştir. Yeter ki gönül almasını bilelim. Özellikle uzakta olanları hatırlamak, arayıp ve sormak bile gönül almak için değerlidir. Bu konuda yine Hz. Mevlana: “Dediler ki, gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Dedim ki; gönüle giren gözden ırak olsa ne olur” diye ifade etmiştir.

Gönül kazanmak için, gönülden bakmak, gönülden sevmek ve saymak gerekir. Hz. Ali Efendimiz Allah’a duasında: “Allah’ım, gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle, hakkımda hayırlı olanları da gönlüme razı eyle” demiştir. Bu konuda Hz. Mevlana da: “Güzellik baktığın şeyde değil, bakışında olmalı. Güzel olan yüz gözünün gördüğü değil, gönül gözü ile gördüğündür” demektedir. Şeyh Sadi’de (1203-1292): “Dünyayı terk etmek hüner değildir / Elinden gelirse bir gönül ek, birinin hatırını yap” diye gönül almayı tavsiye etmektedir. Alim ve Şair Sunullah Gaybi Hazretleri de (1615-1665): “Maksut olan bu âlemde / İnsan dedikleri gönülde candır / can değildir, hakikat o canandır / Gönülde var, iste Hakk’ı dediler – Gönül ili Hakk’ın gizli Eli’dir / Andan haber veren gerçek velidir / Gaybi Hakka giden gönül yoludur / Gönülde var, iste bul Hakk’ı dediler” diye ifade etmiştir.

Gönüllerini alacağımız öncelikle fakir, yoksul, muhtaç ve kimsesizler, hastalar, yaşlılar, engelliler, düşkünler ve anne ve babalardır. Anne ve babaları hoş tutmak, darda zorda olana yardım eli uzatmak, yaşlıları ve hastaları ziyaret etmek, fakir ve muhtacın ihtiyacını gidermek, yetimin başını okşamak, ağlayanın gözyaşını dindirmek, gönüllerini almak ve sevindirmektir. Gönüllerimizi onlara sevgi ve şefkatle açmak ve yardım elimizi uzatmaktır.  Gönül almak, kişiyi Allah’a yakınlaştırır. Hz. Ali Efendimiz bu hususta: “Giremediğin gönül senin değildir. Gönül yalnız gönül vermekle alınır. Gönül istiyorsan, önce gönlünü vereceksin” demektedir. Atalarımız bir sözünde bu konuyu: “Yarım elma, gönül alma “ diye çok güzel ifade etmişlerdir. Hz. Mevlana’da: “Hadi yaramı sarmaya merhemin yok, yalandanda gönül alamaz mısın” demektedir. Şemsi Tebrizi de gönül almak ile ilgili olarak: “Kapımıza değil, kalbimize vuran buyursun” diye açıklamıştır.

Bir gönül yapmanın bin Kabe yapmaya, bir gönül yıkmanın da bin Kabe yıkmaya denk olduğu söylenmektedir. Farsça olan bir beyitte bu konu: “Dilbedest averki haccı ekberest / Ez hezaren Kabe bihterest / Kabe bünyadi Hallili azarest / Dil nazar gahi celili ekberest” diye açıklanmış ve Türkçesinde: “Bir gönül almak bin defa haccı ekberden üstündür ( Bir haccı ekber ise yetmiş iki hacı etmeğe denktir) Bir gönül yıkmak bin Kabe yıkmaktır” diye ifade edilmiştir. Alim ve Edebiyatçı Molla Cami (1414-1492) bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Kabe bünyad-ı Halil-i Azerest / Dil, nazargah-ı Celil-i Ekber’est” anlamı (Kabe, Azeroğlu Halil İbrahim tarafından yapılmıştır. Gönül ise, yüce ve büyük Allah’ın nazargahıdır.) Bu nazargahta iman, sevgi, merhamet, şefkat, ihlas vardır. Hz. Mevlana: “Gönül dünyan da Allah’ı bulduysan, ölümde güzeldir ömürde..” demektedir. Bu nedenle hiçbir kalbi, gönlü kırmayalım. Haksız yere gönül incitenin hesap soranı Yüce Allah olur. Hz. Ömer bu hususta: “Ey Kabe! Seni bin kez yıksam yeniden yapabilirim, ama kırılan bir kalbi asla” demiştir. Hz. Mevlana ise: “Hüzünle titreyen kalbe ince bir ah dokunur. Kalbi kırık olanın kalbine Allah dokunur” demektedir. Bu nedenle gönül sevindiren Yüce Rabbi memnun etmiş, sevindirmiş olur. Yüce Allah katında en makbul kul, sevgi dolu, hoşgörülü ve mütevazi olandır. Kayseri Develili Türk halk ozanı Seyrani de (1800-1866): “Kalbini geniş tut sıkma Seyrani / Rızay-ı Bari’den çıkma Seyrani / Gönül Beytullah’tır yıkma Seyrani / Elinden gelirse İnayet eyle” diyerek gönül yıkılmamasını istemiştir.

Sebepsiz yere incitilen kalbin, gerçek sahibi ve koruyucusu Yüce Allah’tır. Bir kutsi hadiste Yüce Allah: “Ben göklere ve yere sığmam fakat, mümin kulumun kalbine sığarım” demektedir. Bu nedenle gönül kırıcı ve insanları hakir gören, küçümseyici, aşağılayıcı, hakaret edici davranış içinde olanların akıbetleri, Allah indinde acıklı bir hüsrana uğramadır. Alim, veli ve kalb ehli olan Ebu’l-Hasan Harakani (962-1033), gönül incitmeme konusunda şöyle demektedir: “Bir din kardeşini incitmeden sabahtan akşama çıkan bir mümin o gün akşama kadar Resulullah ile beraber yaşamış gibidir. Eğer bir mümini incitirse Allah onun o günkü ibadetini kabul etmez.”  İmam Rabbani Hazretleri de: “Kalp Allahü Tealanın komşusudur. Allahü Tealaya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü asi olan komşuyu da korumak lazımdır. Sakınınız, sakınınız kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü Tealayı en ziyade inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü Allahü Tealaya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. İnsanların hepsi, Allahü Tealanın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik Maliki, sahibi olan efendinin şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. İzni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hatta, onun emrini yapmak olur” diyerek, gönül incitmenin vebal ve günahını belirtmiştir.

Bir gönül kırdın ise, Kabe’yi yıkmaktan daha tehlikelidir. “Kabe’yi yık, gönlü yıkma” denilmesin de, çok derin manalar ifade edilmektedir. Gönül kırmak, dinimizde hiç hoş görülmeyen, tasvip edilmeyen bir davranıştır. Kuranımız İsra Suresi 7. Ayetinde: “Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz” denilmektedir. Yunus Emre gönül alma konusunda: “Yunus feraizdir tutgıl gönüller evini yapgıl / Hakk bulmayı diler isen gönüllerde kur tuzağı / Uçmak, uçmak dediğin girmeyi dilediğin / Uçmağın sermayesi bir gönül etmek gerek / yetmiş iki millete kurban ol aşık isen / Ta aşıklar safında tamam olasın sadık / Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil” demiştir. Bu dizelerde gönüller evi yapmanın önemi belirtilmekte ve gönül kırmanın da vebalini, kılınan namazlarla ve tutulan oruçlarla dahi, telafi edilemeyeceği açıklanmaktadır. İbadet içinde olan, ibadeti üstün tutan bir insanın insan gönlüne ve hakkına karşı saygılı olması konusunda bir uyarıdır. Hiçbir kalbi kırmayalım, bir nazargah-ı ilahi olduğunu unutmayalım. Seyyid Osman Hulusi Darendevi de: “Sakın nefsine uyup bir can incitmeyesin / Hüsn ü edebi koyup bir can incitmeyesin / El ile dövseler de dil ile dövseler de / /Bin kez incitseler de bir can incitmeyesin-  Hepsi kardeşlerindir yolda yoldaşlarındır / Halde haldaşlarındır bir can incitmeyesin / Beyhude canın sıkıp insanlığından çıkıp / Dil (gönül) kabesini yıkıp bir can incitmeyesin” diyerek gönül incitmenin ifadesini sunmuştur. Yüce Allah’a ulaşmanın yolunun insan gönlünü, kalbini kazanmaktan geçtiğini anlayalım.

Gönül Allah’ın evi, nazargahıdır. Haneyi Rahmandır, iman mahallidir. Tanrının nuru ile aydınlanır. Bu sebeple gönül kırmak, Allah’ı incitmektir. Bir atasözünde bu husus: “Gönül yıkan, Tanrı’ya ermez” diye ifade edilmiştir. Gönül inciten incinir, üzen üzülür. 16. Yüzyıl Türk halk ozanı Muhyiddin Abdal bu konuda: “Müminlerün gönli Hakkun evidir / Hak andadur, tutulmuş otağıdur” demektedir. Allah’a, ibadet olarak kulları için kurulan ve yönelişlerini yaptıkları yer Kabe ise, imanını içten duygu, düşünce olarak yönelişlerini O’na yaptığı yer ise kalbtir. Birisi maddi, diğeri ise manevi Kâbe’dir. Yunus Emre yüz yıllar öncesinde insanlığa bu hususu şöyle açıklamaktadır: “Aksakallı bir koca bilemez hali nice / Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise / Gönül Çalab’ın (Tanrı) tahtı, Çalab gönüle baktı / İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise / Yüz kez hacca vardın ise yüz kez kaza kıldın ise / Bir kez gönül yıktın ise gerektir çekesin ahı / Sorun bana aklı eren gönül mü yeğ Kabe mi yeğ / Ben eydürem gönül yeğdir, gönül hakkın durağı.” Hz. Mevlana da bu hususta: “Eğer gül ise düşüncen gül sensin / Eğer düşüncen gönül inciten diken ise / Sen külhana mensup odunsun” demektedir. Sivrihisarlı Alim Sinan Paşa’da (1440-1486) kalbin Allah’ın Arşı olduğunu belirterek şöyle söylemektedir: “Kalb-i mümin Arş-ı Rahman’dır / Anı yıkmak ziyade tufandır.”

Bir gönlü kırmak için bir tek söz yeter, ancak o gönlü kazanmak ve tekrar onarmak için belki yıllar alabilir. Bu nedenle insanlara iyi davranarak, iyiliğini istemek, gönül kazanmak ve Allah’ın rahmetine kavuşmaktır. Hz. Mevlana bu hususta: “Sen varını-yoğunu, malını-mülkünü ver de bir gönül yap! Yap da o gönül mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin” demektedir. Saadettin Kaynak bir eserinde “Gönül nedir bileni her gün göresim gelir. Gönül nedir bilmeyene hissiz diyesim gelir” diye söylemiştir. Yunus Emre de: “Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme. Bir gönül yapamazsan, yıkıp viran eyleme” diye ifade etmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri de insanlara iyi niyetle davranılmasını isteyerek şöyle demiştir: “Hiç kimseye hor bakma / İncitme gönül yıkma / Sen nefsine yan çıkma / Mevla görelim neyler.” İlim irfan sahibi Alvarlı Efe de (1868-1956) gönül incitilmemesini söyleyerek şöyle demiştir: “Hazer kıl kırma kalbin kimsenin canını incitme / Esir-i gurbet-i nalan olan insanı incitme / Tarik-i ışkda bi-çareyi hicranı incitme / Sabır kıl her belaya hane-yi Rahman’ı incitme / Felek de hasılı insan isen bir canı incitme / Günahkar olma Fahr-i alem-i zi-şanı incitme.”

 Basit, küçük meselelerden dahi insanlar, birbirlerinin kalblerini incitmekte ve kırmaktadırlar. Hatta nefis, şeytan ve benliğe kapılarak kin ve garezle veya keyfi olarak gönül düşmanlığı yapan insanları ise, Allah asla affetmeyecektir. Bu konuda Yunus Emre: “Giderdim gönlümden kini / Kin tutanın yoktur dini / Ey yarenler! Ben bu sözü / Uludan işittim ahi”  diyerek çok güzel ifade etmiştir. Devam eden hayatımız da, eşimizin, çocuklarımızın, anne ve babalarımızın, büyüklerimizin, yaşlıların, yakınlarımızın, arkadaş ve dostlarımızın ve komşularımızın hiç yoktan sebeplerle gönüllerini incitir onları üzeriz. Gönül yaparak küçükleri sevindirmek, büyüklerinde dualarını almak gerekir. Bir gönül kırılırsa kolay kolay eski halini kazanamayız. Hacı Bayram Veli (1352-1430): “İncinsen de incitme” demektedir. Hz. Mevlana bu hususta: “Gönül bir pınardır. Çeşmesi var tası yok / Yıkma kimsenin kalbini yapacak ustası yok” demiştir. 17. Yüzyıl sonralarına doğru yaşayan Türk şairi Gevheri de. “Gam değil her kişi ittiğün bulur / Sanma kim zerresi yanına kalır” diyerek kötülük edenin cezasını bulacağını belirtmektedir. İzmirli Şair Takadizade Şekib Bey (1871-1932) de bu konuda: “Her kim bu dünyada keskindir dişi / Mutlak bir belaya çatar demişler” demektedir. Zaten inciten, kıran, üzen acımasız insan, acınası insandır.

Gönülden sevgi, Yüce Tanrı’ya ve yarattığı tüm varlıklara karşı duyulan içten yakınlık ve yönelmedir. Çünkü sevgi, kendini başkasında ve başkasını da kendinde bulmaktır. Sevgi yoluyla, tüm dünyadaki varlıkların kaynaşmasını sağlamak ve ebedi hayat içinde yaşamaktır. Yunus Emre bunu çok güzel ifade etmektedir: “Ben geldim sevgi için gönüller dost avı için / Ben gelmedim dava için gönüller yapmaya geldim / Gelin biz tanışalım işi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim bu dünyada kimseye kalmaz.” Sevginin değerini yalnız sevenler bilir. Gönülden sevgi bir yücelik ve olgunluk işidir. Sevginin olmadığı yerde hırs, tamah, kırgınlık, öfke, nefret, kin, garez, husumet, haset ve fesatlık gibi olumsuz durumlar çıkar ve gönlü karanlık hale getirir. Yüce Rabbin rahmetinden, merhametinden ve nurundan mahrum kalmış bir gönülde sevginin yeri olamaz. Hz. Peygamberimiz: “Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedbahların kalbinden kaldırılmıştır” demektedir. Gönül gözü ile bakan vicdanidir, sevgi dolu ve yardımseverdir. Erzurumlu İbrahim Hazretleri (1703-1780) : “Kalbin gözü vardır, onunla görülmeyen alemleri görür. Kulağı vardır, gayp alemini duyar. Burnu vardır, gaybi kokuları alır. Dili vardır, onunla imanın halavetini, irfan ve gönül lezzetini tadar” demektedir.

Bu yüzden yalan dünyada ve kısacık ömrümüzü hep iyi değerlendirmeliyiz, kimseye haksızlık etmemeli ve kimsenin gönlünü kırmamalıyız. Çünkü hiçbir iyilik, ibadet ve uğraş, gönül kırmanın, insanı üzmenin vebalini, günahını affettirmeye yetmiyor. Yunus Emre bu nedenle “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” diyerek, insanları incitmenin ehemmiyetini belirterek, dikkat edilmesini istiyor. Hz. Peygamberimizde: “Kimin ki, kıldığı namaz onu kötülükten ve hayasızlıktan alıkoymuyorsa, ancak onu Allah’tan uzaklaştırır” diyerek kötü söz, davranış ve hareketin namaz kılan kimseye yakışmadığını söylemektedir.

Bütün canlıları birbirine bağlayan ve Ulu Tanrıya yönelten sevgidir. Bütün varlıkların hepsinde Yüce Tanrı görünmektedir, O vardır. Bu nedenle gönülden severek, bu gerçeği düşünerek yaşamayı bilen insan, her yerde Yüce Rable karşı karşıya olduğunu anlar ve bilir. Bu durumu Gönül insanı Yunus Emre çok güzel açıklamaktadır: “Şeyh ü danişmend ü fakı, gönül yapan bulır Hakk’ı / Sen bir gönül yıkdunısa, gerekse var yüz yıl okı.” Fakirlerin kalblerini kıranların Hakk’ın oklarına hedef olacağını da şu şekilde belirtir: “Fukara kalbine her kim dokuna / Dokuna sinesi Hakk’ın okuna.” Gönlü sevgi duygularıyla dolu olan insan Yüce Allah’tan mükafatını bulur. Candan seven kişi de, karşılık beklemez ve gerçekten seven kimsedir. Hz. Mevlana: “Gönül vermeden, gönül bulamazsınız” diyor. Yine Yunus Emre bu konu ile ilgili olarak: “Yaratılmışı severiz / Yaratandan ötürü” demektedir. İşte en büyük erdem, gönülden sevmek, gönül almak, olgun ve alçakgönüllü olmak, yardımseverliktir. Muhyiddin Abdal’da bu hususta insanlığa şöyle seslenmektedir: “Can u cevrün begidir / Nefis ana yağıdır / Gönül Hakkun evidür / Yıkma gözet hatırı- Gözet olagelmişi / Kaldır düşüp kalmışı / Hoş tut yaratılmışı / Yaratandan ötüri.”

Gönül ile ilgili olarak yüzyıllardır halk arasında konuşulup gelen birçok atasözleri vardır. Bunlardan önemli ve yaygın olarak söylenenlerden birkaçını yazalım. “Canı gönülden sevmek, sevilmek – Canı gönülden dua, niyaz – Gönülden çağırmak, çağrılmak – Gönülden çıkarmak, çıkarılmak – Gönül koymak – Gönül gözü – Gönül yarası – Gönülden gönüle yol var – Gönül bir sırça kadehtir, kırılırsa yapılmaz – Gönül Hak kapısıdır – Gönül yapmak arş yapmaktır” Muhyiddin Abdal gönülden gönüle yol vardır atasözü ile ilgili olarak şöyle demektedir: “Senün yolın varup menzile irmez / Gönülden gönüle yol olamayınca.”

Gönlü kırılan, kıran kimseyi Allaha havale etmeli, gerisini O’na bırakmalıdır. Gönül yarası olan insanın gönlünü almak, sızısını dindirmek, mahzun gönülleri sevindirmek, yardım etmek, şifa vermek en büyük sevaptır. Yunus bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Bir kez gönül yaptın ise / Er eteğin tutun ise / Bir hayır ettin ise / Birine bindir az değil.” Arayıp hallerini sorarak, hediyeler alarak ve ziyaret ederek Yüce Allah’ı hoşnut etmiş, sevindirmiş olursun. Niyazi Mısri (1618-1694) bu durumu şu şiiri ile çok güzel dile getirmektedir: “Kimseye baki değil mülkü devlet, sim ü zer / Bir harap olmuş gönül tamirini etmektir hüner.” Kalbleri kırmak yerine, insanları sevmeli, saymalı,  kucaklamalı ve birbirimize daha çok sarılmalıyız. Diğer gönüllere değer vermeliyiz. Saygı göstermeyen insanın saygı beklemeye hakkı yoktur. Gönül ehli Mevlana bu konuda: “Senin bir saman çöpü kadar değer vermediğin yıkık gönül, arştan da üstündür, kürsüden de, levhden de, kalemden de. Yıkık gönül Allah’ın baktığı varlıktır. Onu yapan can ne kutludur. Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü yapmak Allah katında hacdan da, umreden de değerlidir. Sen her kılında iki yüz dil olsa da söylesen gönül gene anlamaz” demiştir. Sevdiklerimize yer verdiğimiz gönül evimizde kötülükleri, nefret ve kinleri, bencillikleri def edip, Yüce Allah’ın nazargahı olan gönüllerde yaşamaya bakalım. Çünkü Hz. Peygamberimiz: “Bencillikle iman aynı kalbde birleşmez” demektedir. Yazımızı yine Hz. Mevlana’nın sözü ile bitirelim: “Gözü yaşlı, gönlü kırık, boynu bükük ve alçak gönüllü bir insan ol ki, rahmet gönlünde ve yüreğinde biriksin”

KAYNAKLAR

Yaman Arıkan- Bizim Yunus- Uyanış Yay.-İst.2009

Dr. Yaşar Yiğit- Rahmet Damlaları- Dip Yay.- Ank. 2010

Celal Yıldırım- İslam Ahlakından Parlak Sahifeler – Bedir Yay.-İst.1979

Seyyid Hüseyin Nasr- İslam’ın Kalbi- Gelenek Yay.-İst. 2002

Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir – İslam Ahlakı- Nesil Yay.-İst.1993

Ahmed Selman – İslami Hakikatler- Demir Kitabevi – İst. 1981

Hadislerle İslam- Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. – 7 Cilt- Ank.2014

Dr. Yaşar Ateşoğlu- Mevlana Dergahından Sözler- Neden Yay. –İst.2012

Abdulbaki Gölpınarlı- Tasavuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri- İst. 1977

Faruk Kadri Timurtaş- Yunus Emre Divanı- Ank.1986

Prof. Dr.İrfan Gündüz- Gönül yıkmak- Altınoluk Dergisi- Sayı: 365, Temmuz 2016

Bayram Durbilmez-Yunus Emre ve Muhyiddin Abdal Divanlarında Gönül-Çukurova Ünv. Türkoloji Arş. Merk.

           

Yazar
Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet Bayraktaroğlu, Sivas’ın Gemerek kazasında 1952 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemerek’te tamamladı. Ankara Kurtuluş Lisesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Ankara Hukuk ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen